Dünya Mülteciler Günü Programı – 20-21 Haziran 2023

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Dünyada yükselen ırkçılığın esintilerinin ülkemizde faşizan söylem ve nefret suçlarına doğru evrilmesi zaten bir güvercin tedirginliğinde yaşayan sığınmacılarda daha fazla korku ve paniğe neden olmakta.

Hepimizin mülteci adayı olduğumuz bu dünyada kendinden menkul bir kibirle sığınmacılara gösterilen tepki insani değerlerin neresinde durduğumuzu gösteren bir turnusol kâğıdı gibi ahvalimizi ortaya koymakta. Sorumlusu olmadıkları bir savaşın mağdurları olmak dışında bir suçları olmayan sığınmacıların sığınamadığı bir dünyada çocuklara adaleti nasıl anlatabiliriz. Ülkesinde insanca yaşama imkânı bulmayıp bizlerin merhametine sığınan bu insanlarla empati kuramıyor olmak çağın bir hastalığı sanki.

İyiler ve kötüler, mazlumlar ve zalimlerin savaş alanı olan bu yeryüzünde haktan ve hakikatten yana tavır alarak mazlumlarla dayanışma içinde olmak onlarla merhamet ve şefkat ekseninde buluşmak insani değerleri yeryüzünde hâkim kılma misyonuyla dünyaya gönderilen bizlerin üstlenmesi gereken bir sorumluluk olmalı. Bu anlayışla bugüne kadar üzerine düşeni yapmaya çalışan Hazar Derneği olarak sığınmacı kadın ve çocukları merkeze alan birçok çalışma yaptık. Çalışmalarımızda kadınların yaşamını kolaylaştıracak eğitimler, dayanışma ve entegrasyonu öne çıkarmaya çalıştık.

Kızılay ile iş birliği haline gerçekleştirdiğimiz bu son programımızda yabancı uyruklu insanlarla Türkiyeli olanları bir araya getirerek mültecilik konusunu resmetmelerini istedik. Herkes kendi mülteciliğe bakışını ortaya koyan resimler yaptı ve sonra kendi anlam dünyalarında bu resimlerin neye tekabül ettiğini bizlerle paylaştı.

Yapılan resimlerde mültecilerin yaşamsal zorlukları, duygusal sorunları, çaresizlik duyguları kadar umut taşıyanların da olması sığınmacıların karmaşık ruh hallerini ortaya çıkarıyor, korku ve çaresizliğin umutla harmanlanmış haline ışık tutuyordu. İki gün boyunca süren bu etkinlik yaşayanların gözünden sığınmacı olgusuna ve kendimize bakma fırsatı verdi.

 

Tuvallerden Yüreğimize Yansıyanlar

Vatansız insanların çokluğu ve psikolojileri açısından yeryüzünün gurbete döndüğünü ifade eden bir katılımcı coğrafyanın kader olmasına isyanını anlatırken bir diğeri ülkesinden kaçışını kafesteki kuşun kaçışıyla betimlemiş öteki Suriye’den dünyaya yayılan insanları hem hüzün hem özgürlük teması içinde anlatmayı tercih etmişti.

Bir diğer resimde dikenli teller ardından dünyaya bakan kadın figürüyle dünya uzaktan seyredilecek bir nesneye dönüşmüş, bu dünya içinde yer bulabilmek ise diğer insanların vicdanına havale edilmişti.

Etkinlikte yaşam imkânı kalmayan insanların umuda yolculuğu çeşitli şekillerde tuvallere yansımıştı. Kimi çoluk çocuk çıkılan zorlu yolculuğu resmederken kimi özgürlüğe kaçışın Akdeniz sularında nasıl bir drama dönüştüğünü, öteki denizin kendi dünyalarında değişen anlamına dikkat çekmişti.

Ölümden yaşama doğru kaçan insanların sığındığı ve kabul gördüğü tek ülke olarak Türkiye’ye de resimlerde özel bir yer verilmiş, bu vesileyle minnet duyguları ortaya çıkmıştı.

Katılımcılar ırkçı söylemlerden yaşadıkları rahatsızlığı dile getiren kompozisyonlar da oluşturmuşlardı. Bir toplumda öteki olmanın zorluğuna dikkat çeken resimlerin yanı sıra ırkçılığın ağzından ateş saçan bir canavarla resmedilmesi ırkçı yaklaşımların onların dünyasındaki ağır psikolojisini ortaya koyuyordu.

Bir annenin kızgın bakışlardan ve olası tehditlerden korumak için çaresiz ve hüzün dolu gözlerle çocuklarını sarıp sarmalaması ise ırkçılığın bu insanların hayatına yansımasını başarılı bir biçimde anlatmış oluyordu.

Felsefi bir biçimde ötekileştirmenin aslında kişilerin iç dünyasındaki sorunlardan kaynaklandığına, kendini kabul edemeyen insanların başkalarını da kabul edemeyeceğine dikkat çeken katılımcı çizdiği resimle ırkçılığın psikolojik doğasına dikkat çekmişti.

Sığınmacıları deniz üzerindeki bir labirent içinde dönüp duran bir parça karaya muhtaç kişiler olarak resmeden diğer anlatım da güçlü bir yalnızlık ve adaletsizlik vurgusu vardı. Vatansızlığın nasıl bir aidiyetsizlik yarattığına dikkat çekilen resimde sığınmacıların kendilerini nasıl bir boşluk içinde tanımladıklarını görmek üzüntü vericiydi.

Etkinliğin en ilginç eşleşmesi ise Türk ve Suriyeli 16 yaşındaki iki genç kızın çizdiği resimde belirginleşti.  Suriyeli genç torpillerin hedefinde mutlu günlerini hayal eden gözü yaşlı bir kız çocuğunu resmederken Türk kızımız zorbaların ülkesinden kaçan insanların hayallerine nişan aldığı bir kompozisyon yapmıştı.  Üstelik “hayalleri ölen insanların gerçekten öleceğini biliyorlar” diye hepimizi şaşırtan yorumuyla yaşıtının çizdiği resmin anlamını pekiştirmişti.

Pek çok resmin ortak teması, vatansız olmanın zorlayıcı etkisine odaklanmışken her şeye rağmen umut vadeden resim çizenler de vardı.

Örneğin çölde açan kaktüs çizimiyle her türlü zorluğa rağmen “yıkılmadık ayaktayız” mesajı veren ya da tohumlarımızdan yeniden çiçek açacağız diyerek umudunu haykıran resimler mücadele azminin işaretleri gibiydi.

Tam da bu noktada Mevlana’nın “Umut hiç bitmeyen bahar mevsimidir. İçine kar da yağar, fırtına da kopar ama çiçekler hep açar.” sözü kendini bize hatırlatıyordu.

Her daim umudunu diri tutan insanlardan olmak duasıyla…

Önceki Yazı

Prof. Dr. Alev Erkilet ile “What is a Woman?” Belgeseli Söyleşisi – 8 Temmuz 2023

Sonraki Yazı

Çocuk Evliliği/İstismarıyla Mücadele Çalıştayı – 14 Ocak 2023

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir