Hazar Bülent Ecevit Üniversitesi’nde

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Kadına Yönelik Şiddetin Aileye Etkileri

10 Mart 2016

8 Mart Dünya Kadınlar günü dolayısıyla Bülent Ecevit Üniversitesinde düzenlenen etkinliğe davet edilen Dernek Başkanımız Ayla Kerimoğlu “Kadına Yönelik Şiddetin Aileye Etkileri “konulu bir sunum gerçekleştirdi.

Üniversite kampüsünde gerçekleşen programa Üniversite Rektörü Mahmut Özer’in eşleri Nebahat Özer, Rektör Yardımcısı, öğretim üyeleri ve pek çok kız-erkek öğrenci, katıldı.
Sunumuna kadına yönelik şiddetle ilgili yaptıkları faaliyetleri ve yapılan alan araştırmasının yöntemini anlatarak başladı.
Kerimoğlu, araştırmanın Hazar Derneği, İstanbul Şehir Üniversitesi ve ANAR Araştırma Şirketinin ortaklığında bilimsel kriterler göz önünde bulundurularak İstanbul’da 1000 kadınla yüz yüze anket tekniğiyle gerçekleştiğini ifade ettikten sonra araştırmasının ilgili bölümlerinden verileri paylaştı.
Buna göre kadınların şiddetin her türlü formundan haberdar olduğunu hatta son yıllarda şiddet olarak tanımlanmış olan “ısrarlı takibin” dahi bir şiddet çeşidi olarak görülmesinin kadınların konuya ilişkin bilinç düzeyini gösterdiğini söyledi.

Kadınlar Çoklu Şiddete Muhatap Oluyor

Yapılan araştırmada hayatı boyunca şiddet gören kadınların oranının % 44.2 olduğunu, şiddettin en fazla eşlerden (%68) geldiğini ancak annelerin % 25, kayınvalidelerin %13, görümcelerin %5,3 oranında şiddet uyguladığının tespit edildiğini, buna göre şiddetin güç ilişkisi içinde yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti.
Erkeğin eğitimli olması ve ekonomik refahın şiddeti kısmi olarak engellediğini vurguladıktan sonra, kadınların en fazla psikolojik şiddete (% 91) muhatap olduğunu söyledi. Hasar bırakılacak şekilde dövüldüğünü söyleyen kadın oranı % 32,1 iken tehdit edilme % 21,4, cinsel beraberliğe zorlanma % 13, aile ve yakınlarla görüşmenin engellenmesi % 12,8 olarak ortaya çıktı, dedi ve konuşmasına şöyle devam etti:Araştırma sonuçlarına göre en fazla şiddet uygulayan kocalar olmasına rağmen, sürekli şiddet uygulayan aile büyüklerinin % 29,2 ile ilk sırada yer alması ve kocaların oranının % 9,7 olarak daha alt sıralarda kalması dikkat çekici.
Şiddetin Nedenleri
Şiddetin nedenleri sorusuna verilen cevaplara göre ilk sırada %49,6 ile iletişim eksikliği yer aldı. Ardından gelen sorunlar %37,1ekonomik sorunlar, %17,7, kocanın ruhsal sorunları, % 17,1 alkol ve madde bağımlılığı olarak sıralandı.
Şiddetin şiddeti doğurduğu bu çalışma sonucunda da teyit edildi. Şiddet uygulanan kadınların % 63’ü bir şekilde karşılık verdiğini, %17’si alkol ve sigaraya yöneldiğini söyledi.
Şiddete uğrayan kadınların hayattan ve evliliğinden memnuniyeti beklendiği üzere diğer kadınlara göre düşük düzeyde olduğu gözlemlendi.
Şiddetin Kadınlar Üzerindeki Etkisi
Şiddetin mağdurlar üzerinde etkisinin de mercek altına alındığı araştırmada şiddetin en fazla psikolojik sorunlara neden olduğu  görüldü. %43 psikolojik sorunlara neden olduğu, %31,6 kadınların kendilik algılarının bozulduğu, % 24,8 kendisine şiddet uygulayanlardan nefret ettiği, % 14,6 şiddetin kendini bütün erkeklerden nefret etmeye yönelttiği şeklinde ifade edilmiştir.
Yapılan araştırmalar şiddet gören kadınlarda ilk şok/ hissizlik halinin ortaya çıktığını, ardından şiddettin tekrarlanma korkusu yaşandığı ve buna bağlı olarak mutsuzluk, öfke ve kendini suçlama durumuna geçildiğini göstermekte. Tüm bu duygulara eşlik eden çaresizlik hissinin gelişmesiyle intiharın bir çözüm olarak görülmesi de söz konusu.  Psikolojik bir sorun olan Travma Sonrası Stres Bozukluğu hayati risk taşıyan afetlerden sonra ortaya çıktığında %6 / % 8 oranında görülüyorken KSGM’nin 2009 verilerine göre, aile içi şiddete muhatap olan kadınlarda bu oranın % 64’e çıkması,   sürekli şiddete muhatap olan kadınlarda intihar girişiminin %12 olması şiddetin kadınları nasıl bir açmaza sürüklediğini göstermektedir.Şiddetle Mücadele Destek Mekanizmaları
Şiddete uğrayan kadınların en önemli sorunlarından biri destek mekanizmaları ve hukuki süreçlerle ilgili yeterli bilgiye sahip olmamasıdır. Araştırma sonuçlarına göre şiddete uğrayan kadınların sadece %5’i hukuki yollara  başvurduğunu ifade etmiştir. Kadınların üçte biri hukuki haklarını hiç bilmediğini söylerken, hukuki haklarını bildiğini ifade eden %19’un içinde haklarını TV’lerden öğrendiğini söyleyenlerin oranı %61 olarak ifade edilmiştir. Bu durum haklarını bildiğini söyleyen %19 ‘un bilgisini de şüpheli hale getirmektedir. Kadınların %75,1’i şiddet sonrası herhangi bir yardım almadığını, yardım alanların %95’i ise psikolojik yardıma ihtiyaç duyduğunu belirtmiştir.
Bir sorunla karşılaşıldığı zaman sığınmaevlerine gidebiliriz diyen %37,8 iken sığınmaevlerini sürekli ve güvenli olmadığı gerekçesiyle çözüm görmeyenlerin oranı %10 olarak ortaya çıkmıştır.

Şiddet Çocukları da Etkiliyor
Şiddet uygulayan her beş erkekten biri çocuğuna da şiddet uyguluyor. Şiddete direk muhatap olmasa da şiddet içeren ortamlarda büyüyen çocuklarda ikincil travmalar gelişebiliyor. Ayrıca bu ortamda büyüyen erkek çocuklar  diğer çocuklara göre büyüdüklerinde daha fazla şiddet uygulamaya meyilli olabiliyor. Kız çocukları ise kendilerine şiddet uygulanmasına güçlü itiraz geliştiremiyor. Böylece şiddet hem kadını hem çocuğu hem aileyi hem de toplumu etkileyen sosyal bir yaraya dönüşüyor. Şiddet öyküsü olan ailelerden oluşan toplumların  sağlıklı olmasını beklemek çok mümkün görünmüyor. Toplumu korumak, aileyi korumak, çocuklarımızı korumak istiyorsak önce kadını korumalıyız. Şiddetin aslında öncelikle bir erkek sorunu olduğunu bilmeliyiz. Sözünün gücü olmayan, kendisine yapılan itirazı kabul edecek özgüvenden yoksun, aciz kimseler karşısındakini kontrol edebilmek için şiddete başvuruyor.  Kendisine itaati erkekliğin sağlaması olarak gören erkeklik algılarının da bunda payı var. Geleneksel erkeklik algılarımız, dinin yanlış algılanması, ekonomik yetersizlik, psikolojik sorunlar, eğitim eksikliği, hızlı yaşanan toplumsal değişimler, değerlerdeki dejenerasyon, yeni toplumsal pratikler vs. şiddeti besleyen unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Tekli bir nedene dayanmayan şiddet olgusuyla çok yönlü mücadele etmek, mücadelenin temeline insana saygıyı, ahlaki tekamülü koymak gerekiyor. Bir de bu dünyanın geçici olduğunu ve herkesin hesabını Allah’a vereceği kesin bir hesap gününün olduğunu da unutmamak elzem hale geliyor.
Program soru-cevap bölümüyle sona erdi.

Önceki Yazı

Asya’nın Filistin’i; Patani

Sonraki Yazı

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Sema Ramazanoğlu’na seviyesizce sarfedilen sözleri kınıyoruz

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir