Doç. Dr. Yaylagül Ceran Karataş ile son kitabı Posthüman: Şehir ve Beden üzerine konuştuk. Bio teknolojik gelişmelerle insan bedeni neye evriliyor? Bizi nasıl bir gelecek bekliyor? Buna karşı yeni bir insani nazar geliştirilebilir mi? İnsan eşya ve doğa ile irtibatını yeniçağda yeniden nasıl kuracak? Gibi kafamızı kurcalayan soruların cevabını bulmaya çalıştık.
“Posthüman: Şehir ve Beden” kitabının odağını posthüman ve onun şehir ve mekân kavrayışı oluşturuyor. Kitapta posthümanizmin tarihsel ve kavramsal yapısı incelenerek posthüman ve onun yaşadığı, yaşamak istediği şehre dair ipuçları tartışmaya açılıyor.
Sokratik diyaloglarda karşımıza çıkan “kendini bil” (gnothi seauton) buyruğu, “Ben, insan teki, kimim?/neyim?” sorusunda bilmeyi ve eylemeyi etik, ontolojik ve epistemolojik açıdan birbirine bağlamaktaydı.
Süreç içinde Hıristiyan teolojisi, mekanik kozmoloji ve kartezyen dünya tasavvuru, bu buyruktaki bilmeyi ve eylemeyi birbirinden ayırmış ve hatta birini diğerine tabi kılacak şekilde dönüştürülmesine neden olmuştur. Bilinenin ne olduğu, bilenin kim ve/veya ne olduğu, bilmenin nasıl bir bilme olduğu birbiriyle ilişkilendirilemeyecek biçimde indirgenerek parçalara ayrıştırıldığında “kendini bilmek” için yeni teknikler kurulmuştur. Bunlar, mekanik kozmolojide özne-nesne ikiliğiyle ve mekânı ve zamanı ölçü üzerinden tanımlayan rasyonaliteyle perçinlenmiştir.
Karataş ile insanın kendiliğini merkeze alan farklı teknikleri yapısöküme uğratan, merkezliliği dağıtan ve canlılık düzeyinde yeni madde okuyuşuyla ikilikleri aşan ve kendiliği genişleten posthümanizmle hümanizmin kendilik tekniklerini nano, biyo, robo ve info teknolojilerle insanmerkezinde genişleten transhümanizmi karşılaştırdık ve “yeni bir felsefî antropoloji kurulabilir mi?” sorusu üzerine konuştuk.