Belçika’da Şiddete Uğrayan Kadınlar Anlatıyor

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Şiddet Gören Kadınlar Anlatıyor

23 Nisan 2014
Belçika’da ki üçüncü toplantımızı şiddet mağduru kadınlarla gerçekleştirdik. Bu programda, şiddete uğrayan kadınların ne tür şiddete muhatap olduklarını, bu süreçte neler yaşadıklarını, şiddetle nasıl mücadele ettiklerini öğrenmek üzere bireysel hikâyelerini dinledik. Böylece, mağdurelerin hikâyeleri üzerinden Belçika’da yaşanan şiddetin boyutlarını anlamaya çalıştık.
Mağdureler bize kendi hikayelerini şöyle anlattılar:

Naima; Faslı olan ilk kocasından 3 tane çocuğu bulunuyor. İlk kocasıyla evli kaldığı 10 yıl boyunca Naima sürekli kiloları yüzünden kocası tarafından aşağılanıyor, psikolojik şiddet görüyor. Kocası her fırsatta yaşadığı sorunları eve yansıtıp kadını eziyor.  Eşine hiç sevgi ve yakınlık göstermiyor. Boşandıktan sonra Naima tekrar evleniyor. Çocuklardan dolayı görüşmek zorunda kaldıklarında eski eşi hala hakaret ve psikolojik şiddet göstermeye devam ediyor.

Kadija; 14 yaşındayken üvey annesinin zoruyla akrabası olan 35 yaşında Faslı bir adamla evleniyor. Kadija’nın alkolik olan kocasından 12 çocuğu oluyor. 31 yıl evlilikleri boyunca her gün şiddet görüyor.  Kadija eşi çocukları döveceği zamanlarda da çocuklarına kendini siper ederek ekstra dayaklar  yiyor.  Eşi çocuklarına olan bu düşkünlüğünü kullanarak eğer kendisinden ayrılırsa çocuklarını bir daha göstermeyeceği tehdidinde bulunuyor. Eli kolu bağlı hale gelen Kadija bir gün eşinin başında vazo kırması yüzünden polise şikayete gidiyor. Ama polis gereğini yapmayarak kadını eve geri gönderiyor. Kadijanın çilesi eşinin kanserden ölmesiyle 13 yıl önce son buluyor.

Yamina; 30 yıl evli kaldı. 7 çocuğu bulunuyor ve yıllar boyunca kocası hem kendisine hem çocuklara psikolojik şiddet uyguluyor. Eşini seni öldüreceğim diye bıçakla tehdit ediyor.  Bu tehditlere çocuklarda şahit oluyor. Yamina’nın en küçük çocuğu, anneye her sabah bu onu son görüşü diye sarılıp, korkarak evden çıkıp okula gidiyor. Kadın eşinin kızacağı korkusuyla evden hiç çıkamıyor ve veli toplantılarına bile gidemiyor. Çocuğun okulda ağladığını gören öğretmen nedenini soruyor. Çocukta “babam annemi öldürecek” diyor. Öğretmen anneyi okula çağırıyor ve sorularıyla sıkıştırıyor. Yamina dayanamayarak öğretmene her şeyi anlatıyor. Öğretmenin öncülüğünde okuldan psikolojik destek ve  sosyal danışmanlık alarak nerelere başvurabileceğini öğreniyor. Eşinden gizli avukata müracaat edip boşanıyor. Kadın oğluyla ayrı bir eve taşınıp adamı terkediyor.  Ama kocası arkadaşlarını da toplayıp kadının evini defalarca basıyor, kadını dövüp, evi yakmakla tehdit ediyor. Kadın 3 kez polise başvurmak zorunda kalıyor ama polis ilgilenmiyor. Burada polisler arasında da ırkçı yaklaşım var. Eğer polise müracaat eden Belçika kökenli değilse problemini kendi çözsün diye bakılıyor. Kadının ısrarlı polise müracaatı sonunda polis adam için işlem yapıyor. Adamı bir daha kadının evine gidersen hapse atılırsın diye uyarıyorlar. Böylece adam bir daha kadını rahatsız edemiyor. 
Belçika da okullar aile içi şiddetle mücadelenin bir parçası gibi işlev görüyor. Çocuklarda oluşan negatif tutum ve davranışlarda aileyle irtibata geçilip varsa ailevi sorunları yetkili mercilere bildiriyorlar.

Hanane: Evlendikten sonra Belçika’ya yerleşen Hanane’nin Babası 2. Dünya Savaşı’ndan sonra şehit oluyor ve Belçika devleti Hanane’ye maaş ödüyor.  Aldığı maaştan dolayı amcası Hanane’yi  oğlu ile 1999 evlendiriyor. Avrupa ve Arap ülkelerindeki 20nci yy.ın, şairlerini, mukayeseli olarak çalışmış, çok iyi İngilizce ve Fransızcası olan eğitimli bir kadın olan Hanane, sürekli şiddet görüyor ama yakınları onu geçer diye teselli ediyor. Bir gün  kocası Hanane’ye attığı ağır bir metalle kafasını yarıyor. Konuşma da dahil bildiği her şeyi unutan Hanane hafıza kaybına uğruyor.  Ancak o zaman durumun vahametini gören kayınbabası olan amcası polisi arıyor. Oğlunun uyuşturucu kullandığını ve eşine kötü muamele ettiğini söylüyor. Hanane 3 ay hastanede yatıyor, felç oluyor. Hastanedeki Cezayirli bir doktor onunla ilgileniyor ve onu sığınma evine yönlendiriyor. Felç olunca da kocası artık işe yaramaz gözüyle bakıp ayrılıyor. İyi bir eğitimi olan Hanane şimdilerde konuşmakta bile zorlanıyor. Hayatına bir sürü ilaca bağımlı olarak devam eden Hanane, 2007’de gerçekleşen bu travmanın etkilerini yaşamaya devam ediyor.

Latifa:  İspanya’da büyümüş eğitimini İspanya’da almış biri.  Latifa’nın annesi babasından çok şiddet görmüş o yüzden evlenirken en büyük korkusu buymuş. Kendine talip olanlarla bu durumu konuşurmuş. Evlendiği adamdan hiç şiddet görmemiş.

Zahia: Şiddete uğrayanlara yardım amaçlı buraya geliyor. Kendisi şiddete uğramamış.

Konuşmalarda değinilen diğer konularda şunlardı:

Belçikalılar arasında da şiddetin her türü yaygın olarak yaşanıyor.  Özellikle eğitimli Belçikalı kadınlar şiddete uğradığını itiraf etmiyor, ancak hastanelik olduklarında durum ortaya çıkıyor.  Bu durum da kültürel farklardan bağımsız olarak genel kadınlık durumuyla örtüşüyor. 
Konuyla ilgili anlatılan örnek şöyle: 
“Benim bir arkadaşım var, şiddet görüyormuş, bizim haberimiz yok. Üniversiteli bir kadın, doktorası bile var. Bize hiçbir şey anlatmıyordu. Hastaneye yattıktan sonra belli oldu, neyin ne olduğu.”

Namus cinayetlerini yeren Belçikalıların kendi toplumlarında yaşanan benzeri cinayetleri “onur” ya da “tutku” cinayetleri olarak adlandırıldığı, böylece cinayetlerin, aşk cinayetleri kapsamında olumlandığı söylenerek buradaki çifte standarda dikkat çekildi. Söylem şu: Öyle çok seviyordu ki…..
Belçika’da yaşanan ırkçı yaklaşımların şiddet gören kadınlara polisin yaklaşımını da etkilediği ve teoride olmasa da uygulamada polisin bu kadınlara yardımcı olmada çok gayretli olmadığının altı çizildi.
Anlatılan bir olay şu şekilde: “Bizim bir komşumuz vardı, her gün karısını dövüyordu. Annem aralarına giriyordu, ben polisi çağırıyordum.  Flamanca söyleyince, polis “tamam” deyip adres istiyordu. İsmi söyleyince, “a Türk mü?”, deyip o zaman “kendileri çözsünler problemlerini” diyorlar.
Belçika’ya evlilik göçüyle gelen kadınların dil ve hukuki haklarını bilmemesi ve şiddete uğradıklarında yapacaklarından bihaber olmaları başlı başına bir sorun. İlaveten doğal sosyal çevrelerinden uzak olmaları onları çok daha korunmasız hale getirmekte ve şiddeti uzun süre yaşamak durumunda kalmaktalar.

Sonuç:
Programda genel olarak kadınların şiddete uğrama neden ve biçimlerinin, şiddeti kabullenme nedenlerinin benzeştiği gördük. Kadınlara ne yaparsanız şiddete uğramazdınız diye sorduk. Onlar da “ilk şiddete uğradığımızda ayrılsaydık bu kadar şiddeti çekmemiş olurduk” dediler. Yine de bu kadınların yaşadıklarında cahillik kadar çaresizlikte ortak paydaydı. Çocuklar şiddete uğrayan kadınların en zayıf noktalarını oluşturuyordu.

Önceki Yazı

Belçika’da Kadınlar İçin Savunma Eğitimi

Sonraki Yazı

Öncü Kadınlar Öncü STK’lar

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir