İpekyolu Belgeseli

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Arif AŞÇI 

“Necat Nazaroğlu, Murat Özbey ve Amerikalı bir kameraman arkadaşımla 4 Haziran 1996’da Çin’de başlayıp on dört buçuk ay sürdükten sonra Çanakkale’de son bulan yolculuğumuz için 2 yıl öncesinden çalışmalara başlamıştık.

Yıllar önce izlediğim ve Japonlar’ ın yaptığı İpek Yolu belgeselinde, sanki bütün kültürel zenginlikler Çin’den yayılmış gibi gösteriliyordu. Bu tarihi bir hataydı. Çünkü pek çok kültürel zenginlik Ortadoğu ve Çine gitmişti. Aslında karşılıklı bir etkileşim sözkonusuydu. Mesela Budizm’in İpek Yolu’yla Hindistan’dan Çin’e gittiği biliniyor.Çin’de siyasetçileri yetiştiren filozof Konfiçyüstür. Bu yüzden Çin’de gelişen tek düşünce sistemi Lao ve Konfiçyanizmdir. Fakat din olarak İslam, Budizm, Maniheizm İpek Yolu’yla , batıdan doğuya, Çin’e ulaşmıştır. Bütün meyveler Ortadoğu’dan Afganistan’dan, Çin’e gitmiştir. Çin, keçe yapma, halı dokuma, tekerlek kullanma, porselene mavi rengi verme gibi pek çok şeyi bu yollardan kendi kültürüne katmıştır. İşte bizim İpek Yolu’nu tekrar gündeme getirmemizdeki amaç, bu hatayı düzeltmek ve kültürlerin birbirinden etkilendiğini göstermek içindir.

Tamamen tarihi formasyona uygun, develerle yaptığımız bu yolculukta günde 40 km. ye kadar yürüdüğümüz oldu. Hem develerin, hem de bizim ayaklarımız su topladı. Bu yüzden develerimize özel ayakkabılar yaptık. Bu zorlu yolculukta, yanımızda, bize haberleşme ve belgeseli hazırlama imkânı veren her türlü teknolojik malzeme bulunuyordu.

M.Ö 3.yy’ da Çin İmparatoru, Hunlar, Moğollar ve Türklerle daha iyi mücadele edebilmek için atlı bir ordu kurmaya karar verir. Bunun için Özbekistan’dan o güne kadar Çin dışına hiç çıkartılmamış ipek karşılığında at satın alınır. Böylece İpek Yolu da faaliyete geçirilmiş olur.

Çok şiddetli yasalarla korunan ve dışarı çıkması kesinlikle engellenen ipeğin, Çin’in dışına çıkartılmasıyla ilgili bir başka efsane ise şöyle; Çinli bir prenses Uygur kralı ile evlendirilir. Ömür boyu ipek giymek isteyen prenses Uygur’a giderken ipek böceği yumurtası ile dut meyvesinin çekirdeğini saç örgüsünün içine saklar. Böylece ilk defa Çin dışında ipek üretimi başlar. Uygurlar, daha sonra Müslüman olunca, arap kervanları aracılığıyla ipeği bütün dünyaya tanıtırlar. O zamana kadar Batılılar, ipeğin ağaçta yetişen bir meyvenin türleri olduğunu sanıyorlarmış.

Biz bu yolculuğumuzu demokrasi adına ölen insanlara adadık. Özellikle de 4-Haziran’da, Çin’de demokrasi için mücadele eden ve Tiananmen meydanında ölen 3.000 öğrencinin ruhlarına adadığımızı duyurduk. Çin büyükelçisi buna müthiş bir tepki gösterdi.

İpek yolu üzerindeki kervanların vazifelerinden biri de o güzergahtaki devlet başkanlarının haberleşmesini sağlamaktı. Biz de bu nostaljiyi tekrar yaşatmak istedik ve Cumhurbaşkanından Çin ,Kırgız, Kazak,Türkmen ve İran Cumhurbaşkanlarına mektup götürüp, cevaplarını da Cumhurbaşkanımıza ilettik.

Bu yolculuk boyunca altı-yedi ülke geçtik ve her ülkede 3-4 ayrı kültür gördük. 20’ye yakın kültürü ve bir diğerine etkisini inceledik. Şimdiye kadar haklarında hiçbir şey bilinmeyen topluluklarla karşılaştık. Bunlardan bence en önemlisi Budist Türklerdi. Bugün bunlar hala orijinal inançlarını koruyorlar.

Çin’in nüfusu 1.5 milyara ulaşmış durumda. Burada en çok dikkatimizi çeken şey evlerde mutfak olmamasıydı. Herkes yemeğini dışarıda yiyor. Neredeyse halkın yarısı pişiriyor, yarısı yiyor. Nüfusun çok kalabalık olması nedeniyle bazı evlerde bir sülale birlikte yaşıyor. Çin’de 70’li yıllarda yüzyılın en büyük arkeolojik buluşu olan bir mezar ortaya çıkartılmış. Eski geleneklere göreÇin imparatorları öldüğü zaman etrafındaki bütün askerleri de kurban edilirmiş. Mezarı bulunan bu imparator bütün askerlerinin seramik heykellerini yaptırmış ve öldüğünde altı bin heykelle birlikte gömülmüş.

Çin’de verdikleri bağımsızlık mücadeleleriyle tanıdığımız Uygur Türkleriyle gizlice röportajlar yaptık. Bu yüzden de Çin hükümetinden çok tepki aldık.

Taklamakan çölünde yapılan nükleer denemeler sebebiyle meydan gelen radyasyonun, Uygur çocukları üzerindeki etkilerini gizlice ölçtük. Biz oradayken de çok büyük bir bomba patlatıldı ve bunun son olduğu hükümet tarafından açıklandı. Ancak tabii ki buna kimse inanmadı.

Orta Asya’daki Uygurlar’ın şehirlerinden ve tapınaklarından tarihte çok büyük medeniyetler kurduklarını anlıyoruz. İnanılmaz folklorik özellikler taşıyan Uygurlar, her yıl sayısız festivaller düzenliyorlar. Yüzlerce enstrüman yapıp çalan Uygurların müthiş bir müzik kültürleri de var.

Halkı bizim Anadolu insanına benzeyen Kaşgarlılar’ın elde yaptıkları makarna Marco Polo tarafından İtalya’ya kadar götürülmüş ve İtalyanlar tarafından benimsenmiş. İşte İtalyanların makarna sevgisi de buradan geliyor.

Kök boyalardan elde edilmiş siyah, lacivert, kırmızı renklerin hakim olduğu Türkmen halıları kalitesinin yanı sıra, kibar ve estetik olma yönünden de dünyanın en gözde halılarındandır.

İran’da en çok ilgimizi çeken şey, imamların ve çocuklarının türbeleriydi. Milyonlarca ayna parçalarıyla süslenmiş bu türbeler güneş ışığı, lamba ve mumların ayrı ayrı oluşturduğu görüntülerle her defasında farklı bir havaya bürünüyor. Buralarda kadın-erkek birlikte ibadet ediyor. Türbenin yapılışıyla ilgili olarak anlatıldığına göre; Şah Abbas Safevi Hanedanlığını kurduğu zaman Araplarla arası iyi değilmiş. Bu nedenle bir ara acemlerin Mekke’ye girişleri dahi yasaklanmış. Şah Abbas’da ailesiyle birlikte on iki imamdan biri olan İmam Rıza’nın türbesini ziyaret etmiş. Daha sonraları bu yapıya içi ayna, dışı altın olmak üzere muhteşem bir görünüm kazandırılmış.

Uzun süren bu yolculuğu Çanakkale’nin Çan ilçesinde noktaladık. Şimdiki amacımız bir “Coğrafya Vakfı” kurup Asya, Avrupa ve Afrika’nın bir Türk gözüyle belgesellerini çekebilmektir.”

 

Not: Programın özeti, deşifre üzerinden yapılmıştır.

Hazırlayan: Berna Önçırak

 

 

Önceki Yazı

Tarihten Günümüze Balkanlar ve Kosova

Sonraki Yazı

Osmanlı’nın Çöküşü

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir