Van Programı Açılış Konuşması

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:
Ayla Kerimoğlu
                                                                               Sayın Bakanım, Sevgili Misafirlerimiz,
Hepimizin tanık olduğu gibi,  23 Ekim 2011’de Van’da meydana gelen 7.2 şiddetindeki deprem büyük bir yıkım meydana getirdi. Deprem bilimcilerinin 40 atom bombası büyüklüğünde diye tarif ettiği depremin yıkıcı etkisi medyaya yansıyan görüntülerle gözler önüne serildi. Yıkılan her ev bizim evimiz, kaybolan her can bizim canımız olarak yüreklerimizde yer buldu. Yakın geçmişte depremi tecrübe etmiş bizler artık daha kolay empati kuruyor, acıları daha yakından hissedebiliyorduk.
Deprem pratiği edinmiş devlet ve sivil inisiyatifler bu defa daha hazırlıklı ve daha hızlıydı. Sosyal medya, deprem bölgesinden yaptığı bilgilendirmelerle depremzedelerle diğer insanlar arasında köprü oldu. Böylece büyük yaşamsal ihtiyaçların yanı sıra küçük ama olmazsa olmaz ihtiyaçlar gündeme getirildi. Çocuk bezi, kadın pedi, iç çamaşırı, tırnak makası, tarak, çorap vs. gibi ihtiyaçlar çerçevesinde organize olan okullar, dernekler, kurumlar bir şekilde bu sürece dahil olmuş oldu. Devlet-millet el ele yardım kampanyaları düzenlendi.
Bir takım şer güçlere inat millet tek yumruk olmuş Türkiye’nin birliğini bütünlüğünü bir dayanışma içinde sanki yeniden inşa ediyordu.
Yıkılan ya da ağır hasarlı pek çok ev, okul, hastane, kamu binalarının yanı sıra ölen yüzlerce vatandaşımız, canımız, canlarımız vardı. Geriye ise zor şartlarda hayata tutunmaya çalışan yaralı insanların dramları kaldı.  Yaşamak için her şeye muhtaç olan insanların…
Evini, barkını, yakınlarını kaybetmiş bu insanların kayıplarını kendileri açısından kazanca dönüştürmek isteyen ve maalesef ki bir deprem klasiği haline gelen yağma, hırsızlık ve suistimal yine insanlığımızdan utandıran haberlerden oldu. Öte yandan herkes Van için seferber olmuşken çıkan çatlak sesler, yapılan gaflar ve bir takım kötü niyetli yorumlar halk desteği bulamasa da aklımıza yer eden olumsuz olaylar arasında yerini aldı.
Her gün deprem görüntülerine eşlik eden haberlerin yanında enkaz altından gelen en ufak bir sesle Türkiye nefesini tutup beklemeye başlıyordu. İşte böyle anlarda geldi mucize kurtuluşlar. Enkaz altından 2 gün sonra çıkarılan 14 günlük Azra bebek depremin sembol ismi oldu. Ardından umutları yeşerten bir başka kurtuluşa şahitlik ettik. 8 aylık Mahir bebek bir çekmecenin içinde Rabbimin muhafazasına nail olarak ailesine kavuştu.
Deprem bir musibet olarak bizlere farklı mesajlar ve anlamlar kazandırırken diğer yandan yüreğimizi ısıtan, kardeşlik duygularımızı pekiştiren olaylarla farklı bir rahmeti de taşıdı ülkemize. Yardım çağrılarını duyan halk sırtındaki mantosunu, paltosunu, atkısını çıkarıp Van’a gönderirken ceplerine yazıp koydukları notlarla örselenmiş ruhlara merhem oldular. İzmirli bir belediye işçisinin gönderdiği paltonun cebinden çıkan  “Sen üşürken ben ısınamam” yazılı mesaj basına yansıyan örneklerden sadece biriydi.  Bu tür mesajlara gelen bir cevabi mesaj ise internette uzun zaman dolaştı.  Bir depremzede “sana söz kardeşim diyordu, sana söz, bir gün sen de düşersen ben de seni kaldıracağım”.
Bunun bir örneğini ise Somali’den gelip ülkemizde burslu okuyan gençlerde gördük. Bu gençler “açlık dramımızda Türkiye bizim yanımızdaydı,  şimdi sıra bizde” diyerek bir aylık burslarını depremzedelere göndermede hiç tereddüt göstermediler. Peki ya, Van’a yardıma gelip, geri çağrılmasına rağmen dönmeyi reddeden Japon doktoru kim unutabilir. Geldiğinden 14 gün sonra artçı depremle yıkılan Bayram Otelin enkazı altında kalarak hayatını kaybeden bu kahraman doktor Atsushi Miyazaki’nin adı şimdi parklarda, meydanlarda yaşıyor.  Bu meyanda yaşananlara baktığımızda, hamdolsun ki acılarımızı hafifleten yüzümüzü güldüren pek çok şeyi de görmek mümkün.
Diğer taraftan hala yardıma muhtaç kardeşlerimiz var.
Kızılay’ın verdiği rakamlara göre hizmet bekleyen 600.000 depremzede var.  Pek çok bina yıkılmış birçoğu da girilemez halde. Yapılan onca yardıma rağmen Van’da hayat, ağır kış şartlarının da eklenmesiyle daha da zorlaşmış durumda.
Bir de bölgedeki yaşam zorluğuna eklenen donma ile yanma arasındaki korkuyu aynı anda çeken, çadırlarda yaşayan insanlarımızın dramı var. Bu şartlarda depremzede bir kadının hayatının ne kadar zor olacağını ancak biz kadınlar en iyi şekilde anlar ve empati kurabiliriz. Yapılan onca gayrete, verilen onca mücadeleye rağmen henüz depremin yaraları hayatı normal akışına döndürecek kadar sarılabilmiş değil. Sanırım bizler gibi buradaki herkes daha önce de bir vesileyle başka yardım kampanyalarına da destek vermiştir. Yine de bizler bununla yetinmeyi hiç düşünmedik.
Durum biraz daha netleşince ilk yardıma koşanlar yorulup çekilmeye başlayınca hala yardıma ihtiyacı olan kardeşlerimize el uzatalım diye bir süre beklemek istedik.  Depremin açtığı yaralar kışın getirdiği soğukla iyice katmerleşince küçük bir umut olalım dedik.  Varlığı devam eden yokluğun ve çaresizliğin vicdanlarımızda taşınması ağır bir yük haline gelmesine müsaade etmek istemedik. Hasılı üzerimize düşen sorumluluğun hesabını veremeyeceğimiz gün gelmeden elimizden geleni yapmak istedik.

Bu düşüncelerle deprem bölgesindeki kadınların hayatlarını bir nebze de olsa rahatlatmak üzere çamaşırhane ve banyolar kurmak üzere yola çıktık. Aynı anda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın da böyle bir çalışma yapacağını öğrendik. Bu ortak amaç için bakanlıkla birlikte çalışmanın hem çalışmayı güçlendireceğini hem de daha sürdürülebilir bir çalışmaya imza atmak demek olacağını düşünerek kendileriyle irtibata geçtik.

Ardından bölgedeki son durumu görmek ve yapılan çalışmalardan haberdar olmak için Nurgül Elbaşı arkadaşımız Van’a gitti.  Depremin en fazla hasar verdiği bölgelerde bir inceleme yaptı, yetkili kişiler ve halkla görüşerek buralarda yapılması gereken daha çok şey olduğu bilgisini bizlere getirdi.

Banyo ve çamaşırhaneler kurmak üzere başlattığımız bu çalışma sonunda içinde çamaşırhanelerin olmasının yanı sıra çamaşır yıkamak üzere gelen kadınlara beklerken eğitim hizmetlerinin de verileceği ve aynı zamanda çocukların da eğlenip öğrenebileceği toplum merkezlerine doğru genişleyerek evrildi.

Vanlı kadınlara destek Platformu olarak 14 kuruluşun organize ettiği bu çalışmada bizi yalnız bırakmayan sayın bakanımız Fatma Şahin Hanımefendiye,   Bizleri başından beri destekleyen sevgili arkadaşımız Dr. Sare Davutoğluna, İstanbul Belediye başkanı sayın Kadir Topbaş beyefendiye, kermes organizasyonunda yardımcı olan kardeşlerime,  Zeynep Hanif hanımefendiye ve de katılımlarınızla bu çalışmaya hayat veren siz değerli misafirlerimize organizasyonumuz adına teşekkür ediyorum.
Her zaman olduğu gibi bu organizasyonun da pek çok görünmez kahramanı var. Onlar olmasa bu çalışma eksik kalırdı. Bu vesile ile onlara da çok teşekkür ediyorum.
Evet,  şu anda kar altında yaşayan depremzedelerin umutlarını bir kardelen çiçeği gibi yeşertmek için buradayız. Onların gönüllerinde açan bir kardelen çiçeği olmak için yardımlarımızla birlikte dualarımızı da onlara göndermek istiyoruz.
Bu duygularla Vanlı kardeşlerime ve fiili dualarımıza eşlik eden siz değerli katılımcılara selam ediyor, hepinize hoş geldiniz diyorum…
Önceki Yazı

Bu Ayın Duyuruları

Sonraki Yazı

Yapılan yardımlar aslında kime…

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir