İlkokul 2. Ya da 3. Sınıftaydım. Bir gün, sevdiğim bir arkadaşım Hatice (Nasıl unutmuyorsak geçmiş hafızamızda yer eden isimleri…) geldi ve babasının tayininin Van’a çıktığını, bizlerden ayrılacağını söyledi. Hem çok üzüldük, hem de ismini ilk defa duyduğumuz bu şehri merak ettik. Çok uzak olduğunu söyledi, Hatice. O zamanlar, benim uzak kavramım, Sakarya’dan İstanbul’a kadar olan mesafeydi. “Çok, çok uzak dedi”.
AKADDER’in, Van 100. Yıl üniversitesinde yapmış olduğu “Değerler ve Desenler” üst başlıklı sempozyumunun davetlisi olarak gittiğimiz Van’da gördüm ki “Evet, doğru! Mesafe uzakmış ama insanının yakınlığıyla, sıcaklığıyla bir o kadar da yakınmış. Hatta yanı başımız gibiymiş. Dernek Başkanının söylediği gibi; “Van, Tuşba Kalesinin gölgesi, Van gölünün yanı başı.” Urartu Medeniyetinden günümüze uzanan gölge…
Havaalanında bizi karşılayan ev sahiplerimiz, bize evlerini açtılar. Herhangi bir kafede kahvaltı edebilecekken, evlerinde muhteşem bir “Van kahvaltısı ile bizi karşıladılar. Yemeğin lezzeti, ev sahiplerinin misafirperverliğiyle de birleşince ortaya çıkan lezzeti varın siz tahayyül edin…
“Murtuğa ve kavut” orada ilk defa ismini duyduğum ve kahvaltıda tadına baktığım ve beğendiğim yemekler… Murtuğa, yağda unu kavurup üzerine çırpılmış yumurta eklenmesiyle yapılıyor. Kavut ise kavrulmuş buğdayın, öğütülüp tereyağıyla buluştuğu bir lezzet… Kavut’u gördüğümde tahin pekmez karışımı sanmıştım. Otlu peynir ise Van Kahvaltısının olmazsa olmazı…
Kahvaltıdan sonra, Van’ı keşfe çıktık. “Akdamar Adasını görmeden dönmeyin!” sözünü o kadar çok duymuştuk ki ilk rotamız orası oldu. Bana göre bir şehri tanımak, insanını, taşını toprağını, dağını, suyunu tanımak demek… Şehir merkezinden 40 dakikalık bir yolculuk sonrası Gevaş ilçesine vardık. İstikamet, Akdamar Adası…
Gevaş’ta inince, başımızı arkaya bir çevirdik. Ne görelim! Arkamızda başı dumanlı, karlı dağlar… Muhteşem! Artos Dağı’ymış adı… Güneydoğu Torosların devamı. Tüm heybetiyle Van Gölü’nün karşısında, adaya yarenlik ediyor.
Arkamıza karlı dağları alıp, kavak ağaçlarının arasından geçip, Van gölü sahiline indik. Coğrafya dersinde adını göl olarak öğrendiğimiz, bakmaya doyamadığımız bu göle, “deniz” diyor yöre halkı… Haksız da sayılmazlar hani… Akdamar Adası’na gidebilmek için, sahilden tekneye binip, yarım saatlik bir yolculuk yapmak gerekiyor.
Teknede her tür müzik çalıyor. Doğrusu, ben en çok, yanımda oturan arkadaşımın tercüme ettiği, bir Kürt delikanlısının aşkını anlatan, sözlerini anlamasam bile, ezgisinin yüreğimde karşılık bulduğu Kürtçe türküyü beğendim.
Hangi yöreyi ziyaret ediyorsanız, o yörenin müziğini dinlemelisiniz diye düşünüyorum. Çünkü o ezgiler, o yörenin acısı, sevinci, kederini kısaca yaşanmışlıklarını yansıtıyor. Duygularını tanımadan insanı tanıyamazsınız ki!
Yemyeşil, yer yer laciverte çalan görüntüsüyle Van Gölü ve yeşil tepelerin ardından görünen karlı dağlar Allah’ın yarattıklarına hayran olmak için ve şükretmek için çok büyük bir neden ve okunması gereken ayetler değil mi?
Ada, içerisinde bulunan Ermeni kilisesiyle ve badem ağaçlarıyla meşhur. 915 tarihinde yapılan kilise, Akdamar Ermeni Haç Kilisesi olarak tanınmaktadır.
Ada, badem ağaçlarıyla dolu. Nisan ayında ağacın çiçekleri açmaya başlıyor ve şükrümüzü arttıran bir görüntü oluşuyor.
Kilise adanın en yüksek noktasında…
Badem ağaçlarının arasında…
Muhteşem Van Gölü’nü, çevreleyen karlı dağlar ve gökyüzü Rabbimizin ayetlerini nasıl gözler önüne seriyor. Bir kere bakmak yetmiyor, insan bu güzellikten gözlerini alamıyor doğrusu…
Selçuklular zamanından kalma “Halime Hatun” kümbeti, karlı dağların eteğinde, dönüş yolunda bizi bekliyor… Melik İzzettin tarafından 1335 yılında kızı “Halime Hatun” için yaptırılmış. 700 yıl öncesi ve daha öncesinde de de o karlı dağların orada olduğunu bilmek, Rabbimizin büyüklüğüne tanıklık etmek, tek kelimeyle olağanüstü…
Van, tüm bu güzelliklerin yanı sıra, yörenin güzel insanları demek aynı zamanda… Misafirperverlikleri, insanın içini ısıtan gülümsemeleri ile çok ama çok güzel Van insanı… Ellerinden ne geliyorsa fazlasıyla yaptılar, ev sahiplerimiz bizi kendi evimizde gibi hissettirdiler.
İkramlarının lezzeti, insanlarının güzelliğiyle birleşince Van gezisi bizim için unutulmaz bir hatıra oldu. Tadı damağımızda kalan, tekrar ziyaret etmek için istek duyacağımız, bize kardeşliğimizi hatırlatan bir gezi… Ülkemizin doğusuyla batısıyla, ne güzel insanlara sahip olduğunun, ne güzel kardeşlikler tesis edebileceğimizin göstergesiydi bu gezi…
Bir arada yaşamamızın ne kadar önemli olduğunun, her birimizin sahip olduğu ayrı desenlerin nasıl da güzel bir uyum yarattığının ve değer oluşturduğunun kanıtı… Değerler, bir araya gelmiş desenlerin uyumudur. İyilik, güzellik bu değerlerle oluşur nitekim… Desenlerimizi yaratan Rabbimize ne kadar şükretsek az…
HAZIRLAYAN: Fatma Dişli