Suruç Kampını Ziyaret Ettik

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

5 Mart 2015

Bir süredir ülkemize sığınmak zorunda kalan Ortadoğu bölge halklarına Türkiye ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Sınır bölgelerimizde kurulan çadır kentler ile şehirlerde bir şekilde yaşamlarını sürdürmeye çalışan sığınmacılara gerek Türkiye Hükümeti gerek vatandaşlar insani yardım ulaştırarak sahip çıkılıyor.

Bir süre önce Midyat’taki kampı ziyaret edip oradaki sığınmacılarla kucaklaşan ve onların ihtiyaçlarını öğrenip yardım etmeye çalışan Hazar Derneği sığınmacıların sorunlarına ve ihtiyaçlarına duyarlı olmaya devam ediyor. Bu meyanda Sayın Emine Erdoğan’dan Suruç kampının açılış daveti gelince bölgedeki hizmetleri görmek ve sığınmacılar hakkında bilgi almak üzere davete icabet ettik. Suruç kampının açılışının önemi sadece Sayın Erdoğan’ın o bölgeyi ziyaret edecek olmasından gelmiyor. Bu ziyaret çok kısa bir süre içinde dünyanın en büyük ve en modern çadır kentini inşa eden Türkiye Cumhuriyetinin süreç içinde geldiği noktayı göstermesi açısından da önemliydi.

Suruç’taki kamp bölgesinde binlerce sığınmacı hazırlanan miting alanında bizi karşıladı. Gözleri ışıl ışıl çocuklar, minnetle bakan kadın ve erkekler, medet uman insanlar, ülkenin en üst düzey yetkilisi tarafından ziyaret edilecek olmanın sevincini yaşıyorlardı. Kamp sakinleri, değer verilmenin, kardeşlik ruhu içinde misafir edilmenin huzuru içinde karşıladılar bizi.

Program sığınmacı çocukların folklor gösterisiyle başladı. Ardından kamp hakkında AFAD başkanı kısa bir bilgilendirme yaptı. Buna göre; 35 bin kişiye hizmet verme kapasitesine sahip bu Çadır Kentte yedi bin aile çadırının bulunduğu,  hayati ihtiyaçlara anında cevap verecek hizmetlerin sağlandığı, okul ve beceri kurslarının açıldığı, çocuk oyun alanlarından hobi merkezlerine kadar pek çok sosyal etkinliğin yapıldığı söylendi.  Kampta halen yaklaşık beş bini çocuk olmak üzere on bin beş yüz kadın ve erkeğin barındığı ifade edildi.
Sayın Ayşenur İslam’ın Bakanlığının kamp bünyesinde verdiği hizmetlerden bahsettiği konuşmasının ardından kürsüye davet edilen Sayın Emine Erdoğan büyük bir coşkuyla karşılandı.

Sık sık konuşması alkışlarla kesilen Emine Erdoğan’ın  ‘Kobanili kardeşlerim’ diye başladığı konuşmasında savaşın en çok çocukları etkilediğini söyledi ve “çocukların küçük bedenlerinin, savaşın ağır yükünü nasıl taşıyacağını kendimize sormamız gerek” dedi.“Biz önce insanı görürüz. Çocukların masumiyetini, kadınların içlerine akıttıkları gözyaşlarını görürüz. Ahlak ve medeniyet anlayışımız bunu gerektirir. Çocukları bombaların altında bırakamayız. Kadınları umutsuzluğa, babaları çaresizliğe terk edemeyiz. İşte Türkiye bu felsefe ile kapılarını sizlere ardına kadar açtı. Kobani halkı, şehirleri yeniden imar edilene, Kobani’de hayat normale dönene kadar bizim misafirimizdir” dedi.

Dünyanın sessiz kaldığı bu insanlık dramına da dikkat çeken Erdoğan,  “Suriye’de beşinci yılına giren savaşta 300 bin insan ölmüş, 7 milyon insan yerini yurdunu terk etmek durumunda kalmıştır. On yedi bin çocuk hayatını kaybetmiş, 375 binden fazla çocuk yaralanmış, 19 bin çocuk ise en az bir organını kaybetmiştir. Benzer şekilde Gazze’de 490 çocuk katledilirken, üç bin çocuk yaralanmıştır. Şimdi sormak istiyorum değerli misafirler; böyle vahim bir tablo karşısında Birleşmiş Milletler gibi kurumlar ne yapmıştır? 2014’te on beş milyon çocuğun savaş ortasında kaldığına dair veri yayınlamaktan öte geçmeyen, adeta bir tabela yardımseverliği tavrı dışında dünyayı alarma geçirecek hangi adımı atmıştır? Çok kültürlülüğü ile övünen Avrupa, 4 milyon Suriyeli mültecinin olduğu bir dünyada, yalnızca 130 bin Suriyeli’ ye kapısını açmıştır. Bu tavırla çok kültürlülük sıfatını hak eder mi dersiniz? Üzgünüm ama bütün uluslararası kurumlarıyla dünya, bu insanlık imtihanını kaybetmiştir”. Dünyadaki insan hakları örgütlerinin sınıfta kaldığı, kadın hakları savunuculuğunun iflas ettiği, çocuk hakları sözleşmelerinin hükümsüz kaldığı Orta Doğu’da, bu çadır kent bir insanlık vahasıdır… Bu büyük insanlık hareketinin, Hz. İbrahim’in şehri Urfa’da, Harran bölgesinde vücut bulması ayrıca manidardır. Suruç Çadır Kampı, bu yönüyle bir Halilurrahman sofrasıdır. Mayasında, ekmeğini mazlumlarla paylaşma geleneği olan cömert bir medeniyetin tezahürüdür. Ve inşallah Halil İbrahim bereketine sahip olacaktır” dedi ve konuşmasını Kürtçe ‘Türk-Kürt Kardeştir’, ‘Yaşasın halkların kardeşliği’ diyerek bitirdi.

Ardından kamp bölgesindeki çadırları gezmeye başladık. 5-6 yaşındaki çocukların eğitim gördüğü sınıflara girip çocuklarla şakalaştık. Onların başlarını okşayıp, fotoğraflarını çektik. Biz Türkçe onlar Kürtçe konuşuyordu ama sevgi diliyle anlaşıyorduk. 30 kişilik sınıfta bulunan bütün çocuklarla bir şekilde iletişime geçip onlara bir anlık farklılık yaşatmak, sevgiyle yüreklerindeki acıyı hafifletmek istedik. Geri dönüp yine sığınmacı olan hocalarıyla göz göze geldiğimizde hocalarının ağladığını gördük. Ve hiçbir şey söylemeden bir birimize sarılıp ağladık, çook eski iki dost gibi gönül diliyle halleşip hiçbir lisanın ve kelimelerin anlatamayacağı kadar iyi birbirimizi anlamış olarak oradan ayrıldık.

Önceki Yazı

Türkiye’de Kadının Değişen ve Gelişen Konumu

Sonraki Yazı

Wo/men for Women Projesi STK Çalıştayı

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir