KADIN BULUŞMASI VIII İSTANBUL ;
“Küresel Tehdide Karşı Bölgesel Kadın Dayanışması”
Sunuculuğunu arkadaşımız Özer Çelebi’nin yaptığı programda organizasyon ekibi adına açılış konuşmasını yapan başkanımız Ayla Kerimoğlu, “Bugüne kadar Kadın Buluşmaları adı altında gerçekleştirdiğimiz toplantıların konusunu daha çok kendi problemlerimiz oluştururken, yakın coğrafyamızda yaşanan ve bizleri derinden etkileyen olaylar sonucu bu buluşmada bölgesel bir konuyu ele almak, bizim açımızdan zaruret haline geldi”, dedikten sonra Yeni Dünya Düzeni, Büyük Ortadoğu Projesi, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi, adı her ne olursa olsun ideolojik söylemini “Ortadoğu’nun demokratikleştirilmesi”, “statükocu düzenlerin yıkılması” ve “özgürlük” gibi temalarla oluşturan emperyalist güçlerin asıl niyetlerinin, Ortadoğu’yu kendi çıkarları çerçevesinde yeniden yapılandırmak olduğunun altını çizdi. Konuşmasında Irak’ta yaşanan savaşın sonuçları hakkında bilgi verdikten sonra “Biliyoruz ki bölgeye yönelik yapılan açık tehdit Irakla sınırlı değil. Biliyoruz ki mazlumun ve haklının yanında olmamak zalime destek vermek demektir. Ve biliyoruz ki Iraklı, Suriyeli, Filistinli aslında bizleriz diyerek konuşmasını sürdürdü.
Şavaşların En Fazla Mağduru; Kadın ve Çocuklar Kadından sorumlu Devlet Bakanımız Sn. Nimet Çubukçu ise günün önemine binaen 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımızı kutladı ve şöyle devam etti:
“Savaşlarda kadın ve çocuk daha fazla ölüyor ve mağdur ediliyor. Filistin’de, Irak’ta ve diğer mağdur ülkelerdeki kadınların sesleri yeterince duyurulmuyor. Sadece bu bölgede değil tüm dünyada kadınlara uygulanan şiddet üst sınırlarda. Mültecilerin %85’ini kadın ve çocuklar oluşturuyor.
Eğer karar mekanizmalarında kadınlar oturuyor olsalardı savaş kararları bu kadar kolay verilmezdi diye düşünüyorum.”
Hayat Sağlık Vakfı’ndan Havva Sula’nın bugüne kadar ki Kadın Buluşmalarının bir özeti niteliğinde olan Kadın Buluşmaları arşivlerinden derlediği güzel görüntüler ve anlatımın ardından oturumlara geçilmiş oldu.
I.Oturum : KÜRESEL POLİTİKALARIN ORTADOĞU’DAKİ ETKİLERİ
“Küresel Politikaların Ortadoğu’daki Etkileri” başlıklı ilk oturuma; Mısır’dan Navvare Kazım, Türkiye’den Nuray Mert ve Nazife Şişman konuşmacı olarak katıldılar. Hazar Grubu üyesi ve aynı zamanda İstanbul İl Müftü Yardımcısı olan arkadaşımız Kadriye Erdemli ise oturum başkanlığını yürüttü.
Tüm Anlaşmalar Bizim Aleyhimize Kapitalizmin Lehine
İlk konuşmacı Navvare Kazım, küreselleşmenin manevi anlamda sahip olduğumuz tüm değerleri yok ettiğini söyleyerek sözlerine başladı ve konuşmasına şöyle devam etti:
“Filistin topraklarında Siyonist varlığın menfaatleri destekleniyor. Bizim ise emperyalist güçlere karşı mücadele edecek gücümüz yok. Destekleyen güçler, bölgede henüz Siyonist egemenliğini sağlayamadılar fakat amaçlarını pratize edecek uygun vasatı sağlamak için hep hareket halindeler. Bu durumda korunmaya muhtaç olan kadın ciddi anlamda mağdur edilmekte. Sokaktaki 10-12 yaşlarındaki kız çocukları iğrenç amaçlara alet ediliyor. Ben Filistin için Afganistan için ağlıyorum ama Mısır için de çok üzülüyorum. Dışarıdan belki iyi görünüyoruz ama durum hiç de öyle değil. Enver Sedat tarafından imzalanan ve uygulamaya konulan Islah Devrimi ve buna benzer birçok anlaşmalar sebebiyle uluslararası platformda olumsuzluklar yaşanıyor. Kahire’de 7 Milyon çocuğun fakirlikten sokaklarda olması, Mısır çiftçisinin ciddi anlamda gördüğü zarar, içeride de toplumsal ve bireysel anlamda mağduriyetler yaşandığının küçük göstergeleri. Tarım ürünleri İsrail’den geliyor ve bu oran gittikçe de artmakta. Tüm anlaşmalar bizim aleyhimize Kapitalizmin ise lehine işliyor. BM bile bu amaçla hareket ediyor ve bize köle muamelesi yapıyor.
Bizler; teoride var olanın pratikte de var olmasını ve tüm ülkelere eşit muamele edilmesini istiyoruz.”
Ortadoğu’da ki Kadın Problemleri Abartılı
Nuray Mert konuşmasının başında; “Ortadoğu’da kadın politikalarını iyileştirmemiz gerekir” diyen Batı’nın, bu coğrafyada şimdi ne yaptığı, iyileştirme yönünde gerçekten çaba sarf edip etmediği hakkında sorular sorarak Batının bu topraklarda bulunuşunun asıl amacına vurgu yaptı.
Buralarda yaşanan bir takım problemlerin abartılarak genele teşmil edildiğini ve gütmek istedikleri politikalar için yalandan zeminler hazırlandığını ifade etti. Devamında özeleştiri yaparak; “bizler, bu propagandalarla baş edebilmek gibi bir zorluk içerisindeyiz. Esasında bu problemler hemen hemen tüm toplumlarda var. Bize düşen, Ortadoğulu kadın hakkında abartılı olarak çizilen menfi tablonun etkisi altında kalmamaktır. Fakat diğer yandan o kadar vahim boyutlarda olmasa da bu coğrafyada düzeltilmesi gereken olumsuzluklara, üzerini örtmeden çözüm üretmek gerekir” dedi.
Doğulu Kadın Batı Tarafından Zorla Kurtarılacak
Oturumun son konuşmacısı Nazife Şişman, 11 Eylül sonrasında geliştirilen ve İslam’ın küresel sisteme tehdit olduğu söylemini içeren bir giriş yaptı ve devam etti:
“Batı, küresel değerlerin ve bu değerleri tehdit eden unsurların tanımını yeniden yaptı. Önceden, ilkel-medeni ayrımı vardı ve bunun üzerinden hâkimiyet kurmaya çalışıyorlardı. Bugün ise küresel değerler olarak ifade edilen liberal ekonomi, seküler zihniyet gibi ideolojik dayatmalarla aynı politika uygulanıyor.
Batı kendini ötekinin üzerinden, diğerinin farklılıklarını dile getirerek tanımlıyor. İslam dünyasında da kadın haklarındaki eksiklikler üzerinden kendini tanımladı. Batının anlayışına göre İslam, kadın için ezicidir. Bu bakış açısıyla; “bir toplumda örtünen kadın ne kadar çoksa o toplumda ezilen Müslüman kadın da o kadar çok” imajı oluşturuldu. Bunun peşinden ise normu oluşturan ve referans alınması gereken kadın, Batılı kadın oldu. Onun çerçevesi de “bireyliğini ortaya koyan, kendi değerlerini kendisi yaratan ve her türlü baskıya karşı olan” şeklinde çizildi.
Çare olarak kadın, “yapışkan hayırseverlik” olarak ifade edildiği gibi “ya kendisi bilinçlenerek bu haksızlıklardan kurtulacak ya da kendi istemese de hatta farkında olmasa da Batı tarafından zorla kurtarılacak.
Bugün bu topraklarda uygulanan kuşatma, sadece silahlı saldırıyla değil aynı zamanda bir takım kavramlar ve daha ziyade kadına ilişkin kavramlar üzerinden yapılıyor.
Batı dünü teslim almıştı. Amacı bugünü de teslim alıp yarını denetlemektir.
Bizi kuşatan kavramların teker teker deşifre edilmesi gerekiyor.
II.Oturum : KÜRESEL TEHDİDİN YÖNTEM VE STRATEJİLERİ
“Küresel Tehdidin Yöntem ve Stratejileri” başlıklı ikinci oturuma, AKDER’den avukat Fatma Benli başkanlık yaptı.
Irksal ve Mezhepsel Fitne
Oturumun ilk konuşmacısı, Ürdün’den gelen parlamenter Hayat Hüseyin Massima, Batının küreselleşme bahanesiyle hedeflediklerini anlattı.
“Onlar, barışı tesis etmek istediklerini söyleyerek Ortadoğu’da bulunuyorlar. Ama biz, İsrail varken bunun mümkün olamayacağını biliyoruz ve söylüyoruz.
Demokrasiyi getirme bahanesiyle verdikleri uğraşın asıl sebebi hakim güç olmaktı. Onların bu savaşı bizi çok yaraladı.
Dine saygı gösteriyoruz diyorlar ama kendi anlayışlarına göre bir İslam anlayışını dayatmaya çalışıyorlar. Ferdiyetçilikten ibaret olan Müslümanlık istiyorlar. Dine karşı bir söylemle ayrımcılık oluşturuyorlar. Irksal ve mezhepsel fitne yaratıyorlar. Fakirliğin, işsizliğin artması, Serbest Pazar Siyaseti, özelleştirme, özgürlük alanlarının kısıtlanması gibi dertlerin hepsi küreselleşme sebebiyle maruz kaldığımız durumu gösteriyor. Medyayı da kullanarak planlarını kolaylıkla gerçekleştiriyorlar.
Bizler yardım aldığımız için etkilenmekteyiz. Mücadelemiz uluslar arası dayanışma içinde olmalıdır. Medyayı biz de etkin biçimde kullanabilmeliyiz. Saldırılara karşı kurumlar oluşturmalıyız. Belki bu adımlarla küreselleşmeye karşı duruş başlatabiliriz.
Batı, Küreselleşmeyle Tüm Ortadoğu’yu Kuşattı.
İran’ın ilk kadın valisi olan ve şimdi gazetecilik yapan Zehra Nejat Behram;
“Ortadoğu; coğrafi, ekonomik, sosyo-kültürel, askeri-nizami bakımdan dünyanın kalbidir. Bu kadar önemli bir coğrafya üzerine hesap yapan Batı, küreselleşmeyle tüm Ortadoğu’yu kuşattı.
Felsefi bir kavram olan küreselleşme dalgası bir yandan da bizi yakınlaştırdı. Çünkü uzun yıllar birbirimizden uzaklaşmamıza sebep olan ve aramıza ördüğümüz duvar bu vesileyle yıkılmak üzere. Biz bu duvarlarla yaşadık, yaşıyoruz. Bizi yakınlaştıran bu dalgayı fırsat bilerek yıllardır istediğimiz birlikteliği sağlayabiliriz, sorunlarımızı birlikte tartışabiliriz.
Önemli bir coğrafyada yaşıyoruz. Bizde küreselleşmenin birçok unsurunu denediler. Ancak geleneğin önemli olması sebebiyle hala amaçlarına tam olarak ulaşamadılar. Burada dinin çok belirleyici bir unsur olması ve sosyal davranışlarımıza hala etki ediyor olması bizim avantajımızdır” dedi.
Sayın Zehra Nejat Behram problemlere de değindiği konuşmasında, kadın haklarında hala istenilen seviyeye gelinemediğinin altını çizdikten sonra , “Belediye encümenlerinde kadınlar hala az sayıda. Kadınlarda okuma-yazma oranı %82 olmasına rağmen çalışma hayatında ancak %20 oranında bulunabiliyorlar. Yoksulluk oranının çoğunu kadın ve çocuklar oluşturuyor. Bir başka problem de kadının ikilemde bırakılmasıdır. Kadın sanki sadece evinde olmalıymış gibi düşündürülmeye çalışılıyor. Sosyal hayatta olmak sanki bizim fıtratımıza aykırıymış gibi gösterilmek isteniyor. Hâlbuki kadın hem çocuğuna bakabilir, eğitebilir, ebeveyniyle ilgilenebilir hem de sosyal hayatta var olabilir” dedi.
Problemlerin Asıl Kaynağı Din Değil Gelenek
İkinci konuşmacı Aslıhan Eker, Ayşe Böhürler ve Süreyya Önal’la 13 ülkeyi gezerek hazırladıkları çalışmayı bizlerle şöyle paylaştı:
“Bölgede Umman, Yemen, Ürdün, Tunus, Cezayir, Endonezya, Malezya, Afganistan, Bangladeş, Pakistan gibi ülkeleri gezerek kadınlarla gerçekleştirdiğimiz bu projemizi tamamladık. Yaklaşık 2000 kadınla görüştük. Hemen hemen hepsi de yaşadıkları bir takım problemler olduğunu kabul etmekle birlikte kendilerinden daha zor durumda olan hemcinslerini unutmamış ve onların daha acil çözümler beklediklerini vurgulamışlardır.
Bu projenin sonunda; kadınlarla ilgili var olan problemlerin asıl kaynağının din değil de gelenek olduğu bir kez daha anlaşıldı.
Buralarda, kadına destek olan hiçbir dernek göremedik. Kadınlar, sorunlarıyla tek başlarına mücadele etmek zorunda bırakılıyor. Maalesef bu ülkelerde de hukukun, zayıf olanın değil güçlü olanın yanında yer aldığını görüyoruz.
Hepsi halkı Müslüman ülkeler olmalarına rağmen aynı konuda farklı düşünce ve uygulamaların olması da çeşitliliği ortaya koyuyor. Mesela başörtüsü konusunda ülkeler arasında oldukça farklı uygulamalara rastladık. Türkiye’de başörtüsü yasakken İran’da örtmemenin yasak olduğunu görüyoruz. Cezayir’de mecliste başörtülü bulunabiliyorlar fakat dışişlerinde çalıştırılmıyorlar. Yemen’de peçenin zaruri olduğunu görüyoruz.
İran’da kadınlar cumhurbaşkanı olamıyorlar. Yemen’de kadınlar tek başına yurt dışına çıkarılmıyorlar…
Bu belgeselin çekiminin bize kazandırdığı en önemli şey, İslam ülkeleri arasındaki farklılıkları ve sosyal konumları görebilmek oldu. Bir başka gördüğümüz şey ise Batılıların müdahalesinin onların çalışmalarını engellemesi veya yavaşlatmasıydı.
Yaşanan sorunların çözümü ile ilgili farklı yaklaşımlar var. Bunlardan savunmacı yaklaşım içerisinde olanlar bu durumu, dini layıkıyla yaşamadıklarına bağlıyorlarken feministler, dinsel kuralların ortadan kaldırılması gerektiğini ifade ediyorlar. Laikler, İslami hukuktan vazgeçilmesinden, reformist dindarlar ise İslamın güncelleştirilmesinden yanalar”.
III. Oturum : KÜRESEL TEHDİT GÜÇLERİNİN, Meşrulaştırma Stratejileri Açısından MEDYA VE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARIYLA İLİŞKİLERİNİN ANALİZİ
“Küresel Tehdit Güçlerinin, Meşrulaştırma Stratejileri Açısından Medya ve Sivil Toplum Kuruluşlarıyla İlişkilerinin Analizi” başlıklı lll. Oturumda, Aile Araştırma Kurumundan Ayşen Gürcan başkanlığı yürüttü. Bu oturuma; Siyasetbilimci ve aynı zamanda Başkent Kadın Platformu üyesi olan Fatma Bostan Ünsal, Filistin’den Ruba el-Masrı ve Edebiyatçı Yıldız Ramazanoğlu katıldılar.
Medya ve Uluslar Arası Sermaye İşbirliği
Fatma Bostan Ünsal; medyanın, güdümlü düşünce ürettiğini ifade ettiği konuşmasında olayların medya tarafından nasıl yorumlanarak bize ulaştırıldığının örneklerini verdi. Bu örneklerden birisi de İran’ın nükleer silah üretmesini gayri İslami görürken, nükleer silahı ilk kullanan ABD’nin elinde olmasını tehdit olarak görmememizdir.
Konuşmasında; “Medya, uluslar arası sermayeyle birlikte hareket ediyor ve silah gücü haline dönüşebiliyor, medya halka ‘evet’ dedirtmenin enstrümanlarını sunuyor, medya vasıtasıyla yönetimler, totaliter ve otoriter bir toplum oluşturabiliyorlar” diyerek önemli bir noktaya işaret etti. “Yine medyanın da içinde bulunduğu güçlerin etkisiyle oluşan ‘Türkiye düşmanla çevrilmiş midir, Suriye ile su problemimiz var mı, Yunanistan düşman mı, İran irtica tehdidi midir’ gibi suni problemler, bizi oyalayan anlayışın ürünleridir. Bütün bu gibi noktalarda okuyuşumuzu değiştirmeli ve bakışımızı yeniden değerlendirmeliyiz” önerileriyle konuşmasını bitirdi.
Filistinli Anne Çocuğuna Cihadı Emretmiştir
Filistin’den gelen ve duygusal bir konuşma yapan Ruba el-Masrı, şöyle diyordu: “Filistin’deki ateşi, zulmü anlatmak çok zor. Filistin kadın tarihi problemlerle doludur. Filistinli anne çocuğuna cihadı emretmiştir, topraklarından kovulmuş ve 2.5 milyon kadın göç ettirilmiştir. 60 yıldır bu topraklarda kadın zulme boğulmuştur. Çocuklarını doyasıya sevemeyen Filistinli kadın çocuğunu şehit vermiştir. Kendisinin de şehit olmaktan başka çaresi kalmamış ve 2000 yılından bu yana 200 kadın şehit olmuştur. İhtilalden bu yana 10 binden fazla kadın hapsedilmiş, bunların birçoğu da ellerinde kelepçelerle doğum yapmak zorunda kalmışlardır. Esir olan kadınlar birçok işkencelere maruz kalmışlardır. Eşleriyle hiçbir şekilde görüştürülmemişlerdir.
Yönetim de kadınlara haksızlık etmektedir. Halk eğitimden uzaklaştırılmış, eğitim konusunda sınırlandırılmıştır. En çok psikolojik zulmü kadın yaşamış ama ayakta kalmış, ümidini yitirmemiştir. Bu şartlar altında bile olsa sosyal alanda da bir takım aşamalar kaydetmiştir. 2005’te 2 kadın, 2006’da 16 kadın parlamentoya girmiş, hapisteki kadına yardım konusunda çalışmalar yapmışlardır.”
Filistinli kadının acılarına örnek olarak gösterilebilecek olan konuşmacımız Ruba, 20 yaşına gelmeden çalışmak zorunda kaldığını, 6 yıla mahkum edilmiş olan eşini ancak 20 saatlik bir yolculuktan sonra ve sadece 45 dakika bir camın arkasından görebildiğini ve ancak telefonla konuşabildiğini anlattıktan sonra “Filistinli ve Türk kadını ortak çalışmalı, ortak bir dil oluşturmalıdır” temennisiyle konuşmasını bitirdi.
Amaç; Kadını Batılı Normlara Ulaştırmak
Oturumun son konuşmacısı Yıldız Ramazanoğlu, Filistinli kadının direncinin çok önemli olduğuna işaret ettikten sonra benzer süreçleri tüm kadınların yaşadığına, derdin ortak olması sebebiyle ortak hareket edilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Yıldız Ramazanoğlu: “İslam dünyası yaklaşık 100 senedir yoğun saldırı altında. Üzerimizden kaynağını Batıdan alan Modernleştirme paradigması, geçiriliyor. Amaç; kadını Batılı normlara ulaştırmak. Esasında ortada ideal olarak gösterilen Batılı norm da yok. Neden böyle bir şeyin yapıldığını anlamak zor değil. BM kadınlara ‘sizin temsilcinizim’ diyor ama hiçbir sorunumuza çözüm üretmiyor. Çünkü gerçekten derdi bu değil.
Ümit vericidir ki son 20 yılda durum değişti ve bu bölgede sorgulayan bir yapı görmeye başladık. Beraberinde artık entelektüel kadın da sorguluyor. Mısır, İran ve Türkiye tecrübeleri var ve görülüyor ki bu proje tıkandı” diyerek geleceğe dair ümitlerimizi canlandırdı.
Bu konuşmaların ve değerlendirmelerin ardından ilk günün sonunda ikili tanışmalar oldu. Asitane derneği başkanı Hasibe Turan’ın organize ettiği enfes bir Tasavvuf Musikisi dinledik ve günümüzü güzel ve verimli bir şekilde noktaladık.
Pazar Günü I. Oturum : KÜRESEL TEHDİDE KARŞI DİRENME STRATEJİLERİ
İkinci günün ilk oturumunda Sıdıka Çetin arkadaşımız başkanlık yaptı. Bu oturumun konuşmacıları, Irak’taki Kerkük Türklerinden Esma Nalbatlı, Helsinki Yurttaşlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve belgesel yapımcısı olan Melek Taylan ve Küresel Barış ve Adalet Komisyonu Üyesi Yıldız Önen’di.
Sizlerden Ülkem İçin Dua İstiyorum
Esma Nalbatlı, Irak’ın genel durumundan bahsetti ve şöyle devam etti: “ABD, Irak’ın topraklarını petrol ve zenginlik için kullanmaktadır. Bölgede istikrarın hiç sağlanamaması, yapay olarak bize empoze edilen Şii-Sünni, Türk-Kürt ayrımı sebebiyledir. İnsanımız hep savaşta ve öldürülmektedir. Medya doğruları çarpıtarak haber yapıyor ve hakikatleri gizliyor.
Evet Saddam çok zalimdi, zulüm ve haksızlık yaptı, memleketini düşünmedi. Ancak ABD de ‘size huzur getireceğim’ diyerek yalan vaadlerde bulundu ve gerçek yüzünü gösterdi. Ülkemiz insanının şimdi gözleri yaşlı. Bağdat’a baktığınızda içiniz ağlar. Çünkü savaş öncesi Bağdat’la şimdiki arasındaki farkın ne derece üzücü olduğunu görürdünüz. Sizlerden bizim için dua istiyorum.”
Duvar Stratejileri ve Böl Yönet Projesi
Daha sonraki konuşmacı Melek Taylan şunları anlattı: “Filistin’in ve Irak’ın işgali kanayan yaradır. El-Fetih ve Hamas uyuşmazlığı sebebiyle Filistinliler birbirlerini öldürüyor. Irak’ta da durum farklı değil. Bu arada çok ciddi bir beyin göçü yaşandı. Şimdi ise Irak’ın beyin takımı yeniden kuruldu ve bu takımla birlikte sistemli bir böl-yönet projesi uygulamaya konuldu.
Batının Türkiye’ye bakışı bellidir. Biz bu coğrafya içerisinde kendimizi korumalı ve konumumuzu belirlemeliyiz. Ülkemizin içinde iki Türkiye var. Filistin’de de Irak’ta da duvarlar örülerek iki ayrı grup oluşturulmuştur. Şii-Sünni çatışması hariçten örülmüş bir duvar stratejisidir. Bütün zeminler oluşturuluyor duvarlar örülüyor ve sonra; ‘haydi yıkın bu duvarları’ deniyor.
Bize bu duvarları yıkma gibi bir görev düşmektedir. Lütfen hepimiz uyanık olalım ve Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik olarak başlattığı olumlu siyasete destek olalım.”
Direnen Güçler Bir Arda Olmalı
Son konuşmacı Yıldız Önen, Küresel BAK hakkında kısaca bilgi verdikten sonra konuşmasına şöyle devam etti: “Tüm dünyada Irak’ta yapılan saldırının haksız ve adaletsiz olduğunun inancı yaygın durumda. Aslında adaletsizliğe herkes karşı. ABD Irak’tan çıkmazsa biz de büyük bir tehdit altındayız. İncirlik Üssünde 90 adet nükleer bomba var. Burada üs kapatılmalı ve bombalar imha edilmeli. ABD’nin 2007’ye kadar her yıl, İncirlik Üssünde kalma süresi uzatıldı. 2007’de daha uzatılmadı çünkü ABD meclisinden Ermeni yasa tasarısının geçip geçmeyeceğine göre şekil alacak.
Mısır’da, Lübnan’da Filistin’de haksızlıkla savaş verilen her yerde, mücadelenin elele verilerek destek olunarak yapılması gerekir. Biz direnen güçlerin bir arada olmalarını istiyoruz, haksızlıkla mücadele edenin koluna girmek istiyoruz.”
Bütün bu konuşmalardan sonra artık sıra iki günün değerlendirilmesine gelmişti. Bu oturumu, Başkent Kadın Platformu Üyesi olan arkadaşımız Hidayet Tuksal yönetti. Önce 2002’den 2007’ye kadar olan Kadın Buluşmalarının değerlendirmesini yaptı. Vaktiyle hayal olan şeylerin dua ve ümitle nasıl gerçekleştiğini vurguladı. “Şimdi yapılması gerekenler, tutarlı olmak, samimi olmak ve perspektifimizi genişletmektir. Çok ütopik olmaya da gerek yok. Elimizdeki umut, imkan ve zorlamaları değerlendirsek yeter” diyerek konuşmasını bitirdi.
İki gün süren program düşünce ve öneriler bölümüyle son buldu.