Sünneti Doğru Anlama Metodu

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Doç. Dr. Hayri KIRBAŞOĞLU

“Bugünkü Müslümanlar sanki Kur’an ve sünnet konularında hiçbir problem yokmuş, mevcut bilgilerimizde de hiçbir eksiklik ya da yanlışlık söz konusu değilmiş gibi düşünüyor ve bu konularda bir araştırma ya da çalışma yapma gereğini duymuyor. Bu kemikleşmiş yapının dışına çıkabilen ender insanlardan olmanız itibarıyla öncelikle sizleri gönülden kutluyorum.

Bildiğiniz gibi bugün İslam dünyasının pek çok problemi vardır. Bu problemlerin büyük bir kısmını hadislerin sağlam olup olmadığı mevzusu teşkil etmektedir. Problem bu olunca bende bir hadisçi olarak neler yapabileceğimi düşündüm ve bu durumu aşmak için çalışmalara başladım. İlk olarak sünnetin tanımı, konumu ve mahiyetini içeren “İslam Düşüncesinde Sünnet” isimli kitabı neşrettik. Şimdi de malzeme sorunuyla ilgili ikinci bir kitabın çalışmalarını sürdürüyoruz.


Sünnet nedir? Biliyorsunuz en yaygın olan tarifi Peygamberimizin fiileri, sözleri ve takriridir. Bazılarına göre farz, vacip dışında yaptığı şeylerdir. Usulü fıkıhçılara göre ise Peygamberin Kur’an dışında getirdiği şeylerdir. Bid’at karşılığı ya da bid’attan sakınmak olarak tanımlayanlar da vardır.

Ben Müslüman olarak eğer sünnete uymak zorunda isem bu dört tanımdan hangisine uymalıyım. Bu şu anlama geliyor ki bir yol ayırımındayız. Hadisçiler, fıkıhçılar, usulcüler, kelamcılar farklı yollar gösteriyorlar. Sıkıntı da burada başlıyor. Ben diyorum ki sünnet dediğimiz şey bu kadar farklı olmamalı, insan bu kadar çıkmazda kalmamalı. Çünkü sünnet yaşanmış bir şeydir bellidir. Hele de tarihin en büyük devrimini gerçekleştirmiş bir insanın modelinin nafile gibi görülmesini hiç hazmedemiyorum.


İncelediğimde sünnet tanımlarının hepsinin bireyi esas aldığını gördüm. Çünkü İslam’ın ruhu Hz. Peygamberin vefatından kısa bir süre sonra toplumun hayatından çekilmiş,
yerini saltanata bırakmıştır. Ekonomik ve gündelik hayata dış kültürlerin etkisiyle İslam’a aykırı pek çok unsurlar girmiş. O dönemlerde toplumda gereksiz çok çeşitli fikirler tartışılır olmuş ve muazzam bir hadis uydurma faaliyeti başlamış. Bu da ilk dönemin o berrak İslam anlayışının giderek ortadan kalkmasına yol açmış.


İnsanlar, toplumu bir daha Kur’an ve sünnet içerisine çekememiş, kişiler kendilerini kurtarabilmek için bir takım usuller geliştirmişler. Böylece sünnet bireysel alana hapsedilmiş.
Bu yüzden tanımlarda hep bireyin ne yapacağı anlatılır. Sünnetin böyle algılanmasında hadisçilerin payı büyüktür. Çünkü sadece hadisleri toplamayı amaç haline getirmişler. İçtihad yapmaya, yorum getirmeye ve yeni çözümler üretmeye gerek görmemişlerdir. Bu yüzden de hadis kitaplarında içtihadın aleyhine bölümler vardır. Ve hatta reye iltifat ettiği için İmam-ı Azam’ı hadis inkârcısı olarak sunmaktadırlar.

Usulü fıkıhçılar ise Hz.Peygamberin bütün söz, fiil ve takrirlerini sünnet kavramı içine almazlar. Sünneti bağlayıcı olanlar, olmayanlar şeklinde tasnife tabi tutarlar.


Sünnet konusundaki incelemelerim sonucu Hz.Peygamber’in Mekke’de bireylere İslam’ı tebliğ ettiğini Medine’de ise İslami toplumsal yapıyı oluşturduğunu gördüm.


Demek ki sünnet’in bir bireysel bir de toplumsal boyutu var. Yani önce iyi bir Müslüman olmalıyım sonra çevreme tebliğde bulunmalıyım. Kur’an, sünnetin bu iki boyutuna da yön vermiştir.
Hz.Aişe Peygamberimiz için “o yaşayan Kur’andı” diyor. O zaman Peygamberimizin her türlü ilişkilerinin kaynağı Kur’andı. Sonra sünneti Kur’an’ın hayata açılımı olarak gördük. Eski sünnet tanımları ise Kur’an’a ve sünneti ayrı daireler olarak şematize ediyorlardı. Hâlbuki bizim vardığımız noktada ise sünnet, çekirdeğinde Kur’an olan büyük bir dairedir. Yani Kur’an’ın hayatın her alanına yansımasıdır. Temelinde Kur’an vardır.

Şu ana kadar sünnetin sadece bireysel değil, toplumsal ve evrensel olmak üzere üç boyutu olduğunu vurgulamaya çalıştım.

Sünneti tespit etmek için elimizde üç kaynak var. 1- Kur’an-ı Kerim, 2- Mütevatir sünnet, 3- Ahad haberler.

Sünneti doğru anlayabilmek için önce Kur’an, sonra yaşayan sünnet, sonra ahad hadislere bakılır. Bugün ise ahad hadisler Kur’an’ın karşısına dikilmiş durumdadır. Hatta birtakım hadislerin Kur’an’ı nesh edebileceği dahi söylenmiştir.

Bizim din anlayışımızda bazen sünnet Kur’an’ın bile üzerine çıkabiliyor. Taliban hareketinin lideri, emri rüyasında Peygamberimizden aldığını söylüyor. O yüzden biz sünneti Peygamberimizin yaşadığı dönem olarak sınırlandırdık.


Sünneti algılama noktasında da problemlerimiz var. Mesela; şu anda bizim kadına bakışımız Kur’an ve yaşayan sünnete göre değil de bir takım ahad haberlere göre şekillendiği için sünnete taban tabana zıttır.
“ İşlerini bir kadına teslim eden kavim asla iflah olmaz” hadisi erkeklerin işine geldiği için tetkike tabi tutulmamıştır. 14 asırlık yapı tamamen erkek yorumudur. Bu hadis sahih kabul edilse bile İranlılarla ilgilidir. Müslümanlara yönelik olduğunu kabul etsek bile genel geçer bir kural mıdır, yoksa o zamanki yapı göz önüne alınarak mı söylenmiştir, bunların tetkik edilmesi lazımdır. Bu hadisin delil olacak hiçbir tarafı yoktur. Zira Hanefi fıkıhçılarına göre herkesi ilgilendiren bir konuda pek çok rivayetin gelmesi gerekir. Hâlbuki bu hadisin tek bir ravisi vardır.


Bir diğer sıkıntımız ise Hz.Peygamberi algılama noktasında olmuştur. Bu da Kur’an’a dayanarak Peygamberlik imajını oluşturamamamızdan kaynaklanıyor.
Kur’an kutsal kitabımız olduğu kadar tarihi bir belgedir. Hz.Peygamber hakkında en doğru bilgiyi ondan alırız.

Sünnet konusu tamamen çözülmüş değildir. 14 asırın getirdiği problemler vardır. Sizlerin bu eksikliği hissetmeniz belli bir bilinç düzeyine geldiğinizi gösteriyor. Bu bakımdan sizleri tebrik ediyorum.”


Not: hocamızın konuşma özeti, deşifre üzerinden hazırlanmıştır.

Hazırlayanlar: Ayla Kerimoğlu-Dilek Karataş

Önceki Yazı

İslam Hukukunda İçtihad

Sonraki Yazı

Mevzu Hadisler

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir