Prof. Dr. Mahmut KAYA
“İslam dünyasında düşünce hareketleri kelam, tasavvuf ve sonra felsefe sıralamasıyla ortaya çıkmıştır.
Müslümanlar ilk 80 yılda İran’ı, Bizans’ın, Hindistan’ın, Kuzey Afrika’nın büyük bir bölümünü fethetmişler, Endülüs’ e geçmişlerdi fakat hala Kur’an-ı Kerim ellerindeki tek yazılı kitap olma özelliğini koruyordu.
İlim, güneş gibi -güneş için kimse bu benim diyemez- evrensel bir değerdir. Fethedilen bölgelerde de yerleşmiş bir ilmi gelenek mevcuttu. Varolan ilimden neden istifade edilmesin düşüncesiyle ilk tercüme hareketleri başlamıştır.
Felsefe İslam dünyasına, 8.yy’da başlayıp 10.yy’ın sonuna kadar devam eden bu tercüme hareketleriyle girmiş ve ilk ürünlerini Bağdat’ ta 830 yılında Halife Me’mun tarafından kurulan Beytü’l-Hikme’ den vermiştir. Buradan yetişen ilk filozof, 271 eser kaleme almış olan Kindi’dir.
Felsefe tarihimizde beş ekol ortaya çıkmıştır. Bunların dışında da bağımsız olarak nitelediğimiz filozoflar vardır.
İslam dünyasındaki ilk felsefi akım aynı zamanda materyalistler olarak da bilinen “Dehriyye”ekolüdür ki İslam öncesi eski kültürlerin bir nevi devamını temsil etmişlerdir. Bütün İslami değerleri reddettikleri için de İslam dünyasında gelenek kuramamışlardır.
Tabiatçılar olarak bilinen “Naturalistler” ikinci akımın sahibidirler. Kur’an ayetlerinin tabiat olaylarına çok işaret etmesi İslam âlimlerini tabiatı araştırmaya sevketmiş ve böylece tabiat felsefesi ortaya çıkmıştır. En büyük temsilcileri Batı’daki üniversitelerde, geçen yüzyıla kadar kitapları okutulan Ebu Bekir Razi’ dir. Naturalistler dini ve peygamberlik müessesesini reddederler. Bu akım da gelenek oluşturamamıştır.
Bir diğer ekolü oluşturan “Meşşailer” İslam dünyasında önemli bir yere sahiptirler. Aristo geleneğini devam ettiren filozoflardır. Felsefi doktrinlerini temellendirmek için bilimsel araştırmalarında Aristo mantığını bir yöntem olarak kullanmışlardır. Din ile felsefeyi ortak bir paydada toplayarak akıl ile nakli uzlaştırmaya çalışırlar. Kindi ve İbn-i Rüşd hariç kozmik varlığın meydana gelişini sudur teorisi ile açıklarlar. Bu filozoflar ilk kez nübüvveti ele alıp rasyonel akıl açısından temellendirmeye çalışmışlar ve böylelikle felsefeye yeni bir boyut kazandırmışlardır.
Amiri ve İbn-i Rüşd gibi filozoflar istisna edilecek olursa Meşşailer, ahiret hayatının bedeni değil ruhi olduğunu söylerler. Genel varlık planında hakim olan değerin iyilik olduğunu, kötülüğün ise cüz’i ve izafi olduğunu söyleyerek mutluluk ahlakını savunurlar. Yöntem ve sistem olarak Aristo’ yu temel alan Meşşailer, metafiziğin ana meselelerinden olan ilahiyat, nübüvvet, ahiret hayatı gibi konularda ondan büsbütün ayrılırlar.
Dördüncü akım “İhvan-ı Safa” dır. 10.yy’ ın ikinci yarısında Bağdat’ ta yaşamış ve siyasi yönleri olan gizli örgüt mensuplarıdır. Abbasi hilafetini yıkıp yerine kendi devletlerini kurmayı düşünen İhvan-ı Safa, risalelerinde antik dünyanın bilimini, san’atını, felsefe ve hurafelerini toplayıp sistematize etmişlerdir.
Beşinci akım, bilginin içe doğuşu anlamını taşıyan “İşrakilik” tir. Kurucusu Sühreverdi’ ye göre”akıl ve mantık sınırlıdır, duyularımız bizi aldatır, bu yolla hakikatin bilgisine ulaşamayız. Belli bir yöntemle hareket edilirse hakikatin bilgisi içe doğacaktır”.
Ayrıca tarihimizde Gazali, Biruni, İbnü’l-Haysem, İbnü’n-Nefs gibi bağımsız filozoflar da yaşamıştır. Osmanlı döneminde çeşitli sebeplerden dolayı artık felsefi ve fikri hareket kalmamıştır.”
Not: Programın özeti, deşifre üzerinden hazırlanmıştır.