Mesnevi’de Az Konuşmanın Hikmeti

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

H. Nur ARTIRAN

Sabır ve suküt
Bildiğiniz üzere bir önceki sohbetlerimizde az yeme ve az uyumanın hikmetleri üzerinde durmuştuk. Bugün de bu sohbetlerimizin devamı ve tamamlayıcısı az konuşma üzerinde bir muhabbetimiz olacak inşallah.

 

Az konuşma da az yeme ve az uyuma kadar hayatımızın en önemli hasletlerinden biridir. Peygamber Efendimiz, her şeyde olduğu gibi az konuşmayla ilgili de ümmetini, dolayısıyla da tüm insanlık âlemini uyarmıştır. Bendeniz bu hâdis-i şeriflerden bir kaçını sizlere arz ederek sohbetimize başlamak istiyorum.
“Dili korumak imânın esasıdır. Kişi dilini korumadıkça imânın hakikatini de bulamaz”
“İnsanın selameti dilini tutmasındadır. Ya hayır söyle ya da sus”
“Dil, belki diğer uzuvlardan daha küçüktür ama yaptığı suç hepsinden çok daha büyüktür”
“Kim sükut ederse her türlü belâdan kurtulur”
“Dilin sükutu çok mümtaz bir hikmettir, fakat çok az kişiye bu hikmet nasip olur”

Peygamber Efendimizden bu hâdisleri işiten Hz. Ebubekir,  ağzının içinde her zaman bir taş saklayarak, böylece fazla ve boş konuşmaktan kendini korumaya çalışmıştır.

Mânevi büyüklerimiz; “insan dikenlikte çıplak ayakla yürürken ayağına nasıl dikkat ediyorsa, diline ondan daha çok dikkat etmeli” demişlerdir. Az konuşma veya konuşurken kullandığımız sözler niçin bu denli önemli, bunu da her zamanki gibi âyet, hâdis ve Mesnevi beyitleriyle hep birlikte anlamaya çalışacağız.

Az konuşma deyince sadece suskunluk, bir köşede sessiz sakin oturma aklımıza gelmemeli. Nice kişiler vardır dilleri konuşmaz ama suskunluklarında öyle bir konuşma vardır ki;  kulağımızı nasıl tıkayacağımızı bilemeyiz.
Bazı kişiler de vardır ki; uzun uzun konuşur, fakat bu konuşma insana öyle bir hûzûr ve güven verir ki; âh keşke biraz daha konuşsa da dinlesek diye dûa ederiz.

Hz. Mevlânâ bu durumu Mesnevi’de, cennet ile cehennemin kapısının açılmasına benzeterek şöyle der: clt.6.3482 “Sözü sırlar sarayının kapısı bil.  Güzel bir söz işitince düşün bakalım cennetin hangi kapısı açıldı.
Kötü bir ses mi geldi; bed bir söz mü işittin?  Dikkat et bakalım cehennemin hangi kapısı sana açıldı?”

Evet efendim, görüldüğü üzere söz, daha bu âlemde cennet veya cehennemin kapısını açan büyülü bir titreşim.

Fakat susmaktan gaye her şeyde olduğu gibi kişinin yerini ve haddini bilmesidir.
Çünkü susmak, bilinçsiz bir şekilde susup, bir köşede sessiz kalmak değil;  Yaşadığımız çeşitli olaylara karşı TEVVEKKÜL içinde sessiz kalmak veya bir ölçü ve edep içerisinde az ve öz konuşmaktır.
Cenâb-ı Allah; İsrâ sûresi 53, Furkân sûresi 63-72,  Kasâs sûresi 55,  Hucurât 11-12, Necm 32, Duhâ 10. Ayetlerdeki hitabıyla bizlere az ve öz konuşmanın adabını göstermiştir.
Bu âyetler yaşam içerisindeki çeşitli olaylar karşısında söz ve tavırlarımız hakkında bizlere yol gösteren, son derece önemli uyarcı âyetlerdir.

Bir Hâdis-i Kudsi’de şöyle buyrulur:  “Ey ademoğlu, kalbinde bir katılık, bedeninde bir hastalık ve rızkında bir eksiklik gördüğün zaman, bil ki boş şeyler konuştun.
Ey ademoğlu, çok konuşmakla hikmet ve inceliği nasıl arzu edersin. Sen hikmeti dilinin ve kalbinin sükutunda ara bul.” 

Demek ki sadece dilin sükutu yetmiyor, bir de kalbin sükutu söz konusu.

Az konuşmayı daha iyi anlayabilmek için, susmayı üçe ayırmakta fayda var.
1.Cenâb-ı Allah’ın ilâhi takdirine karşı susmak
2.Allah dostları, Peygamber varisi olan velilere, mürşitlerimize karşı suskun ve sessiz olmak
3.Avama; yâni cahil insanlara karşı susmak.

İlâhi takdire karşı susmak Hâdis-i Şerif’te arz edildiği gibi dil ile birlikte kalbin de susmasıdır ki, bu durumu Mesnevi’den kısaca arz etmek isterim.
Clt.3.452: “Yeryüzü Eyyub (a.s.) gibi gökyüzüne teslim olmuştur. Cenâb-ı Allah’a; ben senin esirinim ne dilersen üzerime onu yağdır deyip susup beklemektedir.
Ey insanoğlu, sende yeryüzünün bir parçasısın. Onun üzerinde yaşıyorsun. Sende Allah’ın buyruğuna kaza ve kaderine karşı gelme toprak gibi ol ve sus.  Sizi topraktan yarattık ( Taha: 55 ) âyetini duydun işittin. Bu âyeti biliyorsun. Demek ki Cenâb-ı Allah, senin de toprak olmanı istiyor. O zaman ilâhi takdire karşı gelme, sende toprak gibi sus ve sessiz ol.”

Muhammedî ahlâka sahip olmak için de ilâhi takdire karşı susabilmek için de SABIR birinci şart. Çünkü sabırsız bir insanın susmayı ve hoş görmeyi başarması mümkün değil.
clt.6.3979: “Peygamberin olan Hz. Mustafa’ya bak, sabır ona at oldu da onu göklerin en yücesine miraca çıkardı.”

Efendim sadece Peygamber Efendimizin değil, diğer peygamberlerin de hayatına baktığınızda hepsinin yaşam merkezinde sabrı görürsünüz.
Bildiğiniz üzere bir Hadis-i Şerif’te sabır ile imân eş değerde tutularak “sabrı olmayanın imânı da yoktur” diye buyrulmuştur.

Elbette sabır başlı başına büyük bir sohbet konusu fakat madem ki konumuz susmak; İlâhi takdire karşı susup sesiz olmak ise ancak sabırla oluyorsa birkaç cümlede olsa sabırdan bahsetmek gerek.
Mes. Clt.2.3147: Sabır sırat köprüsüdür cennet ise karşı tarafta. Mes. Clt.3. 213: Susup sabretmeden acılara katlanmadan hiç kimse bu âlemde kurtulmadı, kurtulamaz.

Yine başka bir Mesnevi beytinde: “Cenâb-ı Allah dileseydi dünya’yı ‘kün’ emriyle bir anda yaratabilirdi  fakat öyle yapmadı yavaş yavaş   altı günde yarattı. Bunun hikmeti kullarına sabrı öğretmek içindi” der. Yâni bizâtihi Cenâb-ı Allah sabırda kendisini kullarına örnek gösterdi.
Mesnevi clt 3. 2725 sayf.233 “Sabır ve sükût ilâhi rahmete sebep olur. Belirti ve şâhit arayışın aceleci davranışın sendeki hastalığın eseridir.
Ayetteki ‘susun’ emrini kabul et ki sevgiliden, susmanın karşılığında senin de canına ilâhi bir lütûf gelsin.”

Evet efendim susmayı daha iyi anlayabilmek için üçe ayırmıştık.
1.İlâhi takdire karşı susma
2.Mânevi büyüklerimize, mürşitlerimize karşı susma
3.Avam’a yâni cahil halka karşı susma

İlâhi Takdire karşı susmayı yani sabrı kısaca da olsa arzettik. Şimdi de Mânevi büyüklerimize karşı susmanın önemi üzerinde duracağız.
A’raf, 201 de; “Kuran okunduğu vakit onu dinleyin susun ki size rahmet edilsin” buyrulmaktadır. Efendim bu âyet elbette öncelikle umumidir. Kur’an okunurken zahiren takınacağımız edeple alâkalı olup herkesi ilgilendirir.
İkici olarak da; Peygamber varisi olan kamil insanların, mürşitlerin huzurunda veya söz ve sohbetlerinde bulunanlara bir işaret, bir uyarı var.

Hakk dostlarının yaptığı sohbet, Kur’an ayetlerinin dışında olmadığı gibi, bilâkis Kur’an’ı daha kolay anlamamıza yarayan bilgilerdir. O sohbetleri de Kur’an dinleme adabı içerisinde susarak sessizce dinlememiz gerekir. Cenab-ı Allah Araf suresinde Kur’an dinlemenin adabını bizlere öğretir. Hucurat ve Ahzab surelerinde ve Kur’an’ın muhtelif yerlerinde ise Peygamber Efendimize karşı konuşma adabımızı, hâl ve davranışlarımızın nasıl olması gerektiğini açıklamıştır.
Bu âyetler; Peygamber Efendimizin âli şahsında Peygamber varisi olan tüm Hakk dostları mürşitler için de geçerlidir.
Clt.1.1944: “Allah’ın nûrunu ister Allah’tan al, İster kamil insandan. Aşk şarabını da  ister küpten iç, istersen testiden. Hiç fark etmez.
Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz; Benim yüzümü görenler, beni görmüş olanları görenler, ne mutlu kişilerdir diye buyurdu.
Bir mumdan yakılan mumu gören, gerçektende asıl mumu görmüş olur.
Böylece o mum’un  nûru yüz mum’a nakledilse, o mumdan yüzlerce mum yakılsa, sonuncu mum’un aydınlığını gören bile asıl ilk mumu görmüş gibi olur. İstersen aradığın hidayet nûrunu, aşk nûrunu son yanan mumdan al, istersen bizzat ondan, can mumundan al, aralarında hiçbir fark yoktur.”

Görüldüğü üzere bizlerin kamil insanlara mürşitlere Kur’an hükmünce muamele edişi onlara edep ve saygıda kusur etmemeye çalışmamız tümüyle Peygamber varisi oldukları, nûrlarını ilk nûrdan alıp aynı nûru yansıttıkları için.

Allah dostları için söylenen bir söz vardır, ‘Allah adamları Allah değillerdir ama Allah’tan da ayrı değiller’ diye. Bu da aynı şeydir. Kâmil insanlar Peygamber değillerdir ama peygamberden de ayrı değillerdir.
Bu durumu açıklayan hepinizin bildiği Kudsi bir Hâdis vardır.

“Allah Teâla hazretleri şöyle ferman buyurdu: “Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Ben bir kulumu sevdim mi, artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum.” Efendim kısaca şöyle demek lâzım; bir damla su ummanda yok olunca artık ona bir damla su diyemezsin. O da umman oldu gitti.

Bendeniz birkaç Mesnevi beyitleriyle konuyu toparlamak istiyorum.
Mes.clt.6.1592 “Sevgililere, dostlara ulaşınca susarak otur. Haddini bil, hemen başköşeye geçip kurulma, alçak gönüllü ol!
Aklını başına al, Cuma namazına bak! Herkes camiye toplanmış, bir arada, bir düşüncede, fakat hepsi de susarak sessizce oturmakta.
Hayatta neyin varsa, hepsini al! Susmak tarafına çek götür, eğer sen de kamil bir insan olmak istiyorsan sus konuşma, sessiz ol gösterişten sakın!
Peygamber buyurdu ki; sen dostları sıkıntılar denizinde yol gösteren yıldızlar gibi bil.
Yüzünü yıldızlara dik bakarak yol ara. Söz söylemek görüşü bulandırır. Sus, söz söyleme. Sen konuştuğun zaman belki bir iki tane doğru düzgün  söz söyleyebilirsin. Fakat onları karışık bulanık hoş olmayan sözler de takip eder.
Ağzını açtın mı  söylediğin sözleri yakalayamazsın. Temiz doğru sözlerin arkasından kötü biçimsiz hiç söylenmemesi gereken sözlerde arkasından dökülür. O nedenle Hakk dostlarının yanında sus ve  sessizce otur dilini de gönlünü de  koru.”
Efendim hepinizin bildiği gibi; ‘Alimin yanında diline, Arifin yanında gönlüne sahip ol’ diye çok güzel bir söz vardır.
Mes. Clt.2.3014: Peygamber Efendimiz de: “Hakkı tanıyıp bilenin dili tutulur, konuşamaz, suskun olur” der.
Bizler Hakk dostlarını yeterince tanımadığımız, onların mânevi yüceliklerini bilmediğimiz için yanlarında edep ve erkâna dikkat etmeyiz.
Cahillere karşı susma konusunda da birkaç ibretli söz söyleyerek konumuzu sırlayalım.
Bir Kudsi Hâdiste; “İnciyi köpeklerin ağzına atmayınız ve cevherleri domuzların boynuna asmayınız” buyrulur.
O nedenle: Mânevi büyüklerimiz; “Bilmiyorum demek ilmin yarısıdır. Herkesin her sorusunu cevaplama. Yalanlanacak olan sözü halka söyleme, herkes her şeyi anlayamaz. Her bildiğini söyleyen kadar cahil insan olamaz” demişlerdir.
Hz. Ali Efendimiz: “Eğer ben Hz. Peygamber’den duyduğum sırları size söylersem siz Ali yalancıdır böyle şey olmaz derdiniz” buyurmuştur.
Hz. Mevlânâ Divan clt.3. 60: “Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz dur, sus, konuşma. Körlerin yanında göze ait sırlardan bahsetme”,  Mesnevi clt.4. 1490: “Cevap vermemek de cevaptır, ahmağa verilecek cevap sadece susmaktır, kızgın yağa su dökme sus sakin ol” gibi tavsiyelerle bize mesajlar vermişlerdir.

Önceki Yazı

İbrahim Suresi 24 Bağlamında Dini İlimlerin Temellendirilmesi

Sonraki Yazı

Sanatta Kur’an Mührü

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir