İnsan aklının bilimsel başarısı bir yandan yeryüzündeki yaşamı yok edebilme gücüne ulaşırken öte yandan geleneksel,toplumsal ve kültürel bütünlüğü de alt üst etti. Bunun sonucunda toplumsal uzlaşma giderek ortadan kalktı, fert ve toplum ilişkilerindeki uyum ve ahenk giderek yok oldu.
Modern süreçte hayatın vahyi öğretiyle bağlantısının kesilmesiyle insanlık tevhidi mihverinden koptu. Bu kopuş fertlerde kimlik bunalımı ve yabancılaşma gibi ruhsal problemlere, toplumların bünyesinde ekonomik, sosyal ve ahlaki kaynaklı pek çok sorunlara ve insanlık için derin acılara mal olmaktadır.
Ferdin gelişme potansiyelinin geniş ve zengin yelpazesi, insan için benimsenen “homo economicus” tanımı gereğince, daha fazla üretim ve tüketime dönük yeteneklerden ibaret niteliksel bir daraltmaya uğratılmaktadır.
Özgürlüklere aşırı vurgu yapan, sorumlulukları neredeyse yok sayan yönelimiyle modern kültür, bireyin her zaman atakta olan beşeri isteklerini adeta kutsayarak sorumluluktan uzak bencilliğe dayalı, çarpık bir ahlaki şekillenmeye yol açmaktadır.
İnsanın fıtratına ve haysiyetine uygun mutlu ve onurlu bir yaşamı sürdürebilmesi, “ben” ile “başkası” arasındaki ideal dengeyi kurabilmiş bir benlik sistemi geliştirmesine; tüm evrende denge,uyum ve ahenk içinde seyreden yaşam birliğini ve sürekliliğini koruma bağlamında“yeryüzünün halifesi” kimliğini kazanmasına bağlıdır.
“KUŞKUSUZ ALLAH,SİZ NEFİSLERİNİZDE OLANI DEĞİŞTİRMEDİKÇE TOPLUMUN DURUMUNU DEĞİŞTİRMEZ.”(Rad-11)
Modern sistemin kendi tabanından kaynaklanan sorunlar, insanı dünyayla sınırlandıran dar ufku çerçevesinde çözülemez. Kapsamlı ve kalıcı çözüm Tevhid inancı çerçevesinde tanımlanan temel erdem ve değerlere dayanan, merkezi motiv alarak adalet çerçevesinde örgütlenen bir topluma zemin teşkil edip derin dönüşüm sağlayacak, süreklilik niteliği taşıyan toplumsal pratikler öğretmekte yatmaktadır. Bu elbette ki uzun vadede gerçekleşecek nihai hedeftir.
Seküler değerlerden özgürleştirici, medeniyet merkezli bir çocuk yetiştirme, eğitme sistemi geliştirmek ve yaygınlaştırmak mümkün olan en yakın ara hedeftir. Yakın hedef için ise en iyi başlangıç noktası kadınların bu yolda eğitilmesi olacaktır. Çünkü yeni kuşaklara kültürün aktarılması sürecinde anneler, hem kilit noktası hem de derinden etkileyici bir işleve sahiptirler.
Ayrıca çocukların çok yönlü gelişmelerinin sağlıklı, normal,onurlu, özgürlük içinde gerçekleşmesinin en temel şartı olarak çevre koşullarının uygun şekilde düzenlenmesi zorunluluğu vardır. Bu doğrultuda dünya kamuoyunun dikkatinin çekilip gündemde tutulabilmesi ve duyarlı tüm dünya kadınlarıyla işbirliğine yönelik çabalar geliştirilebilmesi gerekir.
“EĞİTİM YENİ BİR TOPLUMUN ANAHTARIDIR.” (B.Russel)
Yeryüzünde savaşın, yoksulluğun, sömürünün ve başkalarının acılarına duyarsızlığın bu denli yaygın olmasının kökleri, fertlerin iç dünyalarından beslenmektedir.
İnsanoğlu yaradılış itibariyle iyiye de kötüye de eşit seviyede yatkın ve bu anlamda çift yönlü bir niteliğe sahiptir.Bu iki zıt kutup arasında geniş bir gelişme potansiyeline sahip ferdin gelişmesinin yönü, mahiyeti ve sınırları, içine doğduğu çevre, kültür ve eğitim yoluyla belirlenmektedir.
Ana rahminde başlayan annelik işlevinin doğumdan sonra daha yıllar boyu bire bir ve yoğun ilişki içerisinde sürdürülmesi, sağlıklı zihinsel, duygusal ve sosyal gelişme açısından ciddi bir zorunluluk arzeder. Sevgi insanın bedensel ve sosyal bir varlık olarak sağlıklı bütünlüğünün korunmasının temel şartı olduğu kadar, toplumsal hayatın barış ve esenlik içinde devamının da temelini teşkil eder.
Fücur ve takva kutupları arasındaki gerilimle karakterize olan insan tabiatının dışa vurumu“ben” ve “başkası” arasındaki uzlaşmaz çatışmadır. Bu çatışmanın tamamen ortadan kalkması mümkün değilse de insanda mevcut başkasını sevme yeteneği ve adalet eğilimi doğrultusundaki çatışma dinamik bir dengeye kavuşur. Bu iç dengenin insan ilişkilerine yansıyan sonucu, kişiler arasında güvenli, üretken ilişkiler ve toplumsal barıştır.
İnsanın sahip olduğu içgüdülerin tümü yalnızca kendi varlığını sürdürmeye yönelikken sadece annelik içgüdüsü sevgi ve sevginin zorunlu sonuçları olan şefkat, özveri, sabır, cesaret, merhamet, sadakat,bağışlama, vefa gibi pek çok insani değerin kaynağı olarak değer ve erdem üreten tek içgüdüdür.
“BİLGİ ERDEMDİR, KİMSE BİLEREK KÖTÜLÜK YAPMAZ.”(Socrates)
Vahiyden kopuk ve insanın yaradılış gayesine zıt yönde gelişmiş bir kültürel hegemonya üzerimizdeki baskısını giderek artırıyor. Gücü ve iktidarı yücelten bu sistem her birimizi ya zalim ya da mazlum durumuna itiyor. Biz ise çocuklarımızın ne ezen ne de ezilen olmasını ne de onların bu sistemi geleceğe taşımasını istiyoruz. Bu ortamda çocuklarımızın eğitimi bizden daha fazla ve daha özel çaba istiyor.
Modernist dünya görüşünün vasfı insanın sınırsız isteklerini karşılamak uğruna aklı ve bilimi, doğaya ve insanlara hükmetme, onları dilediği yönde değiştirme, dönüştürme güç ve iradesi olarak öne çıkarmasıdır. Nitekim bu güç ve iradenin her türlü etik kaygıdan arındırılmış müdahaleleri doğada bozguna yol açmıştır. Bu tahribin göz önündeki boyutları da sömürü, soykırım, açlık ve onursuzluk olarak ödenen ağır bedellerdir.
İnsanoğlu artık doğaya değil kendi nefsine hükmetme becerisini geliştirmek, bencilce isteklerinin hudutlarını daraltmak suretiyle tatmin sınırlarına ulaşmayı öğrenmek zorundadır.
Bu bağlamda arınma ve nefsi arzulara karşı durmaya yönelik bir iç disiplin tesis edecek değer öğretisinden uzaklaştırılmış, günümüz eğitim anlayışının, temelden değiştirilmesi ve “dış dünyaya hakimiyet” yerine “iç dünyaya hakimiyet” mihveri etrafında şekillenecek yeni bir toplum inşası için en müsait başlangıç noktası çocuk eğitimidir.
Çocuğun çok yönlü gelişiminin desteklenmesi için bilimsel bilgiler, iletişim ve eğitim becerileri ve disiplin yöntemleri kazandırmak,
Nüfusun yarısını oluşturan kadınların,kişisel gelişimlerini tamamlamasına destek vermek,
Kadının yaşadığı çağın,kendi toplumunun sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik şartlarından, egemenlik mekanizmalarından haberdar etmek,
Tüm varlığıyla yaşamakta olduğu annelikte,doğru bilgi ve varlığa sahip olmamaktan kaynaklanan sıkıntılardan kurtulmasını sağlamak,
Kadına, toplum, tarih, kültür, psikoloji, din, siyaset, sanat,felsefe v.b. insanı ilgilendiren konularda entelektüel bir derinlik kazandırmak,
Sivil inisiyatif potansiyeli yaratılmasını sağlamak.
Bu eğitimle amaçlanan, aşkın, dünya ötesi bir hedef ve özlem yolunda ortaya konabilecek özveriyle yaşanan tüm ilişkilerde ve yetişen genç kuşağın yüreğinde sevgiye ve erdeme geniş yer veren bir eğitim pratiğini umutla devam ettirmenin önce kişisel dönüşüm çabasını sürdürmenin, kaybedilen değerleri geri getirmekte ilk adımı teşkil edeceğine ilişkin inancın benimsenmesi, yaygınlaşması ve hayata yansıtılması yolunda bir seferberlik hareketine kapı açmaktır.”