Timaş/2012
Özlem Yağız, D. Yıldız Amca, Emine Uçak Erdoğan, Necla Saydam
Malan Barkirin…Şivan Perver’in Dersim göçü üzerine bestelediği şarkının sözlerinden bir kısım. Özlem Yağız, D. Yıldız Amca, Emine Uçak Erdoğan, Necla Saydam’ın zorunlu göç üzerine yaptıkları ortak çalışmanın da adı aynı zamanda. Malan Barkirin, iki kelime… “evlerini yüklenmek” imiş Kürtçe anlamı. İşte kitabın sayfalarını ürke ürke açıp sessizce okumaya koyulduğunuzda bu iki kelime de, ardındaki o koskoca amansız dünyayı size açıyor. Kelimelerin içine sıkıştığı yedi, sekiz harf zihninizin kuytu köşelerine çarpıp anlam buluyor, buldukça da o anlam omuzlarınızı ağırlaştırıyor.
Kitabın ev sahipleri; evlerini zorla, şiddetle, cebren yüklenmeye koşulmuş insanlar ve onların henüz derman bulamamış hikayeleri aslında. Kitabın yazarları ise acıya şahitlik ederken “ötekiler” in suskunluğundan pay almışçasına çok fazla hissettirmiyorlar kendilerini kitap boyunca, ama okudukça anlıyorsunuz ki göçün, savaşın, ölümlerin, kısacası olabilecek tüm dar zamanların gerçekliği karşısında yazarlar, bu tanıklıkların yalın birer aracısı olmanın dışında bir niyet taşımıyorlar. Önsözünde belirtildiği gibi yazarlar bu sözlü tarih çalışmasını yaparken, daha önce yapılmış akademik çalışmaların, sayısal tabloların ötesine geçmek , göç mağdurlarının topluma seslenişine aracı olmak amacıyla başlatmışlar çalışmalarını.
Kitap, görülmek istenmeyen, kuytu köşelere terk edilen hatta bazen mağdurun bile unutmak istediği gerçek hikayelerin derlemesi. Neler yok ki bu derlemede; Mezopotamya’nın zenginliğinin kaynağı bin bir çeşit halkları, bin parçaya bölünmüş kırık aynalarda izliyorsunuz, birinin diğerinin zalimi olduğu zincirleme bir sarkaç bu sanki. Türkler, Kürtler, Araplar, Mihellemiler, Ezidiler, Süryaniler … Etnik kimliklerin, inançların, geleneğin, göreneğin bazen birleşip bazen ayrıştığı bu mecrayı anlatan bir sürü tanık dinliyorsunuz kitap boyu. Kimi hikayede eski günlerin huzuruna duyulan özlem dile gelirken yüreğinizde hissettiğiniz kıpırtı o zamanların varlığına kuvvetle tanıklık ediyor. Ne var ki şiddetin amansızlığını anlatan satırları idrak etmek o kadar kolay olmuyor. Olağanüstü hal mağdurları, taş atan çocuklar, büyük şehirlerin varoşlarında kaybolmamaya çalışan aileler,kağıt işçileri, yurt dışına göç etmiş ama tutunmuş ama tutunamamış halklar, geçmişin, geçmişten bugüne, kuşaktan kuşağa bıraktığı faklı farklı izler. Kitabın sözlü tanıklarının hikayeleri sözlü bir tarihin bir araya gelişi aynı zamanda. Bir düğün anlatısında ya da bir köyün bir komşunun halinde anlatılan ufacık detaylar, geçmişten bugüne unutulmaya yüz tutmuş gelenekleri de kayıt altına alıyor kitap sayesinde.
Özlem Yağız, D. Yıldız Amca, Emine Uçak Erdoğan, Necla Saydam çok zor bir işi başarmışlar. Onların, uzun bir süreyi, emeği ve yolu göze alarak yaptıkları tanıklıklarla tanışmak, onların bizlere sunduğu “bu evi beraberce yüklenip bambaşka bir yere taşıma” davetlerine katılmak için bir kitap okumak yalnızca bir başlangıç olabilir. Ama her şeye rağmen hayırlı ve güzel bir başlangıç.{jcomments on}
Hazırlayan: Fatma Topçu