Kadın Buluşmaları – İstanbul Mayıs 2004

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

KADIN BULUŞMASI IV İSTANBUL RAPORU
7-8-9 mayıs 2004 tarihinde İstanbul’da düzenlenen IV. Kadın Buluşması Türkiye genelinde 18 şehir ve 1’i yurtdışı katılımıyla gerçekleştirildi. 55 STK’nın temsil edildiği toplantıda katılımcı sayısı 250 yi buldu.
Katılımcılar arasında yaptığımız istatistiğe göre;
bu dördüncü buluşmaya katılanların % 7’si önceki toplantıların hepsine,
%10’u ikisine,
%23’ü yalnız birine katılırken daha önce hiçbir toplantıya katılmamış olanların oranı ise %60’ı bulmuştur.
Denilebilir ki, kadın buluşmalarımız çekirdek bir oran sabit kalmak üzere Türkiye çapında gittikçe genişleyen ve yeni katılan simalarla artarak devam eden bir trend izlemektedir.

İstanbul buluşmasının konusu Antalya da aile olarak belirlenmişti. Bizim aile kurumuna verdiğimiz değer 2004 Dünya Aile Yılı olmasıyla örtüşmüş, giderek daha çok sorun yaşayan bu kurum için biz ne yapabiliriz sorusu gündeme gelmiştir.

Giriş niteliği taşıyan ve genel olarak ailenin tanımının yapıldığı ilk konu “vazgeçilmez bir kurum olarak aile ve sorun alanları”idi.
Bu bölümde ailenin birey ve toplum açısından taşıdığı anlam ve işlevleri,
Tarihsel süreçte farklı din ve topluluklarda nasıl ele alındığı,
Modernizmin ve batılılaşmanın getirdiği aile yapısındaki değişimler anlatıldı.

“Günümüz Türkiye’sinde Ailenin Durumu ve Aile Araştırma Kurumunun Çalışmaları” konusunda bilgi almak üzere davet ettiğimiz Sn Nesrin Afşar “Batıda olduğu gibi ülkemizde de sanayileşmenin aileyi olumsuz etkilediğini belirterek
Küresel pazarlama reklam ve iletişim endüstrisi içinde ailenin tüketime zorlandığı,
Hızlı kentleşme, iç göç ve sanayi devriminin dayattığı yeni yaşama biçimleri gibi olguların aileyi dağılma ve parçalanma sürecine soktuğu,
Aile  içi çatışmaların, şiddetin ve boşanmaların arttığı,
buna paralel olarak,
Uyuşturucu kullanımı, sokak çocukları olgusu, cinsel ve adi suçların giderek yaygınlaştığı ve Türk ailesinin geleneksel gücünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyledi.
Yaşanan bu süreçte toplumun temeli olan ailenin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahının artırılması için bir milli politikanın oluşturulması hayati öneme sahip bulunmaktadır, diyerek Aile Araştırma Kurumu’nun çalışmalarını anlattı.

Açılış konuşmalarından sonra programımız iki güne yayılan “Aileyi etkiyen faktörler” konulu panel ve atelye çalışmalarıyla devam etti.

KONULAR VE ATÖLYE ÇALIŞMASINDAN NOTLAR


MODERNİZM VE AİLE:

Her ne kadar batıda ortaya çıksa da, tüm dünyanın zihniyet, iktisat, siyaset yapılarını etkileyen, yanısıra aileyi de sarsan bir süreç olarak  modernizm ele alındı.
Öncelikle ekonomik siyasi eğitsel, dini pek çok işlevi olan ailenin bu işlevleri modern toplumda kurumlara devredilerek ailenin bir tüketim birimi haline getirildiği belirtildi.
Gelenek ve din gibi bağlardan kurtulmak üzere yola çıkan modern insanın zamanla aileyi de kurtulması gereken bir bağ olarak görmeye başladığı,
Kişisel özgürlüğün put haline getirilip görevlerin es geçildiği,
Sorumluluk gerektirmeyen cinselliğin merkeze oturtulduğu,
Evliliğin geri ve kısıtlayıcı bir kurum olduğu ve aşkı öldürdüğü yolundaki söylemin gittikçe yaygınlaşıyor olması,
Bireyselleşmeyle birlikte tahammül sabır, tevekkül gibi kavramların gündelik hayatta hiçbir karşılığının kalmamasının aileyi olumsuz etkilediği vurgulandı.
Zamanla modern batı toplumlarında ailenin tanımının da değiştiği, tek ebeveynli yada eşcinsel ailelerin yaygınlık kazanmaya başladığı belirtildi.
Bugün modern dünyada kutsal bir miras olan aile kurumunun büyük bir tehdit ve tehlike altında olduğu ifade edildikten sonra
Türk ailesinin de bu tehlikelerle karşı karşıya olduğunun altı çizildi.

Modern ve geleneksel aile yapılarının karşılaştırıldığı atelye çalışmasında; modern ailenin ne vaadettiği, geleneksel aile modelinden neler aldığı, bugünkü aile tipinin ne kadar modern olduğu, geleneksel ailede ne kadar mutlu olunduğu sorgulaması ve tartışmalarından sonra modern ile gelenek arasında bir çatışma ekseni oluşturmak yerine bu ikisinden nasıl faydalanarak yeni bir aile modeli üretebiliriz sorularına cevap arandı.


AİLE İÇİ ŞİDDET:

BM’lerin yaptırdığı bir araştırmaya göre Dünya kadınlarının en az üçte biri dövülüyor ve cinsel ilişkiye zorlanıyor.
Yılda 100 milyon kadın ise işkence yüzünden sakatlanıyor.
Dünyada çiftlerin %38’i aşağılanma, %76’sı fiziksel şiddet nedeniyle boşanıyor.
Bu vb. raporlar şiddetin tüm dünyada ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor.
Şiddetin oluşumunda etken olan
yaşam şartlarının zorluğu,
kumar, alkol ve zararlı alışkanlıklar ve
kişinin doğuştan getirdiği özelliklerin yanısıra,
arka planında geleneksel birikimlerin olduğu göz ardı edilmemelidir.
Kişileri şiddete iten nedenlerden biri psikolojik bozukluklar olmakla beraber bir diğeri yanlış dini referanslardır.
Halbuki mensubu bulunduğumuz İslam ve diğer dinler sadece kadına, çocuğa değil her alanda şiddete karşıdır.

EKONOMİK SORUNLAR KARŞISINDA AİLE:

Ülkemizde ailelerin büyük çoğunluğunun bütçesinin beslenme ve barınma giderlerine denk bile düşmediğini gösteren istatistikler verildi.
Bununla ters orantılı olarak kapitalist zihniyetin aileyi tüketim merkezi haline getirdiği,
insanımızın kanaat anlayışından uzaklaştığı,
gençlerimizin okumaya ve üretmeye dair tutumlarının gerilemiş olduğu vurgulandı.
Atölye çalışmasında; yoksulluğun, göçlerin, boşanmaların, aşırı tüketimi teşvik eden medyanın, kadının çalışma sorunlarının, vb. aileye menfi etkileri üzerinde duruldu.
Tüketim bilincinin, kanaatkarlığın ve infak ruhunun geliştirilmesi,
ev ekonomisi üzerine uzmanlaşma,
kadın üretim pazarlarının hayata geçirilmesi,
kadının çalışma şartlarının erkekten farklı olarak düzenlenmesi gereği dile getirildi.

MEDYA VE AİLE :

Medya, “kapitalizmin hakimiyetini sağlayan, tüketime yönlendiren,
açık ya da örtülü mesajlarla kamuyu etkileyip manüpüle eden, gerçeği çarpıtan,
yeni bir yaşam tarzı empoze ederek insanları tek tipleştiren bir güç “ şeklinde tanımlandı.

Medyanın kültürel ve ahlaki dejenerasyonu hızlandırdığı,
Mahremiyetin yok edilişine zemin hazırladığı,
Zaman israfına neden olduğu,
Şiddet ve cinsellik içeren programlarla birey psikolojisini bozduğu,
Aile içi ilişkilerini olumsuz etkilediği,
Ticarette haksız rekabete neden olduğu,
Türk dilinin tahribi gibi sorunlara kaynaklık ettiği de gündeme getirildi.

“medyayı finanse eden güç seyircilerin kendisidir ama farkında değillerdir” vurgusundan hareketle belirtilen olumsuz etkileri içeren programlara ve bu programların sponsoru olan firmalara uygun yollardan tepki göstermek,
kendi kültürümüze uygun alternatif programlar üretmek,
çocuklara kontrollü TV seyrettirmek çözüm önerileri olarak sunuldu.

MEDENİ HUKUK VE AİLE

Ailenin, ahlaki ve sosyal bir kurum olduğu kadar hukukun da alanına girdiği, bu yüzden TC Anayasasının 41. maddesi “devleti” ailenin huzur ve refahı için gerekli tedbirleri almakla yükümlü tuttuğu, Ayrıca iç hukukumuzun bir parçası sayılan Uluslararası sözleşmelerin de aileyi korumaya ilişkin hükümler içerdiği vurgulandı.
Atelye Çalışmasında;
Kadınların, ya imkansızlık sebebiyle ya da maddi külfet olacağı korkusuyla haklarını gözetemediği,
Devlet kurumlarıyla ilişkiye geçme konusunda tecrübesiz olduğu,
Dindar kadınların, hukuki düzenlemelerin İslami olmayacağından hareketle hukukla ilgilenmeye negatif baktığı,
Bununla birlikte İslam hukukuyla da ilgilenmediği belirtildi.
Çözüm olarak; haklar ve sorumluluklar konusunda STK’lar ya da yerel yönetimler tarafından eğitim verilmesi,
Bunları kullanabilmek için hukuki danışmanlık projeleri başlatılması önerildi.

DİNİN YANLIŞ ALGILANMASI,  GELENEKSEL BASKILARIN ve TÖRELERİN AİLEYE YANSIMALARI

Cumhuriyet sonrası yapılanmada din hizmetlerinin ihmali ile oluşan boşluk yanlış bilgilerin halk arasında dini bir hakikatmiş gibi yayılmasına vesile olduğu, kulaktan kulağa aktarılan bu bilgilerle dinin tanınmaz hale getirildiği ifade edildikten sonra
Aileyi olumsuz  etkileyen en temel yanlışın, Kur’an-ı Kerim’in hiçbir yerinde kadının erkeğe nazaran eksik ve kötülüğe meyyal olduğu yönünde bir ifade veya ima yokken,
Erkeğin daha üstün ve değerli yaratıldığı anlayışı olduğu,
Bu yanlış algılamanın kız ve erkek çocukların kişilik gelişimini olumsuz etkilediğine dikkat çekildi.
Ayrıca, ülkemizde yaşanan ve  kadınları mağdur eden nikah uygulamaları eleştirildi.
Şahsi çıkarlara alet edilmedikçe dinin bireye, aileye dünya ve ahiret saadeti getireceği ifade edildi.

Yanlış dini geleneklerin kadınlara karşı baskı unsuru olarak kullanıldığından yola çıkarak, erkeklerin üstün olduğu tezini hayatın bütün alanlarına yayan bir anlayışın kadınlara ve aileye yansımalarının olumsuz örnekleri verildi.
Kadın bakış açısını yansıtacak fıkıhçılarımız olması ve diyanet işleri başkanlığının bu sorunla mücadele etmesi çözüm önerisi olarak sunuldu.

EĞİTİM ve AİLE

Beşiği sallayan el dünyaya hükmeder vecizesinden yola çıkarak öncelikle kadının eğitilmesi gereğine dikkat çekildi.
Sevgi ve erdem toplumu oluşturmanın yolunun insanı yeniden inşa etmekten geçtiği,
bunun içinde ideolojilerden uzak,  “insandan” yola çıkan,
Yeni bir zihin, duygu, davranış ve kişilik oluşumunu sağlayacak eğitim stratejisine ihtiyaç olduğu dile getirildi.

Atölye çalışmasında ;
Bir eğitim modelimiz var mı sorusuyla eğitimdeki zihinsel ve fiziksel eksikliklere dikkat çekildi.
Öncelikle anne- baba, öğretmen, hoca gibi eğiticilerin eğitilmesi,
Eğitimde bilinçli bir yol takip edilmesi,
Teknolojik imkanların kullanılması,
Eğitimin önündeki her türlü engellerin kaldırılması,
Eğitimin bir sanat inceliği içinde ve sevgiyle gerçekleştirilmesi gereğine dikkat çekildi.
ev dışı faaliyetlerinde bulunan kadınlarımızın önceliklerimiz konusunda net bir zihne sahip olması gerektiğine dair uyarılarda bulunuldu.

İstanbul Kadın buluşması , bu ana başlıklar haricinde, katılımcıların hazırladığı onar dakikalık
Serbest sunumlarla zenginleşmiştir. Ayrıca hepimizin ortak acımız olan Irak’taki zulmü kınayan ve başörtüsü problemini bir kez daha protesto eden bir imza kampanyası gerçekleştirildi.

Sonuç olarak, yoğun bir gündemle geçen buluşma süremiz bereketli olmuş yeni dostluklara, dayanışmaya ve işbirliğine kapılar açılmıştır.

Önceki Yazı

İnanç Psikolojisi

Sonraki Yazı

Kadın Buluşmaları – Batman Ekim 2004

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir