Vahyin tarihi, Kur’an’ın tarihi ve İslam davetinin inşa süreçlerinde insan faktörünü değerlendirirken Hz. Peygamber’in, sahabe olarak isimlendirdiğimiz nasıl bir nezih topluluk inşa ettiğini görüyoruz. İslam’ın mesajının ve Rasulullah’ın davetinin tüm insanları kapsadığını kadın veya erkek olarak bir ayrıma gidilmediğini müşahede ediyoruz. Ve İslam medeniyetinin kadınıyla erkeğiyle tüm insanların ortak çalışmaları ile oluştuğunu biliyoruz. Hal böyleyken bazen hala kadın– erkek ayırımı üzerinden değerlendirmeler yapıyoruz. Bunu yaparken de kadın faktörünü büyük ölçüde göz ardı ediyoruz. Bu nedenle de risaletine başlangıcından itibaren İslam medeniyetinin inşasının önemli sacayaklarından biri olan kadın faktörünü 14 asır geçmesine rağmen bütün yönleriyle ele almış değiliz. Hepimizin malumu olan bu hususu fazla uzatmadan asıl konumuza geçmek istiyorum.
Kur’an-ı Kerim’i anlamak için herkesin başlangıç noktası öncelikle vahyin kalbine ilga edildiği Hz. Peygamber’in kendisi, sonra ise ayetlerin ilk şahitleri ve muhatapları olan seçkin insanlar olmuştur. Zira bu insanların sundukları bilgiler vazgeçilmezdir.
Adına sahabe dediğimiz bu insanlar arasında öyle biri var ki, Kur’an tefsiri konusunda herkesten farklı imkân ve ayrıcalığa sahip olmuştur. Söz konusu sahabi, Kur’an’ın pek çok ayetinin nüzulüne şahit olmuş hatta birçok ayetin de nüzulüne sebep olmuştur. Gece gündüz Allah Resulü’nün yanında bulunmuş, pek çok ayeti bizzat Allah Resulü ile mütalaa ve müzakere etmiştir. Bu seçkin sahâbî, aynı zamanda Hz. Ebubekir gibi dönemin en bilge zatının evinde yetişmiş olan Hane-i Saadet’in büyük talebesi Hz. Aişe’den başkası değildir.
Hz. Aişe hem Resulullah’ın zamanında hem de onun vefatından sonra İslami öğretilerin aktarılmasında ve Kur’an ve sünnetin anlaşılması ve yorumlanmasında büyük bir merci ve otorite olmuştur. Sahabe dahil kendisine başvurmayan, müracaat etmeyen herhangi bir kimse olmamıştır. Ondan geriye büyük bir rivayet külliyatı miras kalmıştır.
Hz. Aişe bilhassa Kur’an tarihinde müfessirler ve biz Kur’an talebeleri için ciddi bir hafıza teşkil ediyor. Yaptığım bu araştırmaya göre Hz. Aişe olmadan bir Medine hayatını, orada oluşan fıkhı, hadisi, tefsiri tam anlamıyla tahayyül etmek mümkün değildir. Hz. Aişe’yi bu sürecin dışına çıkardığınızda büyük bir boşluk doğuyor. Her ne kadar zayıf bir hadis olarak kaynaklara geçmiş olsa da mana itibariyle sıhhatinde şüphe olmayan “Dininizin yarısını Hümeyra’dan alınız.” Rivayeti anlam itibariyle yarısı olmasa da dinin önemli bir kısmının Hz. Aişe’den alınabileceği hakikatini ifade ediyor.
Burada dikkat çekici enteresan bir husus var. O da şu: Hz. Peygamber ve Hz. Aişe arasında kurulan birlikteliğin, net olarak sıradan bir evlilik ilişkisi olmayıp vahiy üzerinden, hadis ve sünnet üzerinden kurulan ilmî bir ilişki olduğudur. Burada şu iki husus açıkça görünüyor:
Birincisi, Hz. Peygamber kadar vahyin ve ümmetin en ciddi meselelerine zaman ayırıp bu bilgileri eşiyle paylaşan başka bir eş yoktur.
İkincisi ise kendi eşinden bu kadar ilim alan, âdeta ona talebe olan Hz. Aişe’den başka bir kadın yoktur.
İşte bu vahiy müzakeresi esaslı, dinin fıkhı eksenli müzakereler başlı başına ümmetin büyük bir hafızasını oluşturmaktadır. Bu hafızayı değerlendirmek için salt Sünni ve Şii bir perspektifle değil daha evrensel bir bakış açısına sahip olmak lazım. Zira Rasululah’ın vefatından sonra Şiiler Hz. Aişe’yi konumu üzerinden değerlendirdiler. Hatta İfk Hâdisesi’ni dillerine dolayarak Hz. Aişe’yi töhmet altında tuttular. Sünni anlayış ise onu evlilik yaşı üzerinden değerlendirerek asıl değer ve kıymetinin dışına ittiler.
Asında benim bu konuda hazırladığım çalışma teknik bir tezdir. Ama o güne kadar konuyu ilk defa ele alan bir araştırma olması yönüyle de bir ilktir. Birçok çalışmada Hz. Aişe’nin çocuk yaşta evliliği, bunun hikmeti, eşini kıskançlığı bağlamında rivayetler ve bilgiler yer almıştır. Onun Kur’an ve sünnet anlayışı, dünya görüşü, geniş ufku, dirayeti ve cesaretine dair bilgilere rastlamak nadirattandır.
Üzerinde bir kez daha çalışarak, âdeta yeniden telif ederek kitap hâline getirdiğim bu çalışmamda ise ben Hz. Aişe’nin hem hadis hem tefsir kaynaklarında ayetlerin tefsirine yönelik tüm rivayetleri tek tek inceleyip tasnif ederek bunlar arasından tefsir rivayetlerini derleyip değerlendirmeye çalıştım. Ben bu teknik bilgilerle sizlerin vaktinizi almak istemiyorum. Bütün bu rivayet mirasından ulaştığım neticeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birincisi, Onun Kur’an tasavvuru. İnen ayetlere hakimiyeti. Onları anlarken ve yorumlarken bir dirayet örneği göstermiş olması.
De ki: göklerde ve yerde Allah’tan başkası gaybı bilemez ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler. 27/neml: 65
Hz. Aişe’nin defalarca çeşitli vesilelerle üzerinde durduğu bir konu olan Resulullah’ın gayb bilgisi, Allah’ı görmesi ve Allah’ın kitabından herhangi bir şeyi gizlemediği, bu ayetin tefsiri bağlamında da zikredilmiştir. Pek çok varyantı olan rivayetlerden biri İbn Ulye’den naklen şöyledir:
Hz. Aişe; Allah Teala “Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez” dediği hâlde, her kim insanların yarın ne olacağını haber verdiğine inanırsa Allah’a karşı en büyük iftirayı yapmış olur.” demiştir.
İkincisi, Sünnete bakışı. Sahabeye olan itirazları. O gün bir hanımefendinin buna nasıl cesaret ettiği. Peygamber zamanında ve sonrasında yanlış ve eksik işitilen bir rivayeti düzeltmesi:
Uğursuzluk rivayeti… Üç şeyde uğursuzluk vardır. Kadın, ev ve at…
Üçüncüsü, Dirayeti ve cesareti. Ki bunları Hz. Peygamber’in yanında kazandığını müşahede ediyoruz. Yeri geldiğinde sahabeye itiraz ettiği gibi Hz. Peygamber’e de tavır koyabiliyor, İfk Hâdisesi örneğinde olduğu gibi. Peygamberden sonra da en büyük siyasi meselelerde inisiyatif alabilmesi çok önemli.
Hz. Aişe nüzulüne sebep olduğu ayetlerin inmesiyle bu hadisenin final kısmını kısaca şöyle anlatır: Allah benim masumiyetimi (gökten) indirdi. Öyle ki benim yüzümden neredeyse ümmet helak olacaktı. Allah Rasulü babama “Aişe’ye git ve Allah’ın onun masumiyetini gökten indirdiğini haber ver” dedi. Babam koşarak bana geldi ki neredeyse kayıp düşecekti. “Seni müjdeliyorum ey kızım. Allah senin masumiyetini bildirdi.” dedi. Ben, “Allah’a hamdolsun, sana ve seni gönderen arkadaşına teşekkür etmiyorum” dedim.
Bu bağlamda Hz. Berire örneği de çok önemlidir. Yanında çalıştığı Berire’nin özgürlüğüne kavuşması için verdiği mücadele onun dirayetinin, kadınların hak ve hukukunu koruma mücadelesinin, toplumsal problemlere çare aramasının müthiş bir örneği olarak tarihe geçmiştir…
Kısaca Hz. Aişe’nin. Kur’an’a hakimiyeti, sünnete bakışı, dirayeti ve cesareti en önemli üç vasfıdır.
Tüm bunları bırakıp efendim işte 6 yaşında nişanlandı, 9 yaşında evlendi tarzındaki anlayışa karşı şunu açıkça ifade edebiliriz ki onu tüm bu yönleriyle okuduğumuzda Hz.Aişe’nin Allah Rasulü ile evlendiğinde 6 veya 9 yaşında bir çocuk olmadığına dair sizde de bir kanaat hasıl olacaktır diye düşünüyorum. Ve bu bağlamdaki rivayetleri tartışmaya bile gerek olmadığını sizler de takdir edersiniz.
İlahî kader adeta bu evlilikle Hz. Aişe’yi büyük bir sorumluluğa, son Peygamber’in hafızası ve yol arkadaşı olmaya hazırlamıştır. Zira ondan gelecek her türlü bilgi ve pratiği kaydedecek çok genç bir hafızaya ihtiyaç vardır. Ona ait her ayrıntıyı gelecek zamanlara taşıyacak bir hafıza. Gece gündüz yanında olması gereken, evde, yolculukta, vahiy anında, savaşta ve barışta. Hz. Aişe ile Allah Resulü’nün evliliğine bu noktadan da bakmak gerekmektedir. Bu konuda söylenecek son söz bence şudur: Hz. Aişe Hz. Peygamber ile evlendiğinde Kur’an ayetlerine hakimiyeti, rivayetlere getirdiği eleştirel bakış açısı ve dirayeti ile müminlerin bilge annesi olmaya layık bir hanımefendi ve ümmü’l mü’minin / ümmetin annesi olabilecek bir olgunlukta ve yaşta ve olduğu tartışılmaz bir gerçektir.
Zor zamanlarda da hep yanında olmuştur Allah Resulü’nün. Vahiy inerken yaşadığı halleri gözlemlemiş, Bedir Savaşı’nda zafer, Uhud’da hüzün yaşanırken bu hallerin Hz. Peygamber’in mübarek yüzüne nasıl yansıdığını görmüştür. O sırtında su taşırken, yaralılara bakarken müminlerin annesi, Mescid-i Nebevi’de mızraklarıyla savaş oyunları sergileyen Habeşlileri eşinin omzuna dayanarak seyrederken Sevgili’nin sevgilisidir…
Allah Resulü’nden sonraki süreçte münzevi bir hayata çekilmeyen Hz. Aişe siyasi, ilmî ve fıkhi gücüyle kendisini daha fazla hissettirmiş; ilmi, vakarı, takvası yanında siyasi kişiliği, entelektüel boyutu ve medeni cesareti ile de ön planda olmuştur. Hz. Aişe’nin evi Medine’de çok önemli bir ilim merkezi hâline gelmiş, büyük-küçük, kadın-erkek birçok insan onun derslerine devam etmiş, bilmediklerini ondan sorup öğrenmişlerdir…
Sonuç olarak: Hz. Aişe vahye tanıklığı, Kur’an ayetlerinin iniş sebeplerine muttali olması, vahiy nazil olurken Hz. Peygamber’in geçirdiği maddi ve manevi halleri gözlemlemesi, vahyin bir kısmının inmesine sebep olması, Hz. Peygamber ile gece gündüz yaptığı Kur’an sohbetleri, Kur’an ayetlerinin bir kısmını bizzat tefsir etmesi, eksik veya yanlış bir rivayet işittiğinde bunları Kur’an ve Hadisten deliller getirerek tashih etmesi, ilmi, siyasi, fıkhî görüşü, cesareti, merhameti ve şefkati ile İslam tarihinde kendisine apayrı bir yer edinmiştir.
Sizin yani Hazar Derneği’nin cümleleriyle ifade edecek olursak; Hz. Aişe, derneğinizin başlangıç hikâyesinde geçen “toplumsal hayatın içindeki eylemliliği”nden hayatı boyunca bir an bile olsun vazgeçmeyen aksiyoner bir kadındır. Bilhassa geleneklerin kadın anlayışlarını ayet ve hadislerle ilişkilendirip dinin genel kabulü gibi yansıtmak isteyenlere karşı verdiği mücadele dikkate alındığında, yine Varoluş Nedenlerinizde yer verdiğiniz “kadının toplumsal hayatta aktif rol almasına katkı sunmanın” emsalsiz bir örneği olmuştur.
Programımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz: