Prof. Dr. Adnan ZİYALAR
“Din, bütün zamanları ilgilendiren evrensel bir disiplindir. Bir takım kişilerin kendilerini bu disiplinden ayrı tutmaları anlamsızdır. Çünkü her insan bir şeye inanmak zorundadır. Bu metafiziki değil, akli bir zorunluluktur.
Birçok bilim adamı, dinin sezgisel bir özelliği olduğunu söyler. Bu sezgisellik orta beynimizde açılmış olan inanç hanemizde programlanmıştır. Demek ki dine yönelişi etkileyen faktörlerin başında bir ön programlanmadan bahsedilebilir. Eğer çeşitli nedenlerden ötürü zamanla bu programa karşı koymaya başlarsak, fıtratla çelişeceğimizden stres faktörü ortaya çıkar. Suçluluk fikri, günahkarlık düşüncesi kişiyi rahatsız eder ve depresyon başlar. Genellikle kişi, Allah ile kendisi arasındaki muhasebeyi yapmaya başladığı dönemler olan gençlik ve orta yaşlılık zamanlarında bu duyguyu yaşar. İslam’da insanın yalnız buluğa ulaşması yeterli değildir, aynı zamanda sosyal kültürleri de içine sığdırabilecek bir beyne sahip olması gerekir. Kişi bu beyni gerektiği gibi kullanarak dini inançlarını ve davranışlarını uyumlu hale getirdiği zaman problemler ortadan kalkar.
Dine yönelişi etkileyen faktörlerden biri de ailedir. Canlıların temel unsuru olan hücreler birleşerek dokuları, dokular organları, organlar bedenleri meydana getirirler. İnsan toplumunu böyle düşünecek olursak toplumun, aile olmadan ayakta durmasının mümkün olmadığını görürüz. Sağlıklı, kavga çıkmayan, kişiliğin horlanmadığı, hakkın eşit dağıtıldığı, akılcı bir dini eğitimin verildiği bir ailede çocukların iyi yetişme şansı çok yüksektir.
Bir diğer faktör toplumun değer yargılarıdır ki, kişiliği ve inancı sağlıklı gelişmiş insanlara o toplumda saygı gösteriliyorsa, bu insanlar aranılan ve danışılan kişilerse toplumun yönlendirilmesi söz konusu olur. Tabii ki bu yönlendirmenin baskıcı, zorlayıcı niteliği olmamalı, kişinin kendi tercihi bu yönlendirmede itibar görmelidir.
Dini yönelişi etkileyen faktörlere çok sayıda yenileri eklendi. Mesela, medya bu etkileşimde önemli bir yer tutmaktadır. Fakat maalesef, bugüne kadar bunun olumlu yönde olduğunu gösteren tek bir delil yok. Medya insanları olumsuz etkiliyor, yanlış uyarılarda bulunuyor, yanlış yönlendiriyor. Hâlbuki toplumu eğitici-öğretici, iyiye yönlendirici, toplumsal değerleri pekiştirici bir rolü fevkalade başarıyla üstlenebilirdi. Üstlenmiyor, çünkü bunlar kazanç getirmiyor.
Bizim dinimiz, her hususta ortaya çıkacak problemleri aşacak kapasitededir. Yeter ki her birimiz, aklı hiçbir zaman devreden çıkarmadan öğrenip, doğruyu aktarabilelim. Böylece dine yöneliş, hem daha kolay hem daha isabetli olacaktır.”
Not: programın özeti, deşifre üzerinden yapılmıştır.
Hazırlayan: Dilek Karataş