Prof. Dr. Recep Şentürk
Recep Şentürk hocamızla 15 günde bir İmam Gazali’nin eserleri üzerine sohbetler yaptık. Bu sohbetlerden birisi Abidler Yolu adlı eseri üzerineydi.
İmam Gazali bu kitabı ömrünün sonlarında yazmış ve ihyaya yapılması muhtemel olan bir takım itirazlara karşılık herkesin ittifakla kabul edebileceği bir kitap olarak düşünmüştür.
Minhacü’l Abidin; Allah’a ibadet edenlerin izlemesi/gitmesi gereken yol/yöntem anlamına gelir.
Allah insanı ibadet etmek için yaratmıştır. Dolayısıyla her insan abiddir, ibadet eden varlıktır. Bilinçli ibadet etmek insanı diğer varlıklardan ayıran özelliktir. İnsan ibadeti aklıyla ve hür iradesiyle seçerek yapar. Allah insanın önüne ibadet yaparken -mükafata layık olsun diye- bir takım engeller koymuştur. O engeli aşacak donanımla da insanı donatmıştır. İnsan engellerin farkına varıp onları aşarsa bu ibadetleri kamil manasıyla gerçekleştirebilir. İnsanın bu engelleri aşabilmesi için de aklını ve iradesini kullanması gerekir. Ancak insan bu engellerin farkında değilse ve Allahu Teala’nın onu imtihan etmek için bu engelleri koyduğunu bilmiyorsa ya da engellerin var olduğunu biliyor fakat aklını ve iradesini kullanmıyorsa, o zaman o engelleri aşamıyor ve ibadeti gerçekleştiremiyor.
İnsanı bekleyen tehlikeler sadece ibadeti yapmadan önceki tehlikeler değildir. İbadet esnasında da bir takım tehlikeler olduğu gibi ibadet bittikten sonra o ibadette yapılan ameli bozma ve oradan elde edilen mükafatı yok etmeye sebep olabilecek bir takım durumlar da söz konusudur. Bu engeller ya da barikatlar Allah tarafından birer nimet olarak konulmuştur. Çünkü bu tuzakları insan aklı ve iradesiyle aşarsa sonunda çok büyük mükafat elde edecek fakat aklını ve iradesini bu yolda kullanmayıp engelleri aşmazsa o zaman kayıp içinde olacaktır. Mesela nefsin ya da şeytanın insana vesvese vermesi Allah’ın bir rahmetidir. İnsan iradesiyle o vesveseye her uymadığında sürekli sevap kazanır. İnsanla diğer mahlukatın arasındaki fark böylece ortaya çıkar.
Abid, yolunda ilerlerken; yolu tanıyacak, yolun şartlarını bilecek, tuzaklara düşmeyecek, bazen yokuş aşağı inecek, bazen yokuş yukarı çıkacak, sürekli bir mücadele içerisinde yola devam edecektir. Bu insan için büyük bir zorluk ama aynı zamanda bir şeref ve bir nimettir. Ashab-ı Kiram bir imtihana tabi tutulduklarında Allah’a hamd ediyorlardı. Çünkü o imtihan onların mertebelerinin yükselmesine, cennette daha üst makamlara çıkmalarına vesile oluyordu. Hz. Peygamber (s.a.v); “mü’min buğday münafık ise çalı gibidir” buyurarak mü’minleri, her sıkıntı ve zorluğun peşinden çalı gibi savrulan değil rüzgardan sonra yine dimdik hale gelebilen buğdaylara benzetir. İnsan önüne çıkan zorluklarla insan olmanın farklı boyutlarını öğrenmiş olur, olgunlaşır, kemale erer.
Nimetler tek başına nimet değildir. Ancak şükredildiklerinde nimet olurlar. Şükredilmeyen nimet insan için en büyük cezadır. Buna derece derece insanı hakikatten uzaklaştırdığı için istidrac denir. Daha fazla küfre/cehenneme yaklaştırır. Sağlık, uzun ömür birer nimettir. Ama Allah için kullanılmazsa bu nimetler cezaya dönüşür. Şükrü eda edilmeyen şeyler nimet değildir, nimet olmaktan çıkar. Bunların hepsi bizim için imtihandır. İnsan olmak, bunlara karşı uyanık olmak demektir.
Nimet ile nimetten yararlanmak/tena’um ayrı şeylerdir. Nimetten yararlanma, o nimeti vesile edip ahireti kazanmak içindir. Nimeti Allah rızası için kullanmak ve bu nimetler kendisine verilmese bile ibret nazarıyla bakmak veya verilene şükretmek marifetullahı arttırır. Kul o zaman tena’um etmiş yani gerçek manada o nimetten yararlanmış olur.
Hz. Peygamber; “cennet ve cennetin etrafı nefse hoş gelmeyen şeylerle, cehennemin etrafı da nefse hoş gelen şeylerle çevrilmiştir” buyurmaktadır. İmam Gazali hadiste işaret buyrulduğu üzere bu eserinde cennete giden yolda nefse hoş gelmeyen fakat aynı zamanda cennete götürecek geçitleri anlatmıştır. Bunlar; ilim geçidi, tevbe geçidi, afetler/engeller geçidi, sebepler geçidi, gizli tehlikeler geçidi, hamd ve şükür geçididir.
1.İlim Geçidi
Cehaletle iyi Müslüman olunmaz. Bir Müslüman Allah’a yakın olmak istiyorsa ilim sahibi olması gerekir. İlim ağaç, ibadet ise onun meyvesidir. Eğer ilim yoksa amel olmaz. Bir toplumun sosyal etkinliği de Allahu Teala’ya yaptığı ibadetin güzelliği de ilmi seviyeyle doğru orantılıdır. Ne kadar fazla ilim sahibiyseniz ameliniz de o kadar güzel ve makbul olur.
Şart olan ilimlerden biri şer’i vecibeleri öğrenme gereğidir. Akaid ilmi yani inançla alakalı olan ilimler, fıkha ait olup yapılması gerekenler ve yapılan amellerdeki batıni şartlar farz olan ilimlerdendir. Salih amel olarak değerlendirebileceğimiz Allah rızası için yapılan her amel aynı zamanda birer ibadettir. İbadetlerin hem zahiri hem de batıni yönleri vardır. Mesela namaz ibadetinin batını niyet, ihlas ve huşudur. Keza zekat verirken niyetin ve ihlasın olması da batıni şartlar içerisindedir.
İnsanların içinde bulundukları hale uygun olarak ilim tahsil etmeleri de farzdır. Doktorun, siyasetçinin, tüccarın, kendi dallarıyla alakalı ilimleri yani ilmi hallerini, onlarla ilgili rükunları öğrenmeleri farz-ı ayındır. Keza evlilik, anne-babalık gibi durumlarla ilgili ahkamın bilinmesi evlenecekler için farzdır.
2.Tevbe Geçidi
Nasıl hiç kimse ilimden müstağni olamazsa aynı şekilde tevbeden de müstağni olamaz. Efendimiz günde 70 veya 100 kere tevbe edermiş. En güzel istiğfar sebebi, daha fazla ya da daha güzel ibadet yapamadığımız için olandır. Allah’a gereği gibi kul olamadığımız için, Peygamber Efendimize gerçek manada ümmet olamadığımız için istiğfar etmek. Maun suresinden hatırlarsak; amelin, birisi şükür diğeri de istiğfar olmak üzere iki adabı vardır.
Tevbe adabı hakkında kısaca şunlar söylenebilir: Bir ibadette hata varsa önce onu kaza etmek gerekir. Ne şekilde olursa olsun kul hakkına girilmişse hakkı ödenmeli ve Allah katında temizlenmek için sonra tevbe etmelidir. Tevbeyi geciktirmek tehlikelidir. Aniden ölüm gelebilir ve Allah korusun tevbe etmeden günahlarla hatalarla gitmek durumunda kalabiliriz.
Tevbeyi engelleyen şeylerden biri uzun emeldir. Daha vakit var düşüncesiyle tevbe geciktirilmemelidir. Vaktin ne zaman nihayet bulacağını bilemeyiz. İkinci engel sözünde duramama korkusudur ki tevbe ettikten sonra aynı hatayı tekrarlama ihtimali tevbeden alıkoyabilir. Hatayı tekrarlamamaya azami gayret sarfederiz. Buna rağmen günaha düşebiliriz ama asla tevbeden vazgeçmeyiz.
Bir başka tuzak ise Allah’ın rahmetine güvenmektir. Bu ise; şeytanın insana amellerini ve sevaplarını büyük, günahlarını küçük göstermesidir.
3. Engeller Geçidi
Bu engellerden ilki dünyadır. Buradaki dünya yaşadığımız gezegen olarak algılanmamalıdır. Dünyadan kasıt insanı Allah’tan ya da ibadetten alıkoyan, kalbi meşgul eden her şeydir. Kalp yapısı icabı bir şeyle meşgul olduğunda zıddıyla ilgisi kesilir. Mü’minin kalbinde Allah’tan başkasına yer olmamalıdır. Kalpte Allah’tan başka şeylerin varlığı cennete giden yol önünde bir engeldir. Sahip olduğumuz her şeyle alakamızı yeniden yapılandırmamız, bunların zihnimizi meşgul etmesine izin vermememiz ve kalpten dünya sevgisini çıkarmamız gerekir. Yaptığımız görev, iş her neyse bizi Allahtan alıkoymadığı sürece dünyayı terk etmiş olacağız.
Peygamberimizin dünyayı terk etmesi, dünya sevgisini terk etmiş olması demektir. Onun sahip olduğu şeyler kalbinde yer bulmamış, ibadetlerini, Allaha olan vazifelerini yapmasına engel olmamıştır.
Dünyayı terk etmek sosyal, siyasi ve kültürel alandan kendimizi çekmek demek değildir. Onların her birini iyi kulluk etmemiz, Allah’ın rızası istikametinde yaşamamız için birer alet birer vasıta olarak görmeliyiz. Dünya su, insan da kayık gibidir. Kayık dibinden su almaya başlarsa batar.
Engeller geçidindeki ikinci unsur insandır. Ehli gafletten yani dinin hakikatini tanımayan insanlardan uzaklaşmak gerekir. Onlarla arkadaşlık etmek, vakit geçirmek kişiyi Allah’a olan vazifelerinden alıkoyar. Alakayı kesmeden zaruret miktarı görüşmek yani mesafe koymak gerekir.
Şeytan ve nefs, engellerin üçüncüsüdür. Şeytan insan ibadet esnasındayken onun sevabına engel olmak için çeşitli hilelere başvurur. İnsanı ibadete başlamadan önce engelleme, erteleme, ibadet esnasında acele ettirme, ibadet bittikten sonra ise ibadetini beğenme gibi tuzaklara düşürmeye çalışır. Alimlere göre şeytanla savaşıp onu yenmek üç vasıtayla mümkündür:
1. Şeytanın hile ve tuzaklarını iyi öğrenmek,
2. Vesveselerine aldanmamak, onlara kalben bir eğilim göstermemek,
3. Dille ve kalple Allah’ın zikrine devam etmektir.
Nefis engelini başarıyla aşmak ise; nefsin ihtiyaçlarını karşılayıp zevklerinden men etmekle mümkündür.
4. Afetler Geçidi
Rızık ve geçim derdi, sıkıntı ve musibetler, havatır, kaza ve kader tecellileri afetler kapsamındadır. Müslümanlar olarak bunlar karşısında nasıl bir tavır içerisinde olmamız gerektiğini iyi bilmeliyiz. Mesela rızık endişesini tevekkülle, kaza ve kader tecellilerini teslimiyetle, sıkıntı ve musibetlere sabrederek sevap kazanırız ve böylece bu gibi afetleri birer nimete dönüştürebiliriz.
Bu afetlerden havatır üzerinde biraz duralım. Havatır; sonunun hayır mı şer mi olduğunu kestiremediğimiz ama bizi bir şekilde etkileyen, meşgul eden düşüncelerdir. Akla gelen tehlikeli düşünceler ya da vesveseler olarak da açıklayabiliriz. İnsan Allah yoluna girince bu vesveseler artar. Bunlar geçmiş ya da gelecekle ilgili olabilir. Esasında havatır da Allah’ın bir nimetidir. Eğer bu düşüncelere iltifat etmez de yolumuza devam edersek sevabımız artar. İmtihan ve zorluklara karşı dayanıklı hale gelmemize vesile olur. İbadet halinde sadece Allah’a odaklanıp onun huzurunda olduğumuzu düşüneceğiz ki aklımıza gelen tehlikeli düşünceler bizi etkilemesin.
5. Sebepler Geçidi
Peygamber Efendimiz; “Mü’min havf ve reca arasında olmalıdır” buyurur. Yani günaha düşmekten, ibadetlerini beğenip helak olmaktan (havf) korkar. Diğer yandan nefsi ibadete teşvik ve musibetlere göğüs gerebilmek için (reca) ümitvar olur, sebeplere takılmaz ve bu geçidi de başarıyla geçer.
6. Gizli Tehlikeler
Kendimizi, işlediğimiz amelleri boşa çıkaran şeylerden korumalıyız. Bunlar; ibadetlerde ihlasın önemini göz ardı etmek, riyaya düşmek, ucuba kapılmaktır. İbadetlerimizi sadece Allah rızası için yaparak ihlasımızı koruyabiliriz. Gösteriş içerisinde olmak, birilerinin beğenisini önemsemek riyadır. Bu da ibadetin sevabını alır götürür. Ucub ise kişinin kendi yaptığını beğenmesi, beğendiğini ifade etmeden içinde taşımasıdır. İnsandan en son çıkan kötü huy budur.
7. Hamd ve Şükür Geçidi
Verilen sayısız nimetler için, bu nimetlerin devamı ve artması için Allah’a hamd ve daimi şükür içinde olmalıyız.
Son olarak şunu söyleyebiliriz: Ahiret yolu, kalp ile gidilen manevi bir yoldur.
İmam Gazali’den bir dua ile bitirelim.
Ey benim din kardeşlerim! Cenab-ı Hak’dan sizleri ve bizleri, bildikleriyle sırf kendi rızası için amel edenlerden kılmasını dilerim. Kıyamet gününde amel defterlerimiz bizlere verildiğinde, Allah’dan bu bilgilerimizi mizanın salih ameller kefesine koymasını temenni ederim. O muhakkak ki çok cömert ve sınırsız ikram sahibidir.{jcomments on}
Not: Programın özeti, deşifre üzerinden hazırlanmıştır.