26.08.2005
Hazırlayan: Emine Ünlü
Kalkandelen’ de 2. günümüzde Harabati Tekkesini ziyaret ettik. İçinde aşevi, misafirhanesi, gözetleme kulesi, kütüphanesi bulunan tekkenin, oldukça geniş ve yemyeşil bahçesinde, tarih sayfalarında dolaşırken kendinizden geçebilirsiniz. Kalkandelen’ den Gostivar üzerinden vardığımız Kırçevo’ da kurulan bir pazarı dolaşıp, bölge insanını tanıma fırsatını yakalamış olduk. Kırçevo’ dan Struga’ ya doğru harekete geçtik. Ohrid Gölü’nün kıyılarında yazlık mekanı andıran, Arnavutluk’ a sınır şehir. Şehir sokaklarında kısa bir gezinti ve merkezi Ohrid’ de bulunan Halveti Tekkesi’nde kısa bir soluklanmanın ardından, göl kenarında Struga’ nın meşhur balıklarının tadına bakıp Ohrid’e doğru yola koyulduk. Vakit darlığı sebebiyle Ohrid sokaklarında hızlı bir seyir yapmak zorunda kaldık. Tarihi dokusunu pek kaybetmemiş Ohrid çarşısında, yöreye özgü 3 boyutlu ahşap oyma sanatı eserlerinin satıldığı bir dükkana, kısa süreli de olsa uğradık. Merkezi Ohrid’ de bulunan Halveti Tekkesi’ni ziyaretimiz esnasında Türkiye’den misafirlerin sıkça uğradığını öğrendik.
Gezimizin 3.gününde Kosova’ ya geçtik. Karayoluyla ilerlediğimiz yolda, Kosova gümrüğünde B.M. polislerinin, Kosova’nın güvenliği adına özel eşyalarımıza kadar arama yapmaları biraz can sıkıcı bir durumdu. Hemen ardından Kosova polisinin rehberimiz aracılığıyla, yaşanan durum sebebiyle bizlerden özür dilemesi, mecburiyetin mahcubiyeti idi.
Öğle üzeri vardığımız Prizren şehri, Priştina’ ya kıyasla tarihi dokusunu kaybetmemiş bir görüntüsü vardı. Ortasından akan nehrin etrafında kurulmuştu Prizren. Sinan Paşa Camii, şimdi modern sanat galerisi olarak kullanılan tarihi Türk Hamamı, Osmanlı ordusunun dinlenme mekanı da olan tarihi Namazgah gezdiğimiz mekanlar. Şehrin yamacında inşa edilmiş, şu an kullanılmayan tarihi kilise ise görebildiğimiz mekanlardan biriydi. Akşam saatlerinde sokaklarını gençlerin ve müziğin istila ettiği Prizren’ den, meşhur köftesini tatmadan ayrılmak olmazdı.
Prizren’ de 1 gece konakladıktan sonra gezimizin 4. gününü Üsküp’ de geçirdik. İlk olarak Üsküp’ü kalesinden panaromik olarak seyrettikten sonra, Türk Büyükelçimizi yerinde ziyaret ettik. Bu ziyaretin ardından Mustafa Paşa, Yahya Paşa Camilerini gezip, tarihleri hakkında bilgiler aldıktan sonra Üsküp sokaklarında yürüyerek geldiğimiz Vardar Nehri kıyısında kısa duraklamanın ardından, öğle yemeği olarak Üsküp’ ün güveçte köfteli kurufasulyesini tatma fırsatını yakaladık. Osmanlı zamanında ahır olarak kullanılan, şimdi ise restoran ve büroların bulunduğu Kapan Han’ ı dolaşıp, tarihi dokusunu korumuş Üsküp çarşısında bu kez alışveriş maksatlı dolaştık. Ancak, yöreye ait özgün bir şeyler bulamamanın şaşkınlığıyla dolaştık Üsküp çarşısını. Makedonya’ daki son günümüzün akşamında rehberimiz bizleri evinde ağırlaması Türkiye’ den çok da uzaklarda olmadığımızı hissettirdi bizlere.
Ve nihayet gezimiz 5.günü 30.08.2005 tarihinde yaklaşık 1,5 saatlik yolculuğun ardından 14.00’ de İstanbul’ varışımızla sonlandı.
Aslında Makedonya ve Kosova gezimizi, ortak tarihimizin bizleri buluşturduğu, ama zamanla Avrupa’nın ortasında unuttuğumuz ve savaşların bizlere hatırlattığı akrabalarımızı ziyaret olarak değerlendirebiliriz.