Sığınmaevinde İftar

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

24 Haziran 2017

Ramazanın son gecesinde Aile Bakanımız Sayın Fatma Betül Kaya’nın davetiyle bir sığınma evinde iftar ettik. 150 civarı şiddet mağduru kadın ve bu kadınların çocuklarıyla birlikte Belediye Başkanı, İstanbul Vali Yardımcısı, İl Sosyal Hizmetler Müdürü ve Yardımcısı, ŞÖNİM Müdürü ve bazı STK’ların katılımıyla gerçekleşen iftar yemeğinin ardından sığınmaevi gezildi ve mağdurelerle sohbet edildi.

Bakan’ın açılış konuşmasıyla başlayan sohbet bölümünde Sayın Kaya,

”Kadınlarımızla ilgili tüm çalışmalarımızı ‘Şiddete karşı sıfır tolerans’ ilkesiyle şekillendiriyoruz. 136 Kadın Konukevi ve 49 Şiddet Önleme ve İzleme Merkezimizle, Türkiye genelinde kadınlarımıza hizmet veriyoruz. Kadınlarımız yalnız değildir, Kadın Konukevlerimiz ile her türlü sorunlarında maddi manevi tüm imkanlarımızla kadınlarımızın yanındayız. Devletimizin ve hükümetimizin desteğini her daim yanınızda hissetmenizi ve geleceğinizi güvenle inşa etmenizi istiyoruz’’ dedi.

Kadınların Tek Sıkıntısı Şiddet Değil

Ardından söz alarak konuşan kadınlar, Bakan Kaya’dan sorunlarının çözümü için destek istediler. Onlar konuşurken gördük ki, bu mağdur kadınların tek sıkıntısı şiddet değil. Bir dokun bin ah işit babından onların durumu.. 3 çocuklu 30’lu yaşlardaki bu genç kadının da durumu böyle. 10 yıldır şiddetin her çeşidini gördüm diye söze başladı. Göz yaşları içinde anlattığı hikayesinde yine de şiddet çok küçük bir ayrıntı gibi. Kocası onun üzerinden kredi almış. Epey borç biriktirdikten sonra da bırakıp gitmiş. Biri otistik olan 3 çocuğunu da yanına almış. “Şimdi çocuklarımı bana göstermiyor, her gece onların hasretiyle ağlıyorum” derken de yüzündeki ıstırabı görmek mümkündü. 25 bin lira borcun ağırlığına 3 çocuğunun özlemi de eklenmiş. Kadının hal lisanı öyle etkileyiciydi ki çaresizliğin dili olsa ancak bu kadar anlatabilirdi kendini…

Mardin’den töre cinayetinden kaçıp buraya sığınmış olan 32 yaşındaki genç kadın ölümü her an ensesinde hissettiklerini, şimdi güvende olsalar da gelecekte onları bekleyen hayattan umutlu olmadıklarını söyleyerek “Bize devlet başkaca imkanlar sunmalı” dedi. Genç kadının konuşmasının ardından yetkililer de bununla ilgili yapılan düzenlemeler hakkında bilgi verdi. Genç kadının “Annem babam da dahil, bana bugüne kadar hiç kimse böyle şefkatli davranmadı” cümlesi sığınmaevlerinde verilen hizmetin kalitesinin arttığını gösterse de aynı zamanda bu kadınların geçmişleri hakkında ip uçları da veriyor. İnsanın en temel ihtiyacı olan sevgi, bu kadınların hayatına belli ki yeterince uğramamış.

Çok uzak diyarlardan Rusya’dan Mardin’e dini nikahlı gelin olarak gelen Rus kökenli genç kadının “16 yaşında gelin olarak Mardin’e getirtildim” cümlesi çok çarpıcıydı. Yine de belli umutlarla geldiği Mardin’in bir köyünde 11 yıl boyunca çok ağır şartlar altında yaşamış. “Her türlü zorluğa katlandım. Bir süre sonra kocam üzerime evlenmek istedi. Bu da yetmedi 9-10 yaşlarında olan iki kız çocuğumu da evlendirecekti. Buna artık dayanamadım ve çocuklarımı alıp kaçtım. Resmi nikahım olmadığı için devletin beni geri göndereceğini sanıyordum. Yine de çaresiz buraya sığındım. Ben bu süreçte Müslüman da oldum, ülkeme geri dönmek istemiyorum. Oralarda dinimi yaşayamam”, diye derdini anlatan genç kadının talebi çocuklarıyla burada huzur içinde yaşamak.

Yurtdışından temizlik işlerinde çalışmak üzere gelen kadınlar kimliklerini patronlarına verirler. Bu rutin bir uygulamadır. Böylece işverenler bu hiç tanımadığı insanların hilesinden emin olurlar. Ancak kadınlar da işverenlerin her türlü eziyetine de rıza göstermek zorunda kalırlar. Zımni olarak tek taraflı bir güvenlik anlaşmasıdır bu. Gürcistan’dan 26 yaşında gelin olarak gelen kadına da eşi aynı şeyi uygulamış. Dini nikahla yapılan bu evliliğin üzerinden çok geçmeden genç kadın şiddetle tanışmış ve eşinin şiddetine dayanamayıp evden kaçmış ama kimliği kayınvalidesinde kalmış. Şimdi de “kayınvalidem kimliğimi vermiyor” diyor. Bu örnekte çocuk üzerinde hak talep etmemesi için kadının kimliği koz olarak kullanılıyor. Uzun zamandan beri çocuğu kendine gösterilmeyen kadının yaşadığı zorluğa çocuk hasreti de eklenmiş. Yaban ellerde parasız ve kimliksiz.. Çaresiz devlete sığınmış.

20 yaşında, 16 aylık kızını ayağında sallayan genç kadın, karnı burnunda ikinci bebeğini bekliyor. Hiç yaşama sevinci kalmamış gibi donuk gözlerle bakan bu gencecik kızı teselli edecek kelime bulmak ise oldukça zor. Yine de kelimelerin acziyetinden medet umarak teselli olabilecek bir kaç cümle etmiş olsam da bağrımı delen o donuk gözlerin umuttan çok uzak olduğunu görmek çok da zor değil.

Şiddet ve Madde Bağımlılığı

Yapılan araştırmalar sığınmaevlerinde bulunan kadınların şiddete uğrama nedenlerinden birinin madde bağımlılığı olduğunu tespit ediyor.

Madde kullanımı nedeniyle oğlunun şiddetine muhatap olan bu kadın da bu durumun bir örneğini teşkil ediyor. Bağımlı olan 18 yaşındaki oğlu madde parası için annesinin canına kastedince buraya sığınmak zorunda kalmış. Daha önce kaç kere oğlunu polise şikayet ettiyse de sonuç değişmemiş. Farklı bir sorunu olan 16 yaşındaki diğer oğlu ve okul birincisi olarak okuyan bir kızı var. Eşi olmayan bu kadının tek derdi umut etmesi bile çok zor olsa da oğlunun tedavi ettirilmesi ve çocuklarını bir araya toplayabilmek.

53 yaşında olan diğer bir mağdure ise 18 yaşındaki kızını maddeye kaptırmış. “Onunla hiç iletişim kuramıyorum”, diyor. Tedavi olmak istemeyen kızını ne hayatından çıkarabiliyor, ne de yardım edebiliyor.

Evlilik dışı bir çocuğu da olan kızının hayatından endişe ediyor. Bebek, Çocuk Esirgeme Kurumuna verilmiş. O da hayatına devam edebilmek için iş istiyor.

Yakınları madde kullanan kadınlar Cumhurbaşkanının madde kullanımıyla mücadele için yaptığı açıklamaya bel bağlamış. “Reisimiz bu işi çözeceğini söyledi çok umutlandık”, diyorlar.

Şiddet, madde kullanımı, kendileri ve çocuklarının hayatlarından endişe etmek, sahipsizlik duygusu, ekonomik sıkıntılar, hasta çocuklar ve çocuklarının geleceği gibi pek çok farklı sorunlarla aynı anda boğuşan ve hayatta kalmaya çalışan bu kadınların bir kısmı daha çocuk denecek yaşlarda.

Devletimiz var olsun

Devletten aldıkları bu hizmetin kıymetini teslim eden kadınlar “devletimiz var olsun ki biz de var olabilelim” diyor. Devlet onlar için can güvenliği demek, sığınılacak bir liman demek..

Bu esnada etrafımızda koşuşturan bir sürü çocuk vardı. Onların sıkıntı bilmeyen gülümsemeleri bile bizi mutlu etmedi. Ne olacak bu çocukların hali.. Farklı farklı sebeplerden hayatın kıyısında kalan, bir sürü travmalarla büyüyen bu çocuklar gelecekte nasıl sağlıklı bireyler olacaklar. Yaşadıkları travmalar bu topluma nasıl bir maliyetle geri dönecek kestirmek zor olsa da yine de ortaya umutlu bir tablonun çıkmayacağı çok açık.

Bu kadınlar ve bu çocuklar ellerinden tutulmaya muhtaç. Eğer toplum olarak huzurlu yaşamak istiyorsak şimdiden onların sorunlarına çözüm olacak politikalar ve toplumsal destek mekanizmalarını maksimum düzeyde harekete geçirmek gerekiyor.

Önceki Yazı

Benim Afrikam; Ahmet Kemal Öncü

Sonraki Yazı

Fransız Başkonsolosluğu’nun İftar Davetine katıldık

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir