Budizm konusunu hem Dinler Tarihi açısından hem de Budistlerin bakış açısıyla işlemek üzere panel yaptık.
Misafirlerimiz Prof. Dr. Mehmet Aydın ve Alexander Berzin’in konuşmalarının özeti aşağıdadır:
Dalay Lama’nın Danışmanı Prof. Dr. Alexander BERZIN’in Sunumu
“Buda 2500 yıl önce Hindistan’ da yaşamış bir insandı. Buda, hakikati kavramak (uyanmak) manasına gelir. Hakikati kavrama insanın bencillik, kıskançlık gibi duygulardan kurtulması, iyi hasletlere sahip olması için gereklidir. Buda içsel zorlukları aşmış, kendisini insanlığın problemlerine adamış en ehil kişidir, bütün bilgelikleri tamamlanmış mükemmel bir disiplin sağlamıştır.
Buda’nın üzerinde durduğu 4 temel ilke vardır:
1- Hayat çok zordur. (hastalık, yaşlılık, insan ilişkileri vs.)
2- Bu zorlukların sebebi kafamızdaki karışıklıklardır. (Dünyanın merkezine kendimizi koyar ve en doğru benim anlayışı ile hareket edersek büyük problemler oluşur.)
3- Bu problemleri aşmamız (insanlarla uyum içinde yaşamamız) mümkündür.
4- Eğer bu anlayışa erişebilirsek problemlerimizi aşabiliriz.
Buda anlamayı kolaylaştırmak için meditasyon teknikleri öğretti. Meditasyon zihni, beyni ve konsantre olma yeteneğini geliştiren bir tür eğitimdir. Konsantrasyonun gelişmesi için uygulanan tekniklerden biri bazı kelimeleri sürekli tekrar etmektir. Müslüman sufilerin Allah’ın ismini sürekli tekrar etmeleri İslam- Budizm etkileşimini gösterir. Buda’nın Müslümanlara gönlün ve zihnin nasıl çalıştığı konusunda etkileri olmuştur. Sevginin çoğalması için de teknik geliştirmiş olan Buda, “Diğer insanları da kendiniz gibi görürseniz sevgi ve saygı duymaya başlarsınız” demiştir.
Bütün bu teknikleri uygulamak için önceki dininizden vazgeçmeniz gerekmez. Budizm’i bir din olarak algılayanların yanında bir düşünce, felsefe biçimi olarak tanımlayanlar da vardır.
Buda tanrının heykellerinin yapılamayacağını, onun somut bir şey olmadığını söylemiştir. Bazıları bundan “tanrı yoktur” anlayışını çıkarmıştır ki bu yanlıştır. Budizm’ de tanrı kelimesi kullanılmamasına rağmen bahsedilen soyut sıfatlar isimlendirilirse buna tanrı denilebilir. Mesela; “Zihnin temiz ışığı” ya da “Aydınlanmış zihin” mahlûkattan asla ayrılmaz, o sürekli yaratır, başı ve sonu yoktur. Allah’ın rahman sıfatı gibi bu aydınlanmış zihin de ihtirasın ve sevginin bir parçasıdır.
Budizm’de dünyada mevcut olan her şey bir düzene tabidir ve ahlaki bir seyir takip eder. “Eğer siz yıkıcı bir iş yaparsanız problemlerle karşılaşmanız kaçınılmaz olur. Kötülükten kaçınırsanız mutluluğu bulursunuz ” düşüncesi hâkimdir.
Budizm ve İslam’ın, bütün farklılıklarına rağmen benzeştiği noktalar da mevcuttur. Medrese türündeki din okulları, sufizmdeki üstada ve mezarlara saygı gibi konular Budizm’den İslam’a geçmiştir.
Orta Asya’da Türkler, Tibetliler ve Moğollar, Komünist Rusya ve Çin tarafından baskıya maruz bırakılmışlardır. Dinlerini serbestçe yaşayabilmeleri için işbirliği yapmaları oldukça önemlidir. Bunun ise hem felsefi hem de tarihi temelleri mevcuttur.”
Selçuk Ünv. İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet AYDIN’ın Sunumu
Dünyanın en eski metinlerinin bulunduğu yer olan Hindistan çok karışık bir dinler merkezidir. Budizm Hint toplumunun milli dinlerinden biridir ve kökü çok eskilere dayanır. Buda hakkında fazla tarihi bilgimiz yok. M.Ö. 600’lü yıllarda Hinduizmdeki kast sistemine karşı olarak ortaya çıkmıştır.
İnsan merkezli, zihinsel ve ruhi bir kurtuluşu temsil eden Budizm meditasyon tekniğini öngörüyor. Alexander bey Türklerin Orta Asya’da Budizm’le tanıştığını söylüyor, doğrudur. I. Göktürk İmparatorluğu zamanında Türkler Budist idi, II. Göktürk İmparatorluğunda ise vezirin uyarısıyla bundan vazgeçilmiştir. Çünkü Budizm sevgi ve tevazu ile hareket eder, karıncayı dahi incitmek istemez. I. Göktürk İmparatorluğu bu yüzden Çinliler tarafından yıkılmıştır. Ayrıca Budizm savaşçı Türk milletinin tabiatına da aykırıdır.
Sufi hareketlere Budizmin etki ettiği doğrudur. Fakat bu karşılıklı bir etkileşimdir. Hz. Muhammed’in ve ashabının yaşayışlarında tasavvufun ilkeleri belirlenmiştir. Ancak bir takım teknikler bu kültürden İslam’a geçmiş olabilir. Mesela “bir lokma bir hırka” felsefesi, bizdeki sufi ekollere Budizm’den girmiştir. Hâlbuki sahabenin hayatı dini bir atmosfer içerisinde fakat bir eli cephede bir eli pazarda yani aktif bir yaşantı içerisinde olmuştur.
Budizm’in 3 önemli teorisi vardır:
1.Buda’ya sığınıyorum: Bu bir çeşit Budist amentüsüdür.
2.Drahma’ya sığınıyorum: Drahma Budizm’in şeriatıdır.
3.Sangha’ya sığınıyorum: Sangha cemaatleridir.
Cemaat laik ve ruhban olarak ikiye ayrılır. Ruhbanları laik olanlar besler. Dünyada ilk rahibe Buda’nın annesidir. İlk rahibe cemaati de M.Ö. 6. yy’da ortaya çıkmıştır. Muhtemelen Hristiyanlığa da buradan geçmiştir.
Sn. konuşmacı “hayatı zorlaştıran arzu ve isteklerdir” dediler, doğrudur. Ancak hayat bunlarla anlam kazanıyor. Buda “hayatı zorlaştıran bu arzuları öldürmeli” diyerek iç aydınlanmaya vurgu yapıyor. Bence Buda Allah’ı arıyor. Nirvana’ya (kurtuluşa) erince yardım bekleyen insanlara irşad etmeye başlıyor. Bazıları Nirvana’yı; gürültülü bir ortamdan sükuna ulaşmak veya hakikate ulaşmak diye tanımlıyorlar. Bunu İslam bilginleri ve mutasavvıflar “fena fillah” diye tanımlamışlardır. Gerçekte Nirvana anlaşılması ve açıklaması zor bir düşüncedir. Onlar da bunu açıklamanın zorluğunu çekiyorlar.
Son günlerde Budistler Buda’yı bir tanrı olarak görmeye başladılar. Bu Budizm için bir tehlikedir. Budizm’deki “karma” sistemi Hinduizm’deki tenasuh akidesinin, kendi inançlarına geçişini engellemek amacıyla ortaya çıkmıştır.
Sn. Berzin medrese türü okul teşkilatlarının Budizm’den geçtiğini ifade ettiler, bu doğru değildir. Bizde medresenin teşekkülünde Ashab-ı Suffa çok önemlidir. Hz. Peygamber ilk öğretmenleridir. Daha sonra bu hareket İslam dünyasında gelişerek yaygınlaşmıştır. Fakat hiçbir etkileşimin olmadığını söylemek de doğru olmaz.
Biz iyi olan her şeyi İslam Medeniyetinin bünyesine alıp, dönüştürmüş ve ona kendi medeniyetimizin damgasını vurmuşuzdur.
Not: Panelistlerin konuşmaları, deşifre üzerinden özet haline getirilmiştir.