Prof. Dr. M. Tayfun Amman
Hocamız sohbetinde ilk olarak; tasavvufi okumalara nasıl başladığını anlattı ve bu okumaların hayatımızda ne denli önemli olduğuna vurgu yaptı. Programın devamında İmam-ı Rabbani ve dönemi hakkında bilgi verdi. Programın özetini notlarımızdan derleyerek istifadenize sunuyoruz:
Necip Fazıl’ın da şeyhi olarak tanıdığımız Abdülhakim Arvasi’nin ailesi vasıtasıyla, hocamızın bu okumalara lise yıllarında başladığını öğreniyoruz. Kendini sadece bir muhibb (muhabbet besleyen, dost) olarak tanıtan hocamız konuşmasının başında, eğer ciltler dolusu kitaplar okuyor olmamıza rağmen hala bir şeyler değişmiyorsa -gerek bireysel gerekse toplumsal anlamda- bu durumun üzerinde uzun uzun düşünmemiz gerektiğini vurguladı.
Bu bağlamda şöyle devam etti:
“Hz. Peygamberin; ahkamı tebliği, kalpleri cezbetme ve ahkamın icrası olmak üzere 3 ayrı vazifesi vardı. Fakat bu özelliklerin üçünü birden Hulefa-i Raşidin’den ve Ömer b. Abdülaziz’den sonra artık bir arada üstlenen kalmadı. Sonraki dönemlerde bu vazifeleri, alimler, emirler ve veliler paylaşmışlardır.
İlmin devamı alimler tarafından, kalplerin cezbi mutasavvıflar ve evliya tarafından ahkamın icrası da emirler tarafından üstlenilmiştir.
Alimler, mutasavvıflar ve emirler arasında uyum devam ettiği sürece medeniyetin oluşumunda başarı sağlanmış fakat ne zaman ayrılık ve zıtlıklar baş göstermiş o zaman İslam Dünyasında düşüş başlamıştır. Alimler nefsi hareket ederlerse, veliler ilme sırt çevirirlerse, emirler ise alimlerden ve velilerden uzak dururlarsa adalet yerine getirilemez.
Bugün bu ayrılık daha da fazlalaşmıştır…
İçsel ve dışsal dönüşüm, tarihte çok değerli şahsiyetler tarafından sağlanabilmiştir. bunları anlayabilmemiz için klasik döneme ait bazı temel taşlar üzerinde durmamız gerekir:
İslam Medeniyetinin oluşumunda üç zatın eşsiz katkıları çok önemlidir. Bunlar; İmam-ı Azam, İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani’dir.
İmam-ı Azam, ilim ve fıkıh geleneğindeki yeriyle adeta üç sütundan biridir. Fıkhu-l Ekber adlı eseri vasıtasıyla akaid ilmi konusunda{jcomments off} önemli bir boşluğu doldurur.
İmam-ı Gazali, aklın sorduğu fakat aklın veremediği cevapları veren bir üst kaynak olan vahiyle aklı buluşturan, dolayısıyla akıl ile din arasındaki uyumu yansıtan önemli bir isimdir. Tefekkür yolunu temsil eder.
İmam-ı Rabbani de tasavvufu dinle buluşturan ve aklın önemine gerektiği noktalarda daima vurgu yapan yaklaşımı ile birlikte tezekkür yolunun en güzel aktarıcılarındandır. Tasavvufi ahlakı, dengeli ve gereği gibi yansıtmıştır.”
Hocamız İmam Rabbani’yi anlatan sözlerine başlamadan önce İslam Medeniyetinin iki koldan yayıldığını ifade etti. Kollardan birisi Doğu Türkleri olarak da adlandırılan Babürlülerdi. Babürlülerin bulunduğu yer ve aynı zamanda İmam-ı Rabbani’nin memleketi olan Hindistan hakkında bilgi verdi. Hindistan’ın dini yaşantısını anlatan hocamız şöyle devam etti:
“Müslümanlar sonraları Hindu inançlarından etkilenerek dejenere olmuşlar, devlet adamları dinden uzaklaşmışlar ve din adamları da bu akıma kapılmışlardı. Düzene uymayanlar da İmam-ı Rabbani gibi hapis hayatı v.s. bedel ödemek durumunda kalmışlardı.
İşte böyle bir çağda ortaya çıkan İmam-ı Rabbani kendini “büyük pirlerin nazarına mazhar olmuş bir kişi” olarak niteler.
Eseri olan Mektubat-ı Rabbani; devrin ahalisi tarafından tavsiye almak üzere kendisine yazılan mektuplar ve onlara İmam-ı Rabbani’nin verdiği cevaplardan oluşmaktadır.”
Hocamız konuşmasında; hayatımızdaki dört unsurun önemine vurgu yaptı. İnanç, değer, tutum ve davranıştan ibaret olan bu dört unsurun her birinin birbirini besleyen ve İslamın bir bütün olarak pratiğe yansımasını sağlayan zincirleme unsurlar olduğunu özetle şu ifadelerle anlattı:
“Kişilerin inancı, inancın kuvveti oranında değer üretir. Bu değer, gücü oranında tutum ve davranış halini alır. İnancın sekteye uğramadan davranış haline gelmesi, hem içsel, hem dışsal hem de yasal yaptırımlara dayanır. Eğer siz zinanın günah olduğuna inanıyorsanız ve bu inancınızı toplum (dışsal yaptırım) ve yasalar destekliyorsa uygulamanız kolay olacaktır. Fakat inancınız dışında sizi destekleyen tüm unsurlar ortadan kalkmışsa inandığınız değerleri uygulamaya koyabilmeniz için içsel yaptırımın güçlendirilmesi gerekir.
İçsel yaptırımın güçlendirilmesi yani inancın kavi olabilmesi konusunda sohbetler önemli rol üstlenirler. Biz bir kaç hafta boyunca Mektubat-ı Rabbani’den seçtiğimiz konular üzerinden sohbet yaparak inşallah böyle bir geleneğin uygulamasına kendi çapımızda adım atmış olacağız.”