NUH (a.s.)’IN TEBLİĞ METODU
*Bir peygamberin görevi davetini eksiksiz yapmaktır; davetin etkisi, sonuç getirip getirmemesi ise insanların kabule yönelmesine ve Allah’ın hidayet etmesine bağlıdır.
*Niyet ve gayesini açıkça ortaya koyma
*Ömrünün sonuna kadar tebliğe devam edeceğine dair Allah’a söz verdi. (Ahzab,7)
*Muhatabı davet ettiği şey hakkında bilgilendirme (kendilerini dünya ve ahirette bekleyenler hakkında)
*Şartlara ve kişilerin özelliklerine göre gizli ya da açık davet (maslahata uygun davranış)
*Karşılık beklemeden tebliğe devam
*Sabırla
*Korkusuzca
(İnsan temelde iki şeyden korkar: başkalarının zarar vermesinden- menfaatlerinin kesilmesinden)
*Kendine inananlara sahip çıkma
(Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah’tan (onun azabından) kim korur? Düşünmüyor musunuz? Hud,30)
*Allah’ın yardımını isteme (Şuara, 117-118)
*Sonucun Allah’a havale edilmesi
Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanladı, hem de kulumuzun yalancı olduğunda ısrar ederek: O, delirdi, dediler. Ve (Nuh, davetten vazgeçmeye) zorlandı. Bunun üzerine, Rabbine: Ben yenik düştüm, bana yardım et! diyerek yalvardı. (Kamer/9-10)
BEDDUA:
Nuh (a.s.), zâlim hükümdar ve maiyetinin peşinden ayrılmayan ve kendisine karşı kötülüklerini bütünüyle şiddetlendiren kavmini Allah’a havale etti. Çünkü O, asırlarca süren daveti esnasında kazandığı tecrübesinden, kâfirlerin artık îman etmeyeceklerini, üstelik yaşadıkları sürece diğer insanları da saptırmaya çalışacaklarını ve yine çocuklarını kendileri gibi yetiştireceklerini, bu hususta onları zorlayacaklarını anlamıştı. Allah’a sığınarak inkarcıları helak etmesini, inananları ise bağışlamasını istedi:
“Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Şüphesiz kavmim beni yalanladı. Artık benimle onlar arasında hükmünü ver de, beni ve bana iman edip benimle birlikte olan mü’minleri kurtar. “
“Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç birini yeryüzünde bırakma! Çünkü onları yeryüzünde bırakırsan, senin kullarını hak yoldan çıkarırlar. Onlar doğurdukları çocukları da ancak kâfir ve günahkar olmaya zorlarlar. Ey Rabbim! Beni, anamı, babamı, evime mü’ min olarak gireni, mü’min erkekleri ve kadınları affet. Zâlimlerin ise sâdece helakini artır.”
Nuh sûresi, 71/26-28.
GEMİ
Allah Teâlâ, Nuh’un (a.s.) duasını kabul etti. Kavminin kâfirlerini suda boğarak toptan helak edeceğini, onu ve mü’minleri ise kurtaracağını haber verdi. Bu arada, o ana kadar inanmış olanların dışında, artık hiç bir kimsenin îman etmeyeceğini bildirdi. Ona, kâfirlerin kendisini yalanlaması ve davetini reddetmesi yüzünden müteessir olmamasını tavsiye etti. Bunun ardından Nuh’a (a.s.) bir gemi yapmasını emretti (AŞIRI ÜZÜNTÜ İNSANI ASIL YAPABİLECEKLERİNİ YAPMAKTAN ALIKOYAR) ve geminin yapımı süresince ilâhî himaye altında olacağını, müşriklerin kendisine zarar veremeyeceğini haber verdi. Bu arada artık küfürlerinde ısrar eden kâfirlerin kurtuluşu için duâ etmekten vazgeçmesini bildirdi.
Verilen emir üzerine Nuh (a.s.), hemen gemi yapımına başlamıştı, onun mahir bir marangoz gibi gemi inşa etmesi, kâfirlerin alaylarına yol açtı. Peygamberliği bırakıp marangozluğa mı başladığını, gemisini karada mı yüzdüreceğini sorarak onu alaya alıyorlardı.
Gemi, kurtuluş için bireysel çaba ve sorumluluğun
sembolü…
*“Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!” (Hud/37)
*“Nuh’u da tahtalardan yapılmış, çivilerle çakılmış gemiye bindirdik. İnkâr edilmiş olana (Nuh’a) bir mükâfat olmak üzere gemi, gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.”
(Kamer/ 13-14)
*“Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh’a dedik ki: “(Canlı çeşitlerinin) her birinden iki eş ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!” Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti.” (Hud/40)
*Onunla beraber olanların sayısı hakkında yedi kişi ile seksen kişi arasında değişen rivayetler vardır.
* Nuh’un (a.s.) gemisi, her vakit inanmış olanlar topluluğunu sembolleştirdi. Her zaman inananlar bir araya gelmeli ve yol göstericinin etrafında toplanıp inkar ve isyan bataklığından kurtulmaya çalışmalıdırlar.
*Bir medeniyet de batış çanlarını çaldı mı, onun gerçek sahipleri durumu bütün acılığıyla görmeli ve hemen bir “diriliş noktası” etrafında toplanmalıdırlar ki inanç, düşünce, sanat, edebiyat, ahlak ve davranışlardaki olağanüstü medeniyet oluşumu duraklamaya yüz tutmuşsa, o tohum gibi olan noktadan yeniden yüz göstersin, boy versin, neşvünema bulsun. (S.Karakoç)
*Her çağda, şartlar ne kadar ağır olursa olsun inananlar için bir nuhun gemisi vardır. İnananlar ona sığınır ve onu felaketlerin yatıştığı veya erişemediği, trajik çizgilerin durgunlaştığı bir yere ulaştırabilirse kurtuluş yeniden başlayacak demektir. (S.Karakoç)
* Semâvî dinlerin ortak örneklerinden biri: “Nûh’un Gemisi” örneğidir.
*Gemide her cinsten hayvanın bir arada yaşaması pek çok insan, özellikle politikacılar tarafından hep kullanılagelmiş; içinde yaşanılan ülke, sık sık, “Nuh’un Gemisi”ne benzetilmiştir.
NUH (a.s.)’IN KARISI VE OĞLU
Nuh (a.s.), boğulan bu oğlunu kurtarması için Allah Teâlâ’ya yalvarırken, kendisine önceden aile fertlerini kurtaracağı va’dinde bulunduğunu hatırlatmıştı. Ancak Allah, kâfir olan bu oğlunun, kurtarmayı, vaat ettiği aile efradından olmadığını bildirdi. Ona sâdece kendisine iman edenlerin ailesinden sayılacağını; boğulan oğlunun ise, peygamberliğini inkâr ettiği için, bunun dışında kaldığını haber verdi.
*Mü’min bir kimse ile öz evlâdı da olsa bir kâfir arasında herhangi bir velayetin olmadığını, mücâdelenin onun ailesiyle diğer aileler arasında değil, iman edenlerle kâfirler arasında cereyan ettiğini hatırlattı.
*Nuh (a.s.)’a, istediği şekilde yetişmeyen ve ona iman etmeyen oğlunun gayr-i sâlih bir amel sahibi olduğunu ve bu bakımdan aile dışı sayıldığını bildirdi. Ayrıca, mâhiyetini bilmediği bir şeyi kendisinden istemekle câhillerden olmaması hususunda onu uyardı. Bunun üzerine, Nuh (a.s.), işlediği bu hatâdan tevbe ederek Allah’ın rahmetine iltica etti.
Kur’ân-ı Kerim, Hz. Nuh (a.s.)’ın duasını ve Yüce Allah’ın verdiği cevabı şöyle aktarmaktadır:
“Nuh, Rabbine dua edip şöyle dedi: ‘Ey Rabbim! Elbette oğlum benim, ailemdendir. Senin va’din ise elbette haktır. Sen hâkimler hâkimisin.’
Allah da şöyle buyurdu: ‘Ey Nuh! O, asla senin ailenden değildir. Çünkü o sâlih olmayan bir amel sahibi idi. O halde, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi benden isteme! Seni câhillerden olmaktan men ederim! ‘
Nuh, ‘Ey Rabbim! Bilmediğim şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer bağışlamaz ve merhamet etmezsen, ziyana uğrayanlardan olurum.’ dedi.
*Hz. Nuh (a.s.)’ın küfürde inat eden karısı da, boğulanlar arasındaydı. Çünkü o da, Hz. Lût (a.s.)’m karısı gibi, kocasının peygamberliğini kabul etmemişti. Bu iki kadın, peygamber hanımı olsalar da, kocalarına iman etmedikleri için kâfirlerle birlikte azaba çarptırıldı. Peygamber hanımı olmaları, küfürleri yüzünden onlara hiç bir kazanç sağlamadı. Tevbe sûresi, 9/23.
Hz. Nuh (a.s.)’ın boğulan oğlunun ve bu iki kadının durumu, akrabalığın iman etmeye yeterli olmadığı ve inanmadıkça bu yakınlığın hiç bir yararının söz konusu olamayacağı gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır.
Akrabalık acı sonucu değiştirmez. Asıl olan imandır.
Küfür akrabalık ilişkilerini büyük ölçüde koparır; dostluk ve sevgiyi ortadan kaldırır. Bu gerçek, mü’minlerin iman etmeyen anne, baba ve kardeşlerine karşı dostluk beslemelerinin yasaklanmasında da görülmektedir:
“Ey iman edenler! Eğer küfrü tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dostlar edinmeyin. Kim onları dost edinirse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.”
“Allah’a ve âhiret gününe iman eden hiç bir kavmin, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere, onlar babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, sevgi beslediğini göremezsin, İşte Allah, bunların kalplerine imanı yerleştirmiş ve onları katından bir nur ile desteklemiştir.
{jcomments on}