Gönüllülük

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Münire YARAR

“Osmanlı, çöküş dönemini yaşarken dedem Fosfor Mustafa Paşa, Sultan Abdülaziz’in Seraskerliğini( Genel Kurmay Başkanı) yapıyordu. İttihat ve Terakki, Sultan’ı ortadan kaldırmak isteyince önce dedemi İstanbul’dan uzaklaştırarak Erzurum’a vali yapmış sonra Sultan Abdülaziz’i tahttan indirmişlerdi. Ben, İttihat ve Terakki’nin bütün siyasi manevralarını Osmanlı hanımağası olan babaannemin ağzından dinledim. Hukukçu olan babamdan da Osmanlının çöküşü ve yeni hükümetin kuruluşunu dinledim. Ailemizin erkekleri Robert kolejine, kızlar ise hemen bitişiğimizdeki Amerikan Kız Koleji’ne giderlerdi. Daha sonra aynı kolejde müdür muavinliği yaptım. Çalışma hayatıma, Amerikan haberler servisinde kültür ataşesi yardımcısı olarak devam ettim. İnsana yaşadığı her tecrübe bir şeyler katıyor.Bu meyanda Amerika’yı Amerika yapan insanları gördüm. Onlar Amerika’yı sevdirmek için çaba harcıyorlardı. Şimdi ayak baş oldu ve küçük insanlar iş başında.

 

Evlenip çocuklarım olduktan sonra sadece ev hanımlığının bana uygun olmadığını gördüm. Ankara’ya gittim ve oradaki Amerikan-Türk Kültür Dernekleri’nde çalıştım. O günden beri tüm hayatım dernekler içerisinde geçti. Bütün arkadaşlarım da kendilerini dernek çalışmalarına adamış kişilerdir.
Sosyal faaliyetler bana, yaşadığımı hissettirdi. Efendimiz; “Ümmetimin en hayırlısı,ümmetime hizmet edendir” buyurmaktadır. Maalesef biz Müslüman bir toplum olarak bu tür mesajların üzerinde yeterince düşünüp gerektiği gibi yaşamıyoruz.  Esas olarak kimin ihtiyacı varsa ona hizmet etmek önceliğimiz olmalıdır ama şimdi herkes kendine, kendi nefsine hizmet ediyor, kendi nefsi arzularını tatmin etmekte mutluluğu bulduğunu sanıyor. Düşünmüyor ki, “ben başkası için koşmazsam, Efendimizin ‘ümmetim’ diye tanımladığı grubun içine girer miyim?” Şu can bedenden çıktıktan sonra öbür dünyaya ne götürüyorsanız o, “siz”siniz. Sizi siz yapan şey, Allah’ın size verdiği maddi ve manevi nimetleri,  buna sahip olmayanlarla paylaşmanızdır.

 

Bireysel hizmet çok önemlidir. Bu yüzden Osmanlı’daki şahıs vakıfları geleneğini tekrar diriltmeliyiz. Burada sadece maddi varlığı olanlar hayır yapabilirler anlamı asla çıkmamalıdır. Sosyal faaliyetlerde yapılan her hizmetin önemi büyüktür. Zekat ayeti nazil olduğu zaman fakir olanlar Peygamberimize; “biz zekat veremeyiz, verenlerin sevabına nail olabilmek için ne yapmalıyız” diye sorduklarında O da; “selam da veremez misiniz?” buyurdu. Başkasına tebessüm etmek, selam vermek, içinizdeki sevgiyi aktarmak ve böylece topluma pozitif duygu alış-verişi sağlamak ne kadar faydalı bir eylemdir. Bir selamla dahi sevap işlemenin mümkün olduğu dinimizde hayır işleri için koşmanın ve gayret etmenin yeri mutlaka çok büyüktür.

 

Kimse verme mefhumuna meyilli değil. Bize Batı’dan gelen “hak verilmez alınır” anlayışı bu değerlerimizi kaybettirdi. Bizi biz yapan unsurlardan bir tanesi, Müslümanın daima verici olmasıdır. Ne kadar verirsek Allah’dan gelecek kazancımız o kadar büyük olacaktır. Biz Allah’ın rızasını kazanmak için veririz ve sevap hanemize yazılacak düşüncesiyle de mutlu oluruz. Böylece oluşturmaya başladığımız sevgi çemberimizi, sepetimizden sevgi dağıtarak büyütebiliriz. “Veren el alan elden üstündür”. Bu yüzden daima verici olunuz. Fakat burada  bütün bunları, Allah’ın verdiği imkan sayesinde yapabildiğimizi unutmamalıyız. Yetimhanedeki çocuklar bana; “Münire teyze Allah razı olsun” dediklerinde; “benim ismimi silin, asıl size bunu vereni düşünün” diye uyarırım.
Vereceksiniz ve; “bana Allah verir” diyeceksiniz. Böylece hizmet etmenin zevkini tadacaksınız. Başkasını mutlu ederek mutlu olmak İslam’ın öngördüğü bir anlayıştır. Böyle mutlulukları tatmak daim olsun inşaallah.”

Not: Programın özeti, deşifre üzerinden yapılmıştır.

Hazırlayan: Berna önçırak
Önceki Yazı

Gündelik Hayat Sosyolojisi-Yeni Sosyal Hareketler

Sonraki Yazı

Sivil Toplum Kuruluşları ve Türkiye

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir