Kamu kurum ve kuruluşları, STK ve üniversitelerden 60 temsilcinin katıldığı oturumda, “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 3.Ulusal Eylem Planı 2016-2020” çerçevesinde gerçekleştirilen faaliyetler ve ileriye dönük planlamalar değerlendirildi.
Bu hafta Cumhuriyet dönemi kadın politikalarına bakacağız. Ana hatları ile nasıl bir kadın kimliği tasavvuru söz konusu olmuştur. Bunun üzerinde duracağız. Öncelikle Cumhuriyet’in temel modernleşme anlayışı üzerinde biraz durmak lazım.
Türkiye’de İslami kadın hareketinin iki zemini var. Bunlardan bir tanesi, başörtüsü mücadelesidir. 1960’dan itibaren, kamusal alanda Müslüman kadının tesettürüyle boy göstermesiyle başlayan mücadele zemini ve o mücadele zemini üzerinde kadının kendini var etme çabası var.
Kadın erkek eşitsizliği modern zamanların ortaya çıkardı bir sorundur. Bugün, ana hatlarıyla batıda kadın hareketi nasıl ortaya çıktı, bunu sağlayan tarihi koşullar nasıldır, bu hareketin söylemleri nelerdir konuları üzerinde duracağız.
Türkiye’de bugüne kadar var olan sözleşmeler seçilmemiş organların yani halkın temsilcisi olmayan kişilerin, atanmışların, fiilen gücü elinde bulunduranların Türkiye için tasarladıkları toplum mühendisliğini kağıda dökmelerinden ibarettir.
Suriye’de yaşanan iç savaştan kaçışı, bir çocuğun gözünden Misafir isimli yapımıyla sinemaya aktaran Andaç Haznedaroğlu, Hazar Derneğinin konuğu oldu. Bağlarbaşı Kültür Merkezinde yapılan etkinlikte önce Misafir Filmi izlendi; ardından söyleşi yapıldı.
Öldürülmeden önce bir Rahip gelip, Hatuey’e vaftiz olursa cennete gideceğini söyler. Hatuey sorar; “O dediğiniz yerde İspanyol var mı?” ”Elbette, hem de çok var.” der rahip. “Öyleyse ben oraya gitmeyeyim, daha fazla İspanyol görmek istemiyorum.” der ve bir pagan olarak öldürülür!
Rehberimiz bizi gezdirirken, Küba’nın bir günah ülkesi olduğunu söylemişti sık sık. Her türlü günah vardır burada, demişti. Şimdi, bu günah ülkesinde nasıl Müslüman olmuşlardı, diye merak ediyorduk.
Doğu Guta’da kullanılan kimyasal silahlar ve bombalar yüzünden nefes almak bile zor. Hazar Derneği ve Nisan Girişim Grubu’nun Türk Kızılayı işbirliğiyle gerçekleştirdiği yardım organizasyonuna, Türk Gençlik Vakfı ve Maarifan Derneği’de destek verdi.
Tankların Sincan’da yürütüldüğü günün sabahı yaşanan korkuyu hatırladım mesela. Ülkenin darbe atmosferine nasıl da girdiğini ve büyük bir kibirle 28 Şubat’ın bin yıl süreceğini söyleyen sonraki Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nu hatırladım.