Nur H. ARTIRAN
Efendim bu gün Hakk yolunda yürümenin üç temel şartı üzerinde duracağız.
Mânevi büyüklerimiz bu çok önemli hasletleri şöyle sıralamışlardır:
KILLETÜ TAAM, KILLETÜ MENAM VE KILLETÜ KELAM…
Yâni az yemek, az uyumak ve az konuşmak..
İnsan olmanın, insanca yaşamanın temel kuralı olan bu üç kaideyi, Kur’an âyetleri, Hadis-i şerifler ve Mesnevi beyitleriyle hep birlikte anlamaya çalışacağız inşallah.
Dinlerde, tarikatlarda, mezhep ve meşreplerde, çeşitli farklılıkların olması gayet tabiidir. Fakat hepsinin birleştiği ortak bir nokta vardır ki oda: “Az yemek, az uyumak, az konuşmak”tır. Bütün Peygamberler bu üç sihirli kelime üzerinde hassasiyetle durarak ümmetlerini uyarmışlardır.
Peygamber Efendimiz; ‘Az yiyerek maddi mânevi hastalıklarınızı tedavi ediniz. Az yiyiniz sıhhat bulunuz’ derken, Hz. İsa, ümmetine; ‘Karnınız aç olsun ki; kalbinizde Rabbinizi göresiniz’ diye buyurmuştur.
Hz. Davud; o güzel sesini açlıkta bulduğunu söylemiştir. Çünkü içi boşalmayan bir kişiden hoş sesler çıkmaz.
Hz. Musâ; Kelimullah olmayı açlıkta bulmuştur. Çünkü karnı toprakla dolu olanın Hakk ile yakınlığı olamaz.
Mânevi büyüklerimiz şöyle der: ‘Kalbi üç şey karartarak hikmet yolunu kapatır. Oda çok yeme, çok uyuma, çok konuşmadır. Üç gün aç kaldı diye dertlenen kişiden ârif bir insan olmaz. O cahil ve haddini bilmez adamın tekidir. Cenâb-ı Allah bir kuluna yardım ve ikramda bulunursa ona az yemeyi, az konuşmayı, az uyumayı nasip eder.’
Gerçektende bu üç kelime insan olmanın, tasavvuf yolunda yürümenin değişmez kuralıdır. İnsan; rûh, nefs ve akıldan müteşekkil topraktan yaratılmış bir varlıktır. Akıl yoluyla nefsimiz ve rûhumuzu dengede tutmak zorundayız.
Beden topraktan yaratıldığı için meyli hep toprağa doğrudur. Fakat rûh olmayınca beden hiçbir işe yaramaz. Topraktan geldin haydi toprağa der bir çukur kazar içerisine atarlar. Bedeni sevimli ve kutsal kılan rûhtur.
Hz. Mevlânâ ‘beden bu dünya’ya aittir rûh ise öteki âlemden gelmiş bu âlemde gariptir gariplere sahip çıkmak Kur’an emridir o nedenle rûhuna sahip çık’ diye buyurmuştur.
Rûhumuza sahip çıkmanın birinci şartı az yemektir. Az yemek, az uyumaya, az uyumak az konuşmaya, az konuşma da dinlemeye vesile olur. Malûm rûhumuzu beslemenin diğer bir şartı da dinlemektir. Bunlar bir birine bağlıdır. Nefs karşısında güçlü bir rûh’a sahip olmak için az yemek değişmez kuraldır.
Hz. Mevlânâ: Mes.clt.1.265. “Sen bedenini yağlı ballı yemeklerle besledikçe, asıl varlığın olan, seni diri tutan rûhunu asla güçlü bulamazsın” derken başka bir Mesnevi beytinde ise: “Sen; Cenâb-ı Hakk’tan ilâhi aşk iste, rûhunu besleyecek gıda iste. Ekmek isteme. Ekmek bu bedenimizin gıdasıdır. Hayvani rûhumuzu, nefsimizi besler. İlahi aşk ise CAN rızkıdır RÛHUMUZU besler. Allah’tan ten rızkı istemektense Rûhumuzu besleyecek Can rızkı istemek elbette çok daha hayırlıdır” buyurmuştur.
Hz. Mevlânâ; Mesnevi, Divân-ı Kebir ve Rubailerinde az yemekle alâkalı birçok beyit dile getirmiştir. Bunları sizlere arz etmeden evvel öncelikle konumuzla alâkalı Peygamber Efendimizin yedi hâdis-i şerifini arz etmek istiyorum.
1. Bir hâdis-i kûdside Peygamber Efendimiz Cenâb-ı Hakk’ın dilinden şöyle buyurmuştur: “Ey ademoğlu! Ben şeref ve yüksekliği itâat etmeye verdim.
İnsanlar ise onu sultanların kapısında arıyorlar, nasıl bulacaklar?
İlmi açlık içinde takdir ettim, halbuki insanlar onu çok yemekte arıyorlar ilmi nasıl bulacaklar?
Gönül parlaklığını gece uykusuzluğuna verdim. İnsanlar onu derin uykularda arıyorlar. Gaflet ile uyurken gönül parlaklığını nasıl bulacaklar?
Ey âdemoğlu! İlim ve âmeli tok karınla, gönül parlaklığını derin uykuyla, hikmet ve inceliği çok konuşmayla, ülfet ve dostluğu insanlarla iç içe bulunmakla, nihayet benim sevgimi dünya sevgisiyle dolmuş olarak nasıl isteyebilirisin? Bütün bu güzel hasletleri nasıl bulabilirsin.
Öyle ise: ilim ve âmeli açlıkta, gönül parlaklığını gece uykusuzluğunda, hikmet ve inceliği sükûtta, dostluğu, bana kavuşmayı ise uzlette bulabilirsin.”
2. “İnsanoğlu kendi karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Oysa insanın bedenini güçlendirip olgunlaştırması için sadece üç beş lokma yemesi yeterlidir.”
3. “Eğer kim yemek şehvetine tutulur karnını doldurmak istese hiç değilse üçte birini yemekle, üçte birini içecekle, üçte birini de boş bıraksın.”
4. “Şeytan insanın damarlarında kan gibi dolaşır. O yolları açlık ve susuzlukla tıkamak sadece Allah dostlarına mahsustur.”
5. “Allah bir kulunu severse onu bol ve ucuz yemek bulunan yerlerde bile aç ve susuz bırakır.”
6. “Karnı aç, gönlü kânaatkâr, kalbi zikirde olanın, Allah dostu olduğu çok açık bir şekilde ortadadır.”
7. “Nefsinizi aç bırakın ki kalbinize irfan nuru doğsun.”
Dikkat edilirse, Hazreti İsa’da bu son hâdis-i şerifle aynı şeyi söyleyerek ‘az yiyiniz ki kalbinizde Rabbinizi göresiniz’ diye buyurmuştu.
Fakat bu aç kalmayı veya az yemeyi de doğru düzgün anlamamız lâzım. Az yemeyle veya aç kalmayla ilim, irfan, aşk, muhabbet sahibi olunsaydı diyetisyenlere gidip rejim yapanların hepsi evliyâ olurdu.
Maksat aç kalmak veya DİYET yapmak değil! RİYÂZET yapmaktır.
Her hangi bir diyetisyenin reçetesiyle, Peygamber Efendimizin bu mübarek sözlerini birbirinden ayrı tutmak gerekir.
Diyet yapan kişi de riyâzet yapan kişi de günde bir kase çorba içer. Görünüşte ikisi de aynıdır. Fakat biri dışını, diğeri içini güzelleştirmek için günde bir kâse çorba içer. Ameller niyetlere göredir. O nedenle o bir kâse çorba birinin dışını güzelleştirirken ötekinin hem dışını hem içini güzelleştirir.
Sabah kalkar suyun altına girersiniz adı duş olur. Niyet ettim gusül abdestine dersiniz aynı duş abdest olur.
Sabahtan akşama kadar bir şey yemezsiniz adı aç kalma olur. Niyet ettim oruç tutmaya dersiniz oruç olur, ibâdet olur.
Eğilip kalkarsınız spor olur, niyet ettim namaza dersiniz, Mirâc olur.
Cenâb-ı Allah yaptığımız işleri dış yüzüne göre değil O işteki niyete göre değerlendirir.Hz. Mevlânâ Allah rızası için yapmadığın bir iş sadece bir hiçten ibârettir diyor.Aç kalmayı, şükür, fikir ve zikirle birleştirdiğimizde mânevi olarak amacımıza ulaşırız. Sadece kuru kuru aç susuz kalmakla ilim, irfan, aşk, muhabbet sahibi olunmaz.
Zikir: Malûm Hakk’ı anmak, mesela en azından lokmayı ağzımıza götürürken Bismillahirrahmanirrahim demektir.
Fikir: Yemeğimizi yerken birkaç saniye de olsa tefekkür etmektir.Bakınız ne diyor Hz. Mevlâna: Mes. Clt.2. 3078. “Yarattığı şeylerde Allah’ın sıfatlarını görmeden, tefekkür etmeden, ekmek yiyecek olsam lokmalar boğazımda kalır yutamam o bir lokma ekmeği.
Onun yarattığı güzellikleri seyretmeden, onun gülünü gül bahçesini görmeden yediğimiz lokmalar nasıl olur da içimize siner?
Öküz ve eşek gibi onlardan başka kim Allah’a kavuşma ümidi olmadan bir an bile olsa bu ekmeği yer bu suyu içer.
Onlar hayvan gibidirler hatta hayvandan da aşağıdırlar. Pis murdar kokmuş kişilerdir. Düşünceleri körleşmiştir. Akılları bunamıştır. Ömürleri tükenmiştir. İnsan olarak hiçbir şeyleri kalmamıştır.”
Görüldüğü üzere Hz. Mevlânâ zikir, fikir ve şükürsüz ancak hayvanlar lokma yer diye buyuruyor. Eskiler yemekte konuşmayı ayıp sayarlardı. Çoğu insan yemekte konuşmazdı ama bunu niye yaptıklarını da bilmezdi. Maksat; gelişi güzel boş laf konuşmak yerine, yemeği tefekkür içinde yemektir.
Zaten tefekkür ile yemek yiyen insan istese de gereğinden fazla yiyip içemez. Zamanımızda tüm toplantılar bir yemek eşliğine yapılıyor. Yoğun bir muhabbet içerisinde ne yediğinizin ne kadar yediğinizin farkına bile varmıyorsunuz.
Yemekteki Şükür’e gelince;
buda kişinin ilmine, irfanına, aşk-u muhabbetine göre değişir. Kimisi bulup yediği için; Kimisi da aç kaldığı için şükreder.
Derler ki; Şakiki Belhi Hazretleri bir gün İbrahim Ethem Hazretlerine “şükür hakkında ne dersiniz” diye sorunca, İbrahim Ethem Hazretleri de “Bulduğumuz zaman Allah’a şükrederiz. Bulamadığımız zaman da sabrederiz” der. Şakiki Belhi Hazretleri ise “sizin bu yaptığınızı Horasanın köpekleri de yapıyor. Onlarda buldukları zaman yiyip, bulmadıkları zaman sabredip bekliyorlar” der.Bu cevaba şaşıran İbrahim Ethem Hazretleri “peki siz ne yaparsınız” diye sorunca, Hazret “bulunca elde olanı dağıtırız, bulmayınca da şükrederiz” der. Bu da iki ayrı şükür anlayışı.
Diyet için aç kalmayla Riyazet için az kalma arasındaki farka en güzel örnek yine Bayezid-i Bestami Hazretleridir.
Mes. Clt.3.1694 Bayezid-i Bestami hz. Namaz kılmak hususunda kendisinde bir isteksizlik hissedince boğaz derdinden, fazla yemek içmekten kaçındı.
O çok akıllı, çok ârif veli, namaza karşı duyduğu isteksizliğin sebebini düşündü tefekkür etti bunun sebebini çok su içmekte buldu.
Madem ki çok su içmek beni namazdan alıkoyuyor, bende namaz karşı bir isteksizlik yaratıyor o halde ben de bir sene su içmeyeyim diye ahdetti ve öyle de yaptı. Onun bu iyi niyetine karşılık Allah da ona sabır ve tahammül ihsan etti.
Onun bu önemsiz olan gayreti çabası sadece Allah için, maneviyatı içindi. O yüzden de mânevi sultan oldu, ariflere kutup kesildi.
Görüldüğü üzere son beyitte “Onun bu önemsiz olan gayreti sadece Allah için, maneviyatı içindi o yüzden de mânevi sultan oldu, ariflere kutup kesildi” deniyor. Yaptığımız işin içimizde bir mânevi boyutu varsa ve bu konuda da gerçekten samimi isek, ondan mânevi olarak faydalanırız. Yoksa niyetimiz ne ise karşılığı da ona göre gelir.
Tekrar Mesnevi beyitleriyle devam ediyoruz:
Mes.clt.4.3608- clt. 3.2260.clt.2.2592.Clt.1.2871 cilt.1 .305 clt.3.43 nolu beyitler.
Mes.clt.4.3608 “Sen bu dünya’ya sadece mezardaki kurtlara yem olacak bedenini beslemek için gelmedin.”
Mes.clt. 3.2260 “Gerçek insan olmak için mal, mevki, yemek, içmek gibi şeylerin üzerine çok düşme ki, onların kölesi olmayasın!”
Mes.clt.2.2592 “Bedenini beslemek, onun ihtiyaçlarını gidermek için bir sanat öğrendin bir işin gücün var. Peki Rûhunu beslemek için ne yaptın?
Onu beslemek için de din sanatını öğren!”
Mes.Clt.1.2871 “Senin haberin yok düşünce kanadın çamura bulaşmış ağırlaşmış. Çünkü sen çamur yiyorsun, çamur sana ekmek olmuş.
Çünkü senin yediğin ekmek ile etin aslı mayası topraktır çamurdur. Bunları az ye de çamur gibi yeryüzüne yapışıp kalma, Peygamberin gibi mirâc et!”
Yemenin ve içmenin ölçüsü nedir?
Araf sûresi 31 âyette Cenâb-ı Allah rahmetiyle kullarına yemek yemenin adabını öğreterek; “Yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” diye buyurmuştur. Bu âyeti tasavvuf büyüklerimizden Necmedin-i Kübra Hz. şöyle açıklamıştır: “Bu yolun yolcusu günde bir defa yemek yer. Normal kimseler ise: Onların sabah akşam rızıkları vardır (Meryem 62) ayetine uygun olarak günde iki defa yer. Günde üç defa yemek ise israf sınırları içerisine girer.” (Tasavvufi hayat sayfa 51 )
Niçin israftır günde üç öğün yemek?
Buna da Hz. Mevlânâ’nın beyitleriyle cevap verelim.
Divân-ı Kebir clt 2: 640 “Aşırı derecede yemeyi içmeyi bırak, uyuyup rahat etmeyi azalt, ey ilâhi inciyi gübre içine düşürmüş zavallı! Şu canı cansız bırakma! Bedenindeki canı bilmezlikten gelip hayvanlar gibi cansız yaşama! ALLAH’ın verdiği şu nûr gibi ekmeği bedeninde gübre haline sokma!”
Divân-ı Kebir clt.1.320. “Tatlı yemekler, yağlı yemekler, hoşa giderler, sofralarda hoş görünürler. Fakat onlar fazla değil bir gece senin içinde kalınca iğrenç pislik şekline dönerler.”
Efendim elbette bedenimizin günde yüz gram ekmeğe ihtiyacı varsa biz kalkar beş yüz gram ekmek yersek bu israf olur. İsraf ille de götürüp çöpe atmak değil ki! Vücudumuzun ihtiyacının dışında yediğimiz yemekler tuvalet yoluyla bir şekilde israf olmuyor mu?
Mes.clt.5.2475 “Varlığının yarısı misk yarısı da iğrenç pisliktir. Aklını başına al da beden içerisinde pisliğini artırma!”
Az yemenin maddi ve manevi faydaları nelerdir?
Peygamber Efendimiz: “Karnı iyice acıkmadan, tok olarak yemek içmek hem haramdır Hem de insanda çeşitli hastalıklar yapar. Yemekte aç gözlülük yapan, çok yiyen katı kalpli, hikmetten nasipsiz, Cenâb-ı Hakk’ı da unutan kişi olur” derken; Hz. Mevlânâ’da; Mes. cilt.1 305 Clt.1.2910. clt.4.3011. clt.5.2829 Rubailer clt.4.1142. beyitlerde şöyle buyurmuştur:
Mesnevi cilt.1.305 “Dünyevi duyguların sağlığı ten binasının yiyecek ve içeceklerle onarılmasına bağlıdır. Halbuki manevi duygularımızın sağlık ve sıhhati; az yemeye, az içmeye, az uyumaya dayanmaktadır.”
Mes.clt.4.3011 “Hastalık da, sağlıklı ve güçlü olmak da yediğimiz gıdalardan meydana gelir.”
Mes. Clt.1.2910 “Perhiz etmek ilaçların başıdır. Kaşınmak uyuzluğu artırır. Perhiz gerçekten ilaçların başıdır. Perhiz et de canındaki, bedenindeki gücü, kuvveti, sağlık ve sıhhati seyret.”
Rubailer clt.4.1142. “Az yersen akıllı uyanık bir kişi olursun. Çok yersen aptallaşır hantallaşır işten güçten olursun. Senin midene düşkün oluşun oburluğundandır. Az yersen midene düşkünlüğün azalır.”
Divân-ı Kebir clt.3. 1124 “Gözüne perde çekilen lokmadan çok yeme, yoksa gidecek yere gidemezsin, evini kaybedersin.
Sen yaşamayı yediğin lokmalara bağlı sanırsın. Fakat çok yediğin lokma, can gözüne kıl, baş gözüne perde kesilir.”
Mes.clt.5.2829 “Eğer açlık olmasaydı mideyi tıka basa doldurmaktan, mide ekşimesinden sende yüzlerce hastalık baş gösterir.
Açlık zahmeti; hem güzellik, hem hafiflik, hem de ibâdet, amel bakımından çeşitli hastalıklardan elbette daha iyidir.
Açlık zahmeti öbür zahmetlerden çok daha temizdir, bilhassa açlıkta yüzlerce fayda, yüzlerce hüner, yüzlerce deva gizlidir.
Şunu iyi bil ki; açlık, ilâçların pâdişahıdır. Açlığı canla başla benimse onu hor hakir işe yaramaz olarak görme. Bütün hastalıklar açlıkla iyileşir. Fakat şunu da kabul etmek lazım ki; açlık denilen ilâhi rahmet herkese nasip olmaz. Herkes onu elde edemez. Bu açlık öyle ilâhi bir lütuftur ki herkes onu elde edemez. Ancak Allah’ın has kulları ondan nasiplenirler. Açlığa her ahmak dilenci lâyık olamaz. Nasılsa ot eksik değil O ahmakların önüne koy otu yesin dursun.”
Efendim açıkça görüldüğü gibi tüm dertlerin başı çok yemek, devası da az yemektir.
Tasavvufi olarak maddi mânevi sağlığın başı kabul edilen az yeme ilmi olarak da kabul görmüştür. Zaten maddeyle mâna ilmi bir bütündür örtüşmeyen bir taraf varsa mutlak bir yanlış anlaşılma var demektir.
1940 yılında “insan” adlı eseriyle Nobel Tıp Ödülü alan Dr. Alexis Carrel, oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu bildirmektedir.
İnsan anatomisini maddi mânevi en iyi bilenlerden olan büyük İslâm âlimi Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri de çok meşhur eseri Marifetnâmede bu konuya değinmiş uzun uzun az yemenin faydalarını, çok yemenin zararlarını anlatmıştır.
İzninizle Marifetnâmeden de çok kısa bir bölüm arz ederek konuyu toparlamak istiyorum.
1. Çok yemek, mideye düşkünlük, anlayışı kısırlaştırır. Mide dolgunluğu ilâhi hikmetleri gönülden siler.
2. Açlık az yemek tüm dertlerin devasıdır. Tüm ağrı ve sızıyı getiren tokluktur.
Az yemek vücuttaki hastalıkları azaltır. Çok yemek hastalıklara sebep olur.
Gece uyku ve rüya düzenini bozar.
3. Sürekli tok olmak, bir çok hastalıkları tahrik eder. İlâhi hikmetlere perde olur.
Cenâb-ı Allah bir kuluna ihsanda bulunursa; ona az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı nasip eder.
4. Az yemeyen insan fikir duruluğunu ve tefekkür zevkini bulamaz. Çok yemek insanın bedenine zarar, çok uyku ise insana keder ve huzursuzluk verir.
5. Az yiyenin kederi az, sağlığı uzun olur. Az yemekle hastalık ikisi bir arada bulunmaz. Çeşit çeşit yemeklerle nefsini besleyen kimse, sağlığını bozmak için hastalıklara davetiye çıkarıyor demektir.
6. Az yemek peygamberlerin yemeği Allah dostların makamıdır. Açlık ilim ve zeka keskinliği kazandırır. Tokluk ise cehâletin karanlığın sebebidir. Açlık her türlü hastalığı def eden çok güçlü bir silahtır. Karnını tıka basa dolduran hayvandan farksızdır.
7. Bedenin sağlığı az yemekte. Ruhun sağlığı az uyumaktadır. Aşırı yemek yiyen kişinin aklından tekrar ele geçirilmesi mümkün olmayan bir şeyler silinir gider. Tokluk çeşitli hastalığı, hastalık da keder ve elemi davet eder.
8. Bütün hastalıkların temelinde mutlak çok yemek vardır. Az yeme, açlık ise cümle hastalıkların devasıdır.
9. Çeşitli vehimlerin, kuruntu ve vesveselerin hattâ mahlûkatın azgın nefislerinin yakıcı ateşini ancak açlık söndürür. Nefsi aç olanın vesveseleri gider. Deli bile aç kalırsa akıllanır.
10. Açlık ibret tarlası, hikmet kaynağıdır. Açlık yüksek anlayış ve derin sezişin ruhu, aşk kapısının anahtarı, irfan nurunun feneri ve hakikat yolunun rehberidir.
11. Nefs yoksul bir hastadır. Onun acil şifası açlıktır.
12. Açlığın, az yemenin gönüle kazandırmayacağı ilim yoktur. Açlık, az yeme, Allah dostlarının kılavuzu olmuştur. Kim az yemeyi başarır karnı aç olursa onun gönlü iki cihanı da geçip Mevlâ’ya ulaşır.
Az yemeyi nasıl başarabiliriz?
Çok yemenin bedenimize ve rûhumuza verdiği zararları düşünmek,
Hazırlanmış yemeklerden en önce en sevdiğimizi yemek,
Tek çeşit hafif yağlı bir yemekle yetinmek,
Yemeğe düşkün olup çok yiyen kişilerle birlikte yemek yememek,
Az yiyerek her gün belli ölçüde yemeği azaltmak. {jcomments on}