Doç Dr. Ahmet DAVUTOĞLU
“İsrail sorununu iyi anlamak için, önce Yahudi psikolojisini iyi anlamlandırmak, sonra İsrail stratejisine nasıl yansıdığını izah etmek lazım.Tevrat’ta, Yahudilerin seçilmiş bir ırk olduğundan ve diğer milletleri yönetme hakkından bahseder. Ilımlı, dinini terk etmiş Yahudiler bile bu psikolojiyle büyürler. İlk mescidi –Mescidi Aksa- inşa eden Hz. Süleyman’ın kurduğu metafizik temelli üstün devletten sonra Yahudi tarihinde hep sürgünler, aşağılanmalar vardır. Babil’ler mabedi yıktıktan sonra Yahudileri Filistin’den sürerken, onlara mabetten geri kalan duvarı senede bir kez ziyaret hakkını tanıdılar.Yahudiler, Tevrat’ın kendilerine yüklediği özel misyonla kurdukları yegâne hakimiyetlerini yâd etmek üzere her sene burada ağladıkları için buraya ağlama duvarı denilmiştir. Zaman içinde Yahudiler Filistin’den defalarca sürülmüşlerdir. Müslümanlar orayı aldıklarında mabedin yeri boştu, mescidi tekrar inşa ettiler. Yahudiler ise dünya hakimiyetlerinin gerçekleşmesi için, yıkılan mabedi kendilerinin inşa etmeleri gerektiğine inanıyorlardı.
1983 senesinde bir uluslar arası konferans için Filistin’e gittik. Yahudiler kendi dinlerini tanıtmak için 30 değişik dine ve mezhebe bağlı insanları davet etmişlerdi. Hasidik Yahudilerine göre, kadınların başlarını örtmeleri mecburidir. Ve belli bölgelere sadece örtülü olan hanımlar girebilir. Yahudi olmayanların yüzüne bakmak da günahtır. Nitekim o toplantıya giderken bizimde yüzümüze bakmadılar. Toplantıda Ahdi-Atik’ten pasajlar okuyarak “bu bölgeler bizimdir” diyen profesör, ahir zamanda her bir Yahudi’ye 273 köle düşeceğini de Tevrat’a bakarak söyleyebilmiştir.
Tevrat’ı okumamış biri Ortadoğu’da politika yapamaz. Çünkü oradan dini kaldırın geriye hiçbir şey kalmaz. Dinle iç içe geçmiş bir kültürü iyi anlamak için, kaynaklarını iyi bilmek lazımdır. Kudüs’ten etkilenmemek ve işgaline sessiz kalınmasını anlamak mümkün değildir. Bütün bunların birikimiyle söz istedim; “Anlattığınız kıssaların bir kısmı doğru, bizim Peygamberimiz de bunu te’yid ediyor”der demez Profesör “bırak o yalancıyı” dedi. “Peygamberimiz için zamanında her şeyi söylediler ama yalancı diyemediler. Tevrat’ta ise bir taraftan Yahudilik yüceltilirken diğer taraftan “siz Yahudi milleti adi bir milletsiniz… aşağılık bir milletsiniz… size her şeyi verdik yine de siz peygamberlerin haklarına tecavüz ettiniz… sizler her zaman haindiniz…” vs.’ gibi pasajlar var. Hz. Muhammed’e düşmanları bile emin sıfatını verirken tanrınız size “adi, yalancı ve aşağılık” olarak hitap ediyor.” dedim, ortalık gerginleşti. Profesör; “biz o misyona sahip olduğumuzda yüceldik, şimdi tekrar o misyona sahip olup o makama erişeceğiz” deyince, oradaki konukların İsrail’in yayılmacı politikasını görmeleri için “Bunun için ulaşmak zorunda olduğunuz sınırlar nelerdir?” diye sordum. Cevaben; “Ürdün ve Suriye’nin tamamı, Irak, Mısır ve Suudi Arabistan’ın bir kısmı” dedi. “Peki bunun için katliam yapma hakkını kendinizde buluyor musunuz?” sorusuna, “Evet bu kansız olmayacak.” dediği zaman Adolf Hitler’in “Ben Tanrı tarafından Yahudileri cezalandırmak üzere seçilmiş bir insanım.” cümlesini okudum. Profesör’ün karısı “Katillerle bizi nasıl mukayese edersiniz?” deyince, “Mantığınız açısından hiçbir fark yok.” dedim.
Ortaçağ Hristiyanlığı’nda Yahudiler ve kadınlar normal insan statüsünde kabul edilmez, şeytanın nüfuz ettiği birtakım varlıklar olarak görülürlerdi. Çünkü Hristiyanlara göre Yahudiler, Tanrı’yı (İsa) katleden kavimdir. Ari ırkına mensup Hristiyanlar da kendilerini üstün ırk olarak görürler. İki üstünlük ideolojisinin çatışması II. Dünya Savaşına yol açmıştır. Sonunda Yahudiler gettolara sıkıştırılmış, böylece hem üstünlük psikolojisini hem de aşağılanmış toplum psikolojisini yaşamışlardır. Biz onları ehli kitap olarak görürüz, onlar da ne zaman başları sıkışsa Türklere sığınmışlardır. O yüzden Türklerin ne olmalarını ne ölmelerini isterler.
Tevrat’ta yazılanın aksine tarih boyunca aşağılanan Yahudiler çok yoğun bunalımlar yaşamışlardır. Toprağa güvenmezler, sürekli para biriktirirler, bulundukları ülkelerin sahil kasabalarında yaşamayı tercih ederler. Pek çok filimde mazlum olarak tasvir edilen Yahudiler, Filistin’de çocukları öldürürler, kollarını kırarlar. Onlarla uzlaşmak çok zordur. Ya onları kontrol edersiniz, ya da onların kontrolü altına girersiniz.Modern dönemde Yahudilerin üç önemli dönüşüm geçirdikleri kanaatindeyim;
1 ) Fransız Devrimi: Hıristiyanlar uzun süre Yahudileri gettolara sıkıştırmış iken, devrimle birlikte dini kökeni ne olursa olsun herkes eşit vatandaş statüsüne kavuşunca Yahudiler birey olarak topluma nüfuz etme imkanı buldular.
2 ) Theodor Heltz yazdığı kitapta “Biz bir topluluğuz ve bir ideolojimiz var.” diyereksiyonizmden övgüyle söz ediyor. Artık Yahudiler bu sefer modern bir biçimde organize olmaya ve imkânlarını bu ideoloji için kullanmaya başladılar.
3 ) İngilizlerin himayesiyle Ortadoğu’da siyonist temelli bir devlet kurmuşlardır. Böylece Avrupalılar İsrail Devletini kurarak Yahudi problemini İslam ülkelerine ihraç ettiler. ABD’de İsrail’i Ortadoğu’ya karşı bir kırbaç gibi kullandı.
İsrail şimdi içine kapandığı gettosundan çıkarak Ortadoğu’ya ve dünyaya nüfuz etme ve meşruiyet kazanma çabası içinde. Daha sonra da Asya’da etkinliğini artıracaktır. Bu bence uzun vadeli bir strateji. Netenyahu hükümeti önce birtakım tavizler vererek meşruiyet kazandı. Uluslar arası hukuka göre çekilmesi gereken yerlerden lütfederek çekilmiş gibi gösterdi. Sıra Halil kentine gelince durdu. Çünkü Halil kenti stratejik bakımdan önemli bir kent. Hz. İbrahim’in hanımı Sare burada vefat etmiş o da defnetmek için buradan toprak satın almıştır. Şimdi Yahudiler “Biz İbrahim’in torunlarıyız ondan bize miras kaldı.” diyorlar. Şimdi de tünel krizini başlattılar ve böylelikle “Kudüs’te tasarruf hakkı bize aittir.” diyorlar.
Şimdi İslam dünyasının yapması gereken, İsrail imzaladığı anlaşmaları uygulamadığı sürece onlarla yapılan anlaşmaları dondurmaktır.”
Not: Programın özeti, deşifre üzerinden yapılmıştır.