Prof. Dr. Recep Şentürk
12 Mayıs 2011
“İmam Gazali, 4 ciltlik İhyau Ulumi’ddin adlı eserinde; İbadet, Muamelat (adetler), Mühlikat (insanı helake götüren şeyler) ve Münciyat (İnsanı kurtuluşa götüren şeyler)konularını bize sohbet şeklinde aktarmıştır.
İnsanı kurtuluşa götüren şeylerden biri, ölümü hatırlamaktır. ‘Ölüm, nasıl olur da insanı kurtarabilir? Neden ölüm kurtarıcılar arasında zikredilmiş, kurtuluşa götürmekle ölümün ne alakası var?’ gibi sorular akla gelebilir.
Dünya hayatını asıl olarak kabul eden zihniyet için alaka kurmak zor olabilir. Fakat biz biliyoruz ki ölüm, hayatın gerçeklerinden biridir. Hatta hayatın form değiştirerek devam eden bir uzantısıdır. Ölümü hatırlayan kimse hayatın sebebini aklından çıkarmaz. Hayatın sonunda hesabın olduğunun idraki içindedir. Dolayısıyla ölümü hatırlamak o kişinin kendi davranışlarını devamlı kontrol etmesini getirir. Böylece kişi, ahlakını ve amelini düzeltme çabası içinde olur ki işte bu çabadır kişinin kurtuluşuna vesile olan.
Ölümün daima hatırda tutulmasına vesile olan önlemlerden birisi, mezarlıklardır. İnsanın dünyaya bakışını yeniden düzenlemesi, kendini kontrol etmesi, hesaba çekmesi kolay olsun diye ecdadımız, mezarlıkları şehrin içine cami yanına yapmışlardır.
İnsanı kurtuluşa götüren şeylerden biri, ölümü hatırlamaktır. ‘Ölüm, nasıl olur da insanı kurtarabilir? Neden ölüm kurtarıcılar arasında zikredilmiş, kurtuluşa götürmekle ölümün ne alakası var?’ gibi sorular akla gelebilir.
Dünya hayatını asıl olarak kabul eden zihniyet için alaka kurmak zor olabilir. Fakat biz biliyoruz ki ölüm, hayatın gerçeklerinden biridir. Hatta hayatın form değiştirerek devam eden bir uzantısıdır. Ölümü hatırlayan kimse hayatın sebebini aklından çıkarmaz. Hayatın sonunda hesabın olduğunun idraki içindedir. Dolayısıyla ölümü hatırlamak o kişinin kendi davranışlarını devamlı kontrol etmesini getirir. Böylece kişi, ahlakını ve amelini düzeltme çabası içinde olur ki işte bu çabadır kişinin kurtuluşuna vesile olan.
Ölümün daima hatırda tutulmasına vesile olan önlemlerden birisi, mezarlıklardır. İnsanın dünyaya bakışını yeniden düzenlemesi, kendini kontrol etmesi, hesaba çekmesi kolay olsun diye ecdadımız, mezarlıkları şehrin içine cami yanına yapmışlardır.
Ölümle Yüzleşmek
İnsan ölümü unutursa gaflet içinde olur. Gaflet, bu dünyayı ebedi yaşam alanı sanmaktır ki kişiyi helak eder. Biz ileride sağlıklı mı yoksa hasta mı olacağımızı ya da zengin mi fakir mi olacağımızı düşünürüz. Çünkü her iki hale de ihtimal vardır. Fakat hiçbir zaman ölecek miyiz yoksa ölmeyecek miyiz diye düşünmeyiz. Ölüm kesindir. Kesin olan bir şeyden kaçmak yerine yüzleşmek ve gereğini yerine getirmek lazımdır.
Peygamberimiz buyuruyor ki: ‘Akıllı odur ki kendi nefsini hesaba çeker ve ölümden sonrası için kendini hazırlamaya çalışır.’ İnsan hayatında ölüm bir keredir ve telafisi yoktur. Adeta final imtihanıdır. Hadisten anladığımıza göre, akıllı kişinin yapması gereken hazırlık, ölümle yüzleşmek ve barışmaktır. Emredilenleri yapıp yasaklardan kaçınarak, bu görevleri yaparken yaratanın rızasını da kazanarak ölüme hazır hale geliriz.
İnsan ölümü unutursa gaflet içinde olur. Gaflet, bu dünyayı ebedi yaşam alanı sanmaktır ki kişiyi helak eder. Biz ileride sağlıklı mı yoksa hasta mı olacağımızı ya da zengin mi fakir mi olacağımızı düşünürüz. Çünkü her iki hale de ihtimal vardır. Fakat hiçbir zaman ölecek miyiz yoksa ölmeyecek miyiz diye düşünmeyiz. Ölüm kesindir. Kesin olan bir şeyden kaçmak yerine yüzleşmek ve gereğini yerine getirmek lazımdır.
Peygamberimiz buyuruyor ki: ‘Akıllı odur ki kendi nefsini hesaba çeker ve ölümden sonrası için kendini hazırlamaya çalışır.’ İnsan hayatında ölüm bir keredir ve telafisi yoktur. Adeta final imtihanıdır. Hadisten anladığımıza göre, akıllı kişinin yapması gereken hazırlık, ölümle yüzleşmek ve barışmaktır. Emredilenleri yapıp yasaklardan kaçınarak, bu görevleri yaparken yaratanın rızasını da kazanarak ölüme hazır hale geliriz.
Akılsız kişi de tersine davranır. Yüzleşmekten ve hayatın bir parçası olduğunu kabullenmekten kaçar. Pozitivist batılı zihne sahip insanların yaklaşımı, üstesinden gelemediği ölüm gibi gerçeklikleri unutmak/unutmaya çalışmak olmuştur. Pozitivist dünyanın çözümü ve terapi yöntemleri ölümden korkanlara, ölümü unutturacak şeyleri yapmayı öğütler. Halbuki İslam, hatırlatarak terapi yapmanın yolunu açar. İslam’ın metodu, insanın ölümle bilinçli bir şekilde barış yapmasını sağlayarak terapi etmektir.
Yaşarken ölüm korkusuyla yaşamamalıyız. Ölmenin huzura gitme olduğunun idrakiyle yaşamalıyız. Korku, amellerdeki eksiklik sebebiyle olmalıdır. Aslında ölüm, bu dünyadan azat olmadır. İmtihanın bitmesidir. İnsan imtihanın bitmesinden korkar mı? Ölümü öldürmek, ölüm korkusunu aşmaktır.
Yaşarken ölüm korkusuyla yaşamamalıyız. Ölmenin huzura gitme olduğunun idrakiyle yaşamalıyız. Korku, amellerdeki eksiklik sebebiyle olmalıdır. Aslında ölüm, bu dünyadan azat olmadır. İmtihanın bitmesidir. İnsan imtihanın bitmesinden korkar mı? Ölümü öldürmek, ölüm korkusunu aşmaktır.
Ölüm ve Kavuşma
Cenabı Hak buyuruyor ki: ‘Ey Resulüm! Onlara de ki; O kaçıp durduğunuz ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp buluşacaktır/gelip size kavuşacaktır. Sonra hem gizliyi hem aşikarı bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı haber verecektir.’ Bu ayetle Cenab-ı Allah insana, hesap günü hatırlatır. İnsan, öldükten sonra hesaba çekileceğini, mükafat veya ceza alacağını bildiği zaman daha dikkatli olur.
Burada ‘kavuşmak’ ifadesi üzerinde durmak, konuya daha fazla ışık tutacaktır. Ayette, ölümün kavuşmak olarak nitelendirilmesi, ölümün güzelliğine işarettir. Ölümün Allah’a kavuşmaya vesile olması ve istenilen bir şey olması, kişinin nasıl bir hayat yaşadığına bağlıdır.
Peygamberimiz bir hadiste; ‘Kim Allah’la buluşmaktan ve O’nun huzuruna çıkmaktan hoşlanmazsa, Allah da onunla buluşmaktan ve onu huzuruna almaktan hoşlanmaz’ buyurmaktadır. Kafirler Allah’ı sevmezler, O’nun huzuruna gitmekten hoşlanmazlar, Allah da onlarla buluşmaktan hoşlanmaz. Çünkü onlar öldükleri zaman yaratılış maksatlarını tahakkuk ettirmemiş, emredilenleri yapıp yasaklananlardan kaçınmamış olarak Allah’ın huzuruna çıkarlar. Ölüm gelip çattığında her şeyi fark ettikleri için cezalandırılacaklarını anlarlar ve bu yüzden buluşmayı istemezler.

Burada ‘kavuşmak’ ifadesi üzerinde durmak, konuya daha fazla ışık tutacaktır. Ayette, ölümün kavuşmak olarak nitelendirilmesi, ölümün güzelliğine işarettir. Ölümün Allah’a kavuşmaya vesile olması ve istenilen bir şey olması, kişinin nasıl bir hayat yaşadığına bağlıdır.
Peygamberimiz bir hadiste; ‘Kim Allah’la buluşmaktan ve O’nun huzuruna çıkmaktan hoşlanmazsa, Allah da onunla buluşmaktan ve onu huzuruna almaktan hoşlanmaz’ buyurmaktadır. Kafirler Allah’ı sevmezler, O’nun huzuruna gitmekten hoşlanmazlar, Allah da onlarla buluşmaktan hoşlanmaz. Çünkü onlar öldükleri zaman yaratılış maksatlarını tahakkuk ettirmemiş, emredilenleri yapıp yasaklananlardan kaçınmamış olarak Allah’ın huzuruna çıkarlar. Ölüm gelip çattığında her şeyi fark ettikleri için cezalandırılacaklarını anlarlar ve bu yüzden buluşmayı istemezler.
Akıllı insan Allah’la barış içinde olur. Eninde sonunda, sevse de sevmese de bilir ki O’na teslim olacaktır. Ama insanın sevdiğine teslim olması daha evladır. İnsan, Rabbini severse ölüm anı geldiğinde O’na huzur içinde teslim olur. Cenabı Hakk’la buluşmayı arzu etmek gerekir. Bunun yolu; ölüme bakışı, onu anlamlandırmayı yeniden düzenlemekten geçer.
Arkadaşlarımıza, Aliya İzzet Begoviç’in verdiği cevap manidardır. Hastalandığında ziyarete giden arkadaşımız kendisine; ‘ Efendim Allah sıhhat, afiyet ve uzun ömürler versin’ dediğinde o da arkadaşın kulağına eğilerek demiş ki; ‘ Ben Allah’ı, özlüyorum.’ Bu onun yakini iman sahibi olmasından kaynaklanmaktadır. Kalbinde imanı kesin ve yakin olan insan Allah’a kavuşmayı özler, ötelere gitmeyi ister. Mümin oradaki nimetleri özler ve ister. En büyük nimet ise Allah’ı müşahede etmektir.
Arkadaşlarımıza, Aliya İzzet Begoviç’in verdiği cevap manidardır. Hastalandığında ziyarete giden arkadaşımız kendisine; ‘ Efendim Allah sıhhat, afiyet ve uzun ömürler versin’ dediğinde o da arkadaşın kulağına eğilerek demiş ki; ‘ Ben Allah’ı, özlüyorum.’ Bu onun yakini iman sahibi olmasından kaynaklanmaktadır. Kalbinde imanı kesin ve yakin olan insan Allah’a kavuşmayı özler, ötelere gitmeyi ister. Mümin oradaki nimetleri özler ve ister. En büyük nimet ise Allah’ı müşahede etmektir.
Ölüm, Allah’ın dünyayla ilgili muradı ve dünya düzeninin bir parçasıdır. İnsan ölecek ve tekrar dirilecektir. Güneşin/ayın doğması ve batması ve sonra tekrar doğması, o emir ve irade dahilindedir. Burası bir olma/kevn ve bozulma/fesad dünyasıdır. Bize kalsa bazı şeylerin hiç ölmemesini murat ederiz. Ama yaradan böyle tahakkuk etmesini dilemiş. Bize düşen bu durumla ve bunu yaratanla barış içinde olmaktır. Almamız gereken tavır, ‘bunun böyle olması daha uygun/evladır’ diye kabul edip oradaki hikmeti anlamaya çalışmaktır.
Ölümü temenni etmeyeceğiz. Dünyanın bir takım sıkıntılarıyla karşılaşınca; ‘ölsem de kurtulsam’ gibi serzenişlerde bulunmak yanlıştır. Öyle ifadeler, şikayettir. Şikayet ettiğimiz her halin yaratanı Allah’tır ve hikmeti vardır. Bizler Allah’ın takdirine razı olmalıyız.
Ölümü temenni etmeyeceğiz. Dünyanın bir takım sıkıntılarıyla karşılaşınca; ‘ölsem de kurtulsam’ gibi serzenişlerde bulunmak yanlıştır. Öyle ifadeler, şikayettir. Şikayet ettiğimiz her halin yaratanı Allah’tır ve hikmeti vardır. Bizler Allah’ın takdirine razı olmalıyız.
Ölüm Öğüttür
Hz. Ömer, Peygamberimize; ‘senin vefatından sonra bize kim öğüt verecek’ diye sorunca Hz. Peygamber (S.A.V) Hz. Ömer’e diyor ki: ‘Sana vaiz olarak ölüm yeter ya Ömer. Ölümü düşünmek, bütün vaizlerin vaazından daha etkili bir vaaz ve öğüttür.’ Vaazların ve öğütlerin amacı insanların davranışlarını ve ahlakını düzeltmektir. Ölümü düşünmek bu vecibeyi diğer vaazlardan daha fazla sağladığı için daha etkilidir.
Hz. Ömer, Peygamberimize; ‘senin vefatından sonra bize kim öğüt verecek’ diye sorunca Hz. Peygamber (S.A.V) Hz. Ömer’e diyor ki: ‘Sana vaiz olarak ölüm yeter ya Ömer. Ölümü düşünmek, bütün vaizlerin vaazından daha etkili bir vaaz ve öğüttür.’ Vaazların ve öğütlerin amacı insanların davranışlarını ve ahlakını düzeltmektir. Ölümü düşünmek bu vecibeyi diğer vaazlardan daha fazla sağladığı için daha etkilidir.
Tul-i Emel
Tul-i emel, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılmak ve salih amelleri tehir etmektir. Bu hayat tarzı onaylanamaz. Çünkü tuli emel, uzun emelli olmak ve hiç ölmeyecekmişçesine dünyaya bağlanıp plan program yapmaktır. İnsanı helake götüren şeylerdendir. Planlama yapmak sünnettir, dolayısıyla yapmadığımızda mekruh işleriz. Ama yarın ölecekmiş gibi ahiret planları da yaparız. Peygamberimizin son nefesine yakın Suriye seferine Hz. Üsame’yi tayin etmesi, Kanuni’nin 80 yaşında Zigetvar’a gitmesi, buna örnektir. Uzun emelli olmaktan kurtulmak için ahireti ve ölümü sıkça hatırlamak gerekir.
Tuli emelin zıttı, kasrı emeldir. Salih amel noktasında acele ettirir, bu iyi bir şeydir. Her an, o anda yapılabilecek en efdal ameli yapmak, ölümden korkmamaya hazırlanmaktır.
Tul-i emel, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılmak ve salih amelleri tehir etmektir. Bu hayat tarzı onaylanamaz. Çünkü tuli emel, uzun emelli olmak ve hiç ölmeyecekmişçesine dünyaya bağlanıp plan program yapmaktır. İnsanı helake götüren şeylerdendir. Planlama yapmak sünnettir, dolayısıyla yapmadığımızda mekruh işleriz. Ama yarın ölecekmiş gibi ahiret planları da yaparız. Peygamberimizin son nefesine yakın Suriye seferine Hz. Üsame’yi tayin etmesi, Kanuni’nin 80 yaşında Zigetvar’a gitmesi, buna örnektir. Uzun emelli olmaktan kurtulmak için ahireti ve ölümü sıkça hatırlamak gerekir.
Tuli emelin zıttı, kasrı emeldir. Salih amel noktasında acele ettirir, bu iyi bir şeydir. Her an, o anda yapılabilecek en efdal ameli yapmak, ölümden korkmamaya hazırlanmaktır.
Tasavvufta Ölüm
Tasavvufta ölümü düşünmek çok vurgulanmıştır. Bazı tarikatlarda bu, ‘rabıta-ı mevt’ olarak ifade edilir ve ölümü düşünmek, müridin yapması gerekenlerden biridir. Kalbin ölümü yaşıyormuşçasına hatırlaması manasına gelen rabıta-ı mevt, Peygamberimizin sünnetinden alınmıştır. Peygamberimizin hadislerini okuduğumuzda ölümü sürekli hatırlamayı ve hatırlatmayı tavsiye ettiğini görürüz. Tasavvuftaki; ‘ölmeden önce ölünüz’ ibaresi de önemlidir. Bu söz bize; ‘düşüncelerinizi ve amellerinizi ölmeden önce ölmüş gibi ayarlayın’ demektedir. Peygamberimizin hadisine göre; kıldığımız namazı, vedadan önceki son namaz, aldığımız nefesi de son nefes gibi düşünmek gerekir.
İnsana, gece yatarken sabah kalkamayabileceğini düşünüp muhasebesini ona göre yapması ve o günkü defterini ondan sonra kapatması, sabah kalkınca da akşama çıkamayacağını düşünerek ona göre hareket etmesi tavsiye edilir.
Son anda ölüme hazırlanılmaz. Hayatımız hep o ana hazır olarak geçmeli.”
Tasavvufta ölümü düşünmek çok vurgulanmıştır. Bazı tarikatlarda bu, ‘rabıta-ı mevt’ olarak ifade edilir ve ölümü düşünmek, müridin yapması gerekenlerden biridir. Kalbin ölümü yaşıyormuşçasına hatırlaması manasına gelen rabıta-ı mevt, Peygamberimizin sünnetinden alınmıştır. Peygamberimizin hadislerini okuduğumuzda ölümü sürekli hatırlamayı ve hatırlatmayı tavsiye ettiğini görürüz. Tasavvuftaki; ‘ölmeden önce ölünüz’ ibaresi de önemlidir. Bu söz bize; ‘düşüncelerinizi ve amellerinizi ölmeden önce ölmüş gibi ayarlayın’ demektedir. Peygamberimizin hadisine göre; kıldığımız namazı, vedadan önceki son namaz, aldığımız nefesi de son nefes gibi düşünmek gerekir.
İnsana, gece yatarken sabah kalkamayabileceğini düşünüp muhasebesini ona göre yapması ve o günkü defterini ondan sonra kapatması, sabah kalkınca da akşama çıkamayacağını düşünerek ona göre hareket etmesi tavsiye edilir.
Son anda ölüme hazırlanılmaz. Hayatımız hep o ana hazır olarak geçmeli.”
Hazırlayan: Dilek Karataş