Dini Hayatı Etkileyen Faktörler

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Prof. Dr. Bekir TOPALOĞLU

Bu faktörleri usulü’d-din açısından iki grupta mütalaa etmek mümkündür:

A-SOSYOLOJİK VE PSİKOLOJİK FAKTÖRLER
1.Kâinatta “şuurlu canlı” diyebileceğimiz üç türden biri elinden kötülük gelmeyen melek, diğeri elinden iyilik gelmeyen şeytan, üçüncüsü de her iki yeteneğe sahip olan insandır. Bütün mesele insanın şeytani değil, meleki özelliklerini geliştirip hayatına egemen kılmasıdır.

2.XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Avrupa’da ortaya çıkıp yayılan “inkârcı akımlar”, XIX. Yüzyılda oldukça güçlenmiş XX. Yüzyıla gelindiğinde ise pozitif bilimlerin ilerlemesi ile zayıflayıp gerilemiştir. Çünkü iç içe birçok sistemden oluşan tabiatın bir yaratıcısının olmaması artık aklın kabul edebileceği bir şey değildi. Ne var ki bilim ve düşünce dünyasını geriden takip ettiği için bir asır öncesine kadar Avrupa’da moda olan akımlar bizde halen mevcut.. Bunlar; materyalizm, darwinizm, pozitivizm ve freudizm gibi akımlardır.

3. “Nübüvvete karşı direniş” ve “seküler anlayış” birbirlerine bağlı iki faktördür. Çünkü peygamberlik müessesesine karşı direnişin ardında seküler anlayışı ikame etme çabası vardır. Günümüzde evrenin bir yaratıcısı olduğu artık mecburen kabul edilmiş fakat o yaratıcının, insan hayatına karışmaması istenmiştir. Laiklik, din ile devlet işlerinin birbirinden ayrı ve bağımsız olması mânâsına gelirken sekülerizm bazı aydınların ve devlet adamlarının anlayışı çerçevesinde dini hayata karıştırmamak, insanı tamamen dünyevileştirmektir hatta ahlaki davranışları, insanlar arası münasebetleri bile.

4. “Misyonerlik ve diğer dini faaliyetler”, “Kitle iletişim araçları”, “bilgi ve örnek yetersizliği” ni de bu faktörler arasında sayabiliriz.

5. “Yozlaştırıcı akımlar”dan kastımız ise, alanında otorite kabul edilip de reformist bazı görüşlere sahip bulunan şahısların, dini hayatı güçlü olmayan fakat Müslüman olan kesime İslamiyeti yanlış göstermeleridir. Öğreticinin vazifesi, bilmeyenin seviyesine inip gerçeği anlatmak ve elinden tutup yukarı çıkarmaktır. Yoksa onun bulunduğu konumun yeterli ve ideal olduğu intibaını verip rahatlatmak değil. Bu reformistler, İslam’ı yaşamaya çalışan kesime karşı, suçlayıcı tavır takınmak suretiyle de o cephede taassubun oluşmasına veya artmasına sebep olmaktadır.

6.”Toplumsal yapı ve yönetim” alanını incelediğimizde ise şunu görmekteyiz: Ülkemizde yönetim, en küçük biriminden doruk noktasına kadar, özel davranışlarında bile dini özendirecek bir tutum sergilemediği gibi aleyhine bir tavır takınmaktadır. Sanatçının, aydınların, ilim adamlarının, zenginlerin kısaca toplumda önemli görülüp değer verilen kimselerin de dini hayatı özendirecek bir tutum sergilemedikleri muhakkak. Bir ülkede ahlaklı ve erdemli olmak özendirilmez aksine tezyif ve tahkir edilirse, yalan söylemekle söylememek, rüşvet yemekle yememek, suistimal yapmak ve yapmamak eşit tutulursa, o ülkede dinin ve iyiliğin, barışın ve huzurun tesis edilip gelişmesine imkân verilmiyor demektir.

B.DİNİ FAKTÖRLER
1. Din Eğitimi Kurumları:
Bir taraftan din adamlarının yetersiz olduğu söylenirken diğer taraftan İmam Hatip Liseleri’nde, Kur’an Kursları’nda, İlahiyat Fakülteleri’nde din eğitimi kaynakları ve programları kısıtlanarak zayıflatılıyorsa dışarıdan kaynaklanan bir problem var demektir. İçeride ise bu kurumlarda görev yapanlar, kendi siyasi görüşlerini, bulundukları cemaatlerin düşüncelerini bu kurumlara taşımadan görevlerini sürdürmelidirler.

2.Diyanet İşleri Başkanlığı: “Diyanet İşleri Başkanlığı” batı standartlarındaki laikliğin aksine devlete bağlı bir kurumdur. Başkanlık siyasetin emrine girdiği zaman kötü dönemini yaşar, güçlüyse, ikna edebiliyorsa fazla problem çıkmaz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hizmetleri çoğu zaman bazı hoca efendilerin sözünden daha az itibar görür. Çünkü devletin memuru olduğu için bir konu hakkındaki kanaatlerinin bağımsız olarak dile getirilemeyeceği düşünülür.

3. Dini Cemaatler: “Dini cemaatler” den kastımız, legal olarak bir araya gelip bazı faaliyetler gösteren insanlardan oluşan topluluklardır. Müslüman insanların bu çalışmaları dini hayatı olumlu etkileyen bir faktördür. Ne var ki varlıklarını kabul ettirebilmek için daima kendilerini “ideal topluluk” olarak gösterirler. Bu da cemaatler arasında ayrılık doğurmaktadır. Türkiye’de gruplar arasında büyük çapta parçalanma, sağda yeni partilerin ortaya çıkmasıyla başlamıştır. Birlikte düşünebilmenin ve çareler üretmenin yolları mutlaka bulunmalıdır.

4. Tasavvuf: “Tasavvuf geleneği” ise dini samimi olarak yaşamak, dünyaya tapmamak manasına gelen zühd hareketiyle başlamıştır. Eğer zühd ve takva kötülüklerden korunmak manasına geliyor ve bu doğrultuda bir şeyler yapılıyorsa tasavvuf karşı çıkılacak bir şey değildir. Ancak yabancı kültürlerin tesirinde kalan tasavvuf felsefesi takvadan ayrı bir şeydir. Bizim doğru bulmadığımız nokta da tasavvuf felsefesini kutsamaktır. Bir diğer yanlışlık da tarikatlardaki bid’at ve hurafelerdir ki bunun da hareket noktası gayb bilgisidir. Peygamberlerde bile olmayan bazı bilgi ve yetenekleri bir takım insanlarda varmış gibi kabul etmektir.

5. İlmihal geleneği: Bundan kastımız ise halk arasında çokça kabul görmüş ve içinde çoğunlukla hadis diye sahih olmayan rivayetlerin bulunduğu dua mecmualarıdır. Bunlar ucuz Müslümanlığı ve kısa yoldan cenneti va’d eden kitaplardır. Halkın din anlayışına olumlu bir şey katmayacağı gibi İslam’ın asıl maksadının yanlış algılanmasına da sebep olur.

 

Not: Hocamızla yaptığımız bu programın özeti, deşifre üzerinden hazırlanmıştır.

Hazırlayan: Dilek Karataş
Önceki Yazı

Sosyal Medya

Sonraki Yazı

Allah’ın Sıfatları – Kaza ve Kader

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir