Mezhepler Tarihi

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

 Prof. Dr. Mustafa ÖZ

 1996

“Hz. Peygamber devrinde insanlar her türlü problemlerini en sağlam kaynaktan öğrenme şansına sahiptiler. Peygamberimizin vefatından sonra İslam coğrafyasının gelişmesi yeni problemleri ortaya çıkardı. Bu problemlere çözüm üretme durumunda kalan alimlerin bilgi seviyeleri, bakış açıları, yorum ve kanaatlerinin birbirinden farklı olması muhtelif içtihatların yapılmasına neden oldu. Biz bunlara mezhep diyoruz. Mezhep; görüş, kanaat, rey, düşünce ekolü veya takip edilecek yol manasına gelir. Yani mezhep, fertlerin yada cemaatlerin dinin kesin olmayan konularında yaptıkları yorumlar ve içtihatlardır.

Allah’ın birliği gibi kesin olan konularda fırkalar arasında hiçbir ihtilaf yoktur. İslam hukuku alanı ise açıklamalara ihtiyaç duyan bir alandır. Çünkü kutsal kitaplar, bir takım temel ilkeleri ortaya koyar ve sorunlar bu ilkeler doğrultusunda çözülmeye çalışılır. Mezhepler bu mânâda zaruridir. Mezhep denildiğinde müçtehitlerin yorumları ve içtihatları akla gelmelidir. İçtihatlar herhangi bir sistemden çıkarıldığında o sistem donar.

Mezhebe konu olan mevzular üç bölümde toplanmıştır.

1-     İtikadi Mezhepler: Allah’ın sıfatları, insanların fiilleri, Kur’an’ın mahluk olup olmadığı, Allah’ın vaadleri ve vaidleri gibi konuları açıklamaya çalışır. Bunlar; Cebriye, Kaderiye, Mürcie, Mutezile, Eş’ariye, Maturudiye gibi mezheplerdir. Siyasi mezheplerden orta yolu takip eden Ehli Sünnet daha çok Maturudilik, Eş’arilik ve Selefiliği  benimsemiştir. Ebu Hanife Maturudi ile hemen hemen aynı görüşleri paylaşmıştır. Selefiler ashaba, tabiine ve tebe-i tabiine uyanlardır. Mutezile mezhebinde daha çok akılcılık hakimdir. Kendilerini akılcı bir metodla dini savunmaya adamışlardır. İtikadi konularda Ehli Sünnete yakındırlar. Cebriyye; insanların fiillerinin kendilerine ait olmadığını savunur, Mürcie ise, imanla beraber hiçbir günahın zarar vermeyeceğini iddia etmiştir.

2-     Siyasi Mezhepler: Hz. Peygamberin vefatından sonra devlet işlerini kimin yürüteceği hususunda ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Bu ihtilafların neticesi olarak da siyasi mezhepler oluşmuştur. Ehli Sünnete göre halife peygambere halef olan kimsedir. Halk tarafından seçilir ve seçilirken liyakat aranır. Şia’da ise halifeye imam denir. Halifenin Hz. Ali’nin neslinden olması gerektiğine ve halifelerin “masum” olduklarına inanılır. Şia’nın içinde Ehli Sünnete yakın olan fırkalar da vardır.

3-     Fıkhi Mezhepler: Rasulullah döneminden sonraki dönemlerde Müslümanlar, her türlü problemlerinde Kur’an’a ve Sünnete başvurmuşlar, konuyla ilgili nas bulamadıklarında ise içtihada yönelmişlerdir. Ahmet b. Hanbel ve İmam Malik içtihad ederlerken hadislere ağırlık vermişler, Ebu Hanife rey de denilen istinbata başvurmuş, İmam Şafi ise her ikisine de müracaat etmiştir. Diğer imamlarda kendi metodlarına göre içtihat ederek konuları açıklamaya çalışmışlardır. Bunların sonucunda da fikhi mezhepler ortaya çıkmıştır. Bu imamlar aynı problemlere farklı çözümler ortaya koymuşlar, bununla birlikte aralarında iyi niyet ve müsamaha hakim olmuştur. Hiçbiri kendi çözümünü en doğru çözüm olarak sunmamıştır.

İmamların yaptıkları içtihatlarda isabet edememiş olmaları da muhtemeldir. Hz. Peygamber dışında herkes insan olmanın gereği olarak yanılabilir. Önemli olan, aslı teşkil eden konularda ittifak etmektir. Tali meselelerdeki ihtilaflar rahmettir. Mezhepler kati konulardan değil zanni konulardan oluştuğu için, bir mezhepteki herhangi bir görüşten dolayı kimse “tekfir” edilemez.”

Not: Programın özeti, deşifre üzerinden yapılmıştır.

Hazırlayan: Gülçin Karabulut

 

Önceki Yazı

Osmanlı’ya Nasıl Bakmalıyız?

Sonraki Yazı

İslam Tarihi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir