İmam Gazali ve Hizmetleri

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Prof. Dr. Recep Şentürk

 

Prof. Dr.Tayfun Amman hocamızın deyimiyle, zihin yapımızı oluşturması gereken beslenme kaynaklarımızı sacayağına benzetecek olursak, bu olmazsa olmaz ayaklardan birini İmam Gazali oluşturur. İslam Düşünce Tarihinde ve tecrübesinde çok önemli bir yer tutan İmam Gazali’nin tesiri günümüze kadar devam etmiştir. Çağımızda yaşanan çeşitli sancıların dindirilmesi için klasik alimlerimiz içerisinde acilen yeniden keşfedilmesi gereken bir isimdir.

 

Önemi ve değeri; günün bütüncül değil parçacı bakış açısının ürünü olan tek alanda ihtisaslaşma mantığının aksine bir değil fıkıh, felsefe, mantık, kelam, tasavvuf gibi bir çok alanda tesir göstermiş ve otorite kabul edilmiş bir müceddid olmasındandır.

Bugüne kadar etkileri tüm İslam dünyasında devam eden ve Hüccetül İslam gibi haklı bir şöhretin sahibi olan İmam Gazali’yi, ifrat ve tefritten uzak bir şekilde anlamak üzere yaptığımız bu çalışmada ve okumalarımızda rehberliğimizi Fatih Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Şentürk hoca yapmıştır.

İmam Gazali’yi tanımak üzere Recep Şentürk hocamızla yaptığımız ilk programımızın özeti aşağıda istifadelerinize sunulmuştur:

 

Bir düşünürün düşüncelerini anlayabilmek için nerelerde yaşadığı neler yaptığı ve neleri dert edindiğini bilmek, o kişiye dair sağlıklı bir tasavvurun oluşması açısından önemlidir.
İmam Gazali İran’ın Tus şehrinde dünyaya gelmiş gençlik çağına kadar Cürcan’da Nişabur’da İslami İlimler üzerine tahsil yapmış ve yüksek mevkilerde görevlerde bulunmuş bir alimdir.
İmam Gazali, kendisini takip edenleri sadece ilme değil Allah’a ulaştırması bakımından da rabbani bir alim olarak anılmaktadır. Onun amacı, İslam Medeniyeti için çok önemli bir ameliye olan hikmet-i ameli yani pratik felsefeyi ortaya koymaktı. Bu vesileyle madde ve ruhun, zahirle batının birlikte mezcedilmesini yeniden öğretmiştir.
Gazali; eğitim sisteminde, kelamda, felsefede, mantıkta, tasavvufta, fıkıhta ve usulü fıkıhta yenilikler getirerek bu alanlarda müceddit olma vasfı kazanmıştır.
Nizamiye medresesini kurması eğitim alanında yaptığı önemli bir yeniliktir. İslama muhalif bir takım hareketlerin ve düşüncelerin etkinliğini kırmak için verdiği mücadelelerin içerisinde yer alan bu hizmet, kendinden sonra gelenlerin de benimseyerek, doğru bularak ve yerine daha iyisini koymalarına gerek kalmadan uyguladıkları bir sistemdir.
Gazali eğitimde her hoca tarafından uygulanabilecek bir sistem oluşturmuş, bir talebenin icazet almadan önce okuması gereken kitapları belirlemiş ve bir müfredat ortaya koymuştur.  Günümüze kadar bu model “Geleneksel İslami Eğitim Modeli” olarak kullanılmıştır.
İmam-ı Gazali’nin kurumsal alanda yaptığı bir yenilik olan Nizamiye Medresesi, Batınilikle mücadelede önemli fonksiyon icra etmiştir. Şöyle ki; o yıllarda Şiiliğin daha etkin olduğu Mısır’da, Memlüklüler idareyi yıkıp başa geçmişlerdi. Şii alimler yetiştirmek için –bugün adeta ehl-i sünnetin kalesi olan- Ezher’i kurmuşlar ve sonra yetiştirdikleri alimleri Şiiliğin yaygınlaşması için İslam dünyasına göndermişlerdi. Selçuklular da buna karşılık olarak Nizamiye Medresesi kurmuşlar ve Şiiliğin etkin olmasının önüne geçmişlerdi.
Kurumsal anlamdaki bu yenilik dışında, İslam düşüncesinde önemli bir yeri olan Gazali, Batınilik, Şia, Mutezile gibi mezheplere ve Yunan Felsefesinin etkilerine karşı mücadele vermiş, eserler ortaya koymuş, yenilikler getirmiştir. Getirdiği yenilikler ve bunların dönüm noktası olması hasebiyle Gazali’den önce İslam Düşünce Tarihini oluşturanlara “mütekaddimin” sonrakilere de “müteahhirin” denilmiştir.
Gazali, kendi dönemindeki her olayı ciddiye almış, ilgilenmiş, dert etmiş ve rayından çıkarılmaya çalışılan İslam düşünce geleneğini rayına oturtmuş bir alimdir.
Felsefede yaptığı en önemli iş; felsefe üzerine kritik yaparak Yunan felsefesinde İslamın temel ilkelerine uygun olmayanları -diğer medeniyetlerle ilişki kurarken asimile olmamak için- uygun olanlardan ayırıp reddetmek ve bazı sınırlar çizmek olmuştur.
Başka medeniyetlerle ilişki içerisine girerken Müslümanların o medeniyetlerden neleri alacağı neleri reddedeceği ve bunu belirlerken hangi kurallara göre hareket edeceği sorusu her zaman önemli bir soru olmuştur. İslam Medeniyetinin İran, Roma, Yunan Medeniyeti gibi kadim ve etkili olan medeniyetlerin doğduğu coğrafya üzerinde yer bulması sebebiyle, o dönemde de etkileşim kaçınılmaz olmuştur. Fakat yutulma tehlikesi de ihtimal dahilinde değerlendirilmeli ona göre strateji belirlenmelidir. Mesela Hıristiyanlık, Yunan felsefesi ve Yahudilik arasında yok olup gitmiş, özünü kaybetmiştir. İslam medeniyeti de aynı akibeti paylaşabilirdi. Bunu önlemek için tarihte bir takım stratejiler geliştirmek gerekmiştir. Yunan felsefesi tercüme edilirken mitolojinin dışarıda tutulması bu anlamda bir önlem olmuştur.
Gazali kritik noktasında daha titiz ve ikna edici bir yaklaşım geliştirmiş ve demiştir ki; “filozoflar akılla ve beş duyuyla bilgi edinen insanlardır. Akıl ve beş duyuyla fizik dünya hakkında bilgi edinilebilir. Biz filozofların fizik dünyayla alakalı söylediklerini teste tabi tutar ve ondan sonra kabul veya reddederiz. Metafizikle alakalı olarak söylediklerini kesin doğrular olarak kabul etmeyiz. Çünkü bu konuda bilgi kaynağı akıl değil vahiydir. Akıl bize ulaşan bu bilgileri anlamada bir araçtır. Bilginin çeşitliliği sebebiyle bilgiye ulaşma yolları da çeşitlidir.”
Gazali filozofların yaklaşımlarına alternatif olarak Müslümanların “Hakikat” anlayışlarına açıklık getirmiştir. Buna göre, varlık, bilgi ve metot anlayışına dikkat çekmiş ve demiştir ki; “İslam, Allah ve gayb aleminin de içinde olduğu bir varlık anlayışını öngörür. Bilgiye ulaşmada ise akıl ve deneyden öte vahye de yer verir. Yöntem anlayışı içerisinde ise zahir ve batın bilgiye ulaşmada her biri için ayrı bir yöntem uygulamayı benimser. Ben bunu çok katmanlı varlık, çok katmanlı bilgi ve çok katmanlı yöntem anlayışı olarak ifade ederim. Fakat pozitivist anlayış indirgemeci olduğu için çok katmanlılık anlayışı ve yaklaşımı içerisinde değildir.
Kelamda çok konuşulmayan konulara açıklık getirmiştir. Bunlardan bir tanesi Müteşabih ayetler üzerinde te’vil yaparak açıklamalar getirmesidir. Bu konuda Mütekaddimin olarak adlandırılan Gazali’den önceki selefi alimler, “Ayetlerde ve hadislerde geçen Allah’ın eli, kürsüsü gibi ifadeleri olduğu gibi kabul eder ve mahiyetini bilemediğimiz için üzerinde yorum yapmayız” derlerken Gazali burada te’vil yaparak “Allah’ın eli yoktur, o kudretini ifade eder” diyerek diğer ayetler ve hadisler ışığında yoruma gitmiştir. Seleften ayrılarak te’vil etme yolunu Hurufiliğe, Batıniliğe yani sapkın yorumlara fırsat vermemek için seçmiştir. Gazali’den sonraki alimler –müteahhirin- de bu yaklaşımı benimseyerek tefsir yapmışlardır.
Mantık ilmini İslami ilimler içerisine dahil etmesi de Gazali’nin bir başka yeniliğidir. Gazali’den önceki Müslüman alimler, felsefenin bir parçası olarak gördükleri için mantık ilmini reddetmişlerdir. Fakat Gazali akla uygun hatta faydalı bir ilim olduğunu ortaya koymuş ve fıkıhta kullanılan bir ilim haline getirmiştir. Hatta mantık ilmi tahsili, icazet almanın bir gereği olmuştur. Böylece diğer dallarda olduğu gibi hem mantıkta hem de fıkıhta bir müceddit olduğunu ortaya koymuştur.
Tasavvufta da bir müceddit olan Gazali, tasavvufu bid’atlerden arındırma çabası içerisinde olmuştur. Batınilerle mücadelesi bu bağlamda önemlidir. Bu vesileyle şeriate uygun tasavvuf anlayışını ihya etmiştir. Farzların, vaciplerin, sünnetin önemi, bid’atlerden kaçınmanın gerekliliği üzerinde çok durmuştur. Şeriate uygun tasavvuf çizgisini, tasavvufta hiçbir şeyin şeriatin kuralıyla çelişemeyeceği kuralını koyarak benimsetmiştir.
“İhya-u Ulumid’din” kitabının anlamı “dini ilimlerin ihyası”dır.  Burada hem ameli hem de manevi alanı yani zahirle batını bir arada ele alarak bölünmüşlüğün önüne geçmek istemiştir.  
Ehli sünnet çizgisinin takipçisi olan Gazali’yi Şia sevmez. Çünkü Şia’nın önünü kesmiş, kitaplarında Şia’nın tutarsızlıklarını ortaya koymuştur.
Batılılar da Yunan felsefesinin hakimiyetinden Müslümanları koruduğu için sevmezler. İslam dünyasındaki Batıcılar ise; “Gazali İslam dünyasında felsefeyi öldürdü, İslam dünyasının gelişmesinin de önüne geçti ” derler. Halbuki Yunan felsefesi gelişmeyi sağlayan bir unsur olsaydı Avrupa gelişirdi. Avrupa ancak Aristo ve eflatunun etkisinden kurtulduktan sonra gelişmeye başlamıştır.
Tasavvufu anlattığı için Vehhabiler de sevmezler ve bid’atçi olarak görürler. Halbuki gerçek bid’atçiler tasavvufu dışlayanlardır. Çünkü Hz. Peygamber’in hayatına baktığımız zaman, mütevazılığıyla, gece ibadetiyle, zühdüyle v.s. hayatının her aşamasında tasavvufu görmek mümkündür. Gazalinin anladığı ve anlattığı tasavvuf sünnetten ibarettir.
Eleştirilerden birisi de Gazali’nin eserlerini kaleme alırken, özellikle İhya-u Ulumid’din’de zaman zaman zayıf hadis kullanmasıdır. İslam alimleri zayıf hadislerin (terhib ve terğib) vaaz ve nasihatte iyiliğe teşvik amacıyla kullanılabileceğini, ama hüküm bina edilmesi durumunda kullanılamayacağını söylerler.
Gazali’nin Türkiye’de ve dünyada itibarı büyüktür. Çok sevilen ve okunan bir alimdir. Belki de İhya-u Ulumid’din için en fazla tercüme edilen ve satılan kitap diyebiliriz. Osmanlı uleması Gazali’nin dikkat çektiği o çok katmanlı zihniyet anlayışını benimsemiştir. Osmanlı uleması içinde en fazla etki bırakmış kişi olarak da Gazali söylenebilir.
Akla ve vahye gerektiği yerde gerektiği kadar yer vermeye, fiziği ve metafiziği dengeli bir şekilde dikkate almaya önem vermiştir. Sistemini her bir ilmi yerli yerine koyarak ve aralarında dengeli ilişki kurarak geliştirmiştir.
Gazali’yi diğer filozoflardan ayıran özelliklerden birisi onun rabbani bir alim olmasıdır. O, bilgiyi bilgi için değil sahih İslamı yaşamak, daha iyi bir Müslüman olmak için öğrenen ve öğreten bir alimdir.

 

Not: Programın özeti, deşifre üzerinden yapılmıştır.

Hazırlayan: Dilek Karataş

 

 

Önceki Yazı

Ayla Kerimoğlu’nun Açılış Konuşması

Sonraki Yazı

Minhacul Abidin –Abidler Yolu

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir