Doç. Dr. Davut DURSUN
“Siyasi kriz; siyasi sisteme egemen olan, grubun karar alma mekanizmalarının, belli dönemlerdeki hareketliliğine oranla, yine söz konusu dönemde o hareketliliği gösterememesidir.
Toplumun sisteme gelen taleplerini, partiler uygun bir şekilde formüle ederek, TBMM başkanlık divanına ulaştırır. Meclis bu talepleri kendi iç tüzüğü içerisinde değerlendirerek ya reddeder, ya kabul eder, ya da başka taleplerle birleştirerek yeni bir cevap halinde topluma ulaştırır. Bu süreç içerisinde herhangi bir halkanın kopukluğu siyasi krizi gösterir.
Siyasi kriz; taleplerin ifade edilememesi, yanlış algılanması ya da gereken hassasiyetin gösterilmemesi olarak karşımıza çıkar.
Türkiye’nin yaşadığı kriz bence yapısaldır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti 1923′ lerde tek partili yönetimin mantalitesiyle örgütlenmiş bir ülke iken, 1945′ lerde uluslararası konjönktürel değişimin dayatmasıyla, çok partili sisteme hukuksal ve siyasal hiçbir değişiklik yapmadan geçmiştir.
1930’lu yıllarda dışarıya son derece kapalı olan Türkiye, 85’lerde birden bire batıya açılmış, telekomünikasyon’un gelişmesiyle birlikte talep patlaması yaşanmış ve sistem tıkanmıştır. 1930’larda toplumu yeniden inşa etmek isteyenler, dini toplumsal ve kamusal alandan geri çekerken, otoriter ve totaliter bir sistemi de getirerek topluma son derece az sivil alan bırakmışlardır. Artık 1930’ların şartlarıyla daha fazla yol alınamaz. Siyasi krizi aşabilmek için, sistemin yeniden yapılanması ve devlet içindeki yetki ve sorumlulukların yeniden tanımlamamız gerekmektedir.”
Not: Programın özeti, deşifre üzerinden yapılmıştır.
Hazırlayan: Soley Gülsoy