10-13 Haziran 2012
10-13 Haziran 2012 tarihleri arasında bir grup HAZAR üyesi olarak BOSNA HERSEK gezimizi gerçekleştirdik. Bu gezi, Hazar’ın ilk kurulduğu yıllara rast gelen Bosna Savaşı döneminde (1994) Hazar grubunun Bilge Kral Aliya İZZETBEGOVİÇ’in saygıdeğer eşi Halide İzzetbegoviç’le* Türkiye’deki temasları** ve sonrasında da devam eden dostane ilişkilerin hatırasını yâd etmek için geç kalınmış mânevî bir borç hükmündeydi. Hazar grubu olarak o yıllardan bu yana Bosna’ya ilişkin yaptığımız seminer, toplantı ve etkinliklerin*** netîcesinde Bosna halkının yaşadıklarına karşı oluşan duyarlılığı pekiştirmek ve bilgilerimizi tazelemek için önemliydi. Ayrıca Balkanlardan uzun yıllar önce göç etmiş bir ailenin ferdi olarak benim için Bosna seyahati, yakın ve uzak geçmişime yolculuk niteliğinde de mânidardı.
1. GÜN: SARAYBOSNA (SARAJEVO)
10 Haziran 2012, Pazar günü İstanbul Atatürk Havalimanı’nda buluşarak Parkur Tur’un rehberliğinde gerçekleştireceğimiz seyahatimize başladık. Sarajevo havalimanında bizi hem güneşli bir hava hem de rehberimiz Muhammed karşıladı. Otel işlemlerimizi hallettikten sonra ilk durağımız şehitlik:
Askerlerinin arasına gömülmeyi ve mezarının sâde olmasını vasiyet ettiğini öğrendiğimiz Boşnak halkının unutulmaz lîderi rahmetli Aliya İZZETBEGOVİÇ’in anıt mezarının da bulunduğu şehitliği sükûnetle, hürmetle, hüzünle ve dualarla ziyaret ettik.
2. GÜN: TRAVNİK , AHMİÇ VE VRELO BOSNA
İkinci gün yolculuğumuz vezirler şehri olarak bilinen Travnik’e hareketle başlıyor; yolda önce savaş sırasında 16 Aralık 1993’te küçük büyük 116 kişinin köydeki camide toplanarak şehit edildiği, caminin de yıkıldığı Ahmiç köyüne uğradık. Yıkılan caminin yerine yeni bir cami yapılmış, bahçesine de şehitlerin isimlerinin yazıldığı bir anıt dikilmiş ve yan taraftaki imamın evinin alt katına da savaşta o köye ait görüntülerin yer aldığı bir fotoğraf sergisi açılmıştı.
Travnik’e vardığımızda önce tarihi Osmanlı kalesine çıkıp şehri kuşbakışı seyretme ve bol bol fotoğraf çekme imkanı bulduk, sonra Travnik Camii ve medresesini, Alaca Camii’ni, 300 yıllık ve hala aktif olan İbrahim Paşa Medresesi’ni ziyaret ettik ve gül yüzlü öğrencilerle tanıştık; dönüşte şehirden ayrılmadan önce Fatih Sultan Mehmet’in su içtiği (Göksu) Plava Voda’nın serin ve huzurlu ortamında dinlenip Lutfina Kafe’de kahvelerimizi yudumladık.
Bosna, Travnik şehrinde de yine huşuyla çağıldayan berrak bir nehir görüntüsüyle ağırladı bizi. Öğrendik ki Bosna Hersek’te her şehrin bir nehri var, bir tanesi hariç tüm nehirler kuzeye doğru akıyor, Tuna’yla birleşip Karadeniz’e dökülüyor. Sadece üçüncü gün göreceğimiz Mostar köprüsünün altından akan Neretva nehri güneye, Adriyatik’e akıyor.
Travnik’ten Saraybosna’ya döndüğümüzde Saraybosna’nın su kaynağı İgman Dağı’nın eteklerindeki Vrelo Bosna’da (Bosna Nehrinin kaynagi) dinlenme imkanı buluyoruz. Balkanların doğal güzelliğini tüm ihtişamıyla yansıtan yine berrak, temiz nehir kaynağının yanında “su”yun simgesel anlamları bağlamında muhabbet edip dinleniyoruz.
3. GÜN: MOSTAR, NERETVA VADİSİ, KONJİC, POÇİTELİ VE BLAGAJ
Üçüncü gün ülkenin güneyine, daha ılıman bir iklime sahip Mostar’a doğru yola çıktık. Yol üzerinde yeşil vadiler arasında çağıldayan nehirler ve bakımlı üzüm bağları dikkatimizi çekiyor.
Mostar’a gitmeden ahşap işçiliğiyle ünlü Konjic kasabasına ve Unesco koruması altında olan Türk köyü Poçiteli’yi ve hepimizde derin izler bırakan, tekrar tekrar gidilesi ve görülesi bir yer olduğunu düşündüğüm Blagaj (Alperenler) Tekkesini ziyaret ettik.
Poçiteli, Osmanlı’nın sınır kapısı olarak kullanılmış bir yer, yollar, evlerin duvarları ve çatıları taş, güneyden zaman zaman gelen sert rüzgarlara ancak bu kaya dilimlerinden oluşan çatılar dayanabiliyormuş. Poçiteli köyündeki Hacı Ali Camii’nde namazlarımızı eda ettikten sonra Blagaj (Sarı Saltuk, Alperenler) Tekkesi’ne gidiyoruz.
Osmanlı döneminde adet olduğu üzere fetihten önce bu topraklara Alperenler gönderilmiş, önden gelen Alperenler Buma nehrinin (Vrelo Bune), doğa harikası görünümündeki devasa kayanın altından çıkan nehir yatağının kenarına iki katlı bu tekkeyi inşa etmişler. Tekkenin ahşap süslemeleri, mimari yapısı, kayanın ihtişamı ve suyun akustiği bir arada büyüleyici bir atmosfer oluşturuyor; sanki celal ve cemal sıfatların bir arada var oluşu gibi, havf ve reca, zıtların birliği, bir anlık da olsa bütünü sezmek gibi…
Bosna halkı Müslüman olmadan önce Hristiyanlık içinde “Bogomil” denilen bir inanca sahiplermiş, tek Allah inancını benimsemişler. Buralara gelen Anadolu erenleri halk üzerinde ciddî bir etki yapmış. Alperenler ülkede önce gönüllerin fethinde başarılı oluyorlar ki Fatih Sultan Mehmet ülkeye gelmeden önce Hünkâr Camii inşa edilip, hazır bir durumda bekleniyor ve tüm Boşnak halkı topyekûn ve kendi arzularıyla İslâmiyeti kabul ediyorlar.
Mostar’da Mostar Köprüsü’nü, Mostar çarşısını, Behram Bey Medresesini, tarihi Koski Mehmet Bey Camii’ni ve Karagöz Camii’ni gördük. Savaşta Mostar köprüsünün yıkılma ve sonra yeniden aslına uygun inşa edilmesini anlatan belgeselle Mostar halkı savaşın anılarını hafızalarında diri tutma ve unutmama, gelen herkese de anlatma gayreti içindeler. Mostar’ın tarihi dokusu, Neretva nehrinin ve tüm şehrin doğal güzelliği anlatılmaz yaşanır nitelikte.
Bosna Hersek’te yemek kültürü bize hiç yabancı değil tabiî ki. Koyu bir ayranla birlikte ikram edilen Boşnak kebabı, Boşnak böreği, alabalık, tarhana çorbası, kuzu çevirme ve Bosnalıların vaz geçilmezi, lokumla birlikte sunulan kahve bizim tadına baktıklarımız…
4. GÜN: SARAJEVO’YA VEDA
Istanbul’a, Bosna Hersek’teki doğal ve manevi güzelliğin yanı sıra berrak suların da sebep olduğu huzur ile tarihin ve halkın buruk acısını bir arada bulunduran hissiyatımızla ama daha fazla duyarlılık ve modern ezberlerimizi bozan sorumluluk bilinciyle geri döndük… {jcomments on}
Hazırlayan: Lütfiye Göktaş