Prof. Dr. Hilmi Demir
7 Mart 2016
Bugün sizlere 2016’da Türkiye’de Radikalleşme ile ilgili yaptığımız saha araştırmasının sonuçlarını paylaşacağım. Aslında radikalleşme denilen olgunun üzerinde uzun soluklu çalışmalar yapılması gerekiyor. Türkiye’de en temel sorun ilahiyatçılar ya da sosyal bilimcilerin genelde masa başında, kitapların arasında çalışıyor olmasıdır. Sahaya pek inmiyor, sahada ne olup bittiği ile pek ilgilenmiyoruz. Şimdi size sunacağım bilgiler için zaten bunları biliyorduk diyebilirsiniz ama bizim amacımız etrafımızda gördüklerimizin verisini oluşturmak, bu verilerin nasıl bir Türkiye tablosu çizdiğini görmektir.
Önce anketin künyesinden kısaca bahsedeyim.
Bu anketi 15 Temmuz darbesinden önce yaptığımız için, Türkiye toplumunu daha sağlıklı ölçme imkanına kavuştuk. Anketi 7.020 kişiyle yaptık. Bu sayı Türkiye’de gerçekleştirilen mevcut anketlerden 2 kat daha fazlasıdır. Anketin sorularını TEPAV (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı) ekibi olarak biz hazırladık ancak anket, bilimsel ölçütler gözetilerek profesyonel bir şirket tarafından yapıldı. Ankette Türkiye’yi temsil edecek örneklem esas alındı.
Anketimiz iki bölümden oluşuyordu; Birinci bölümü halk ile yapıldı, ikinci bölüm ilahiyat fakültesi öğrencileri ile fakülte dışında gerçekleştirildi.
Anketi 5-6 tane farklı parametreden oluşturduk.
Cinsiyet, etnisite, hangi partiye oy verildiği, dindarlık gibi ama bunların haricinde daha önce yapılmayan bir şeyi de yaptık; İtikadi ve ameli mezhep kimliklerini de sorduk. Bütün bunların dışında iki parametreyi daha ölçtük;
Birincisi, farklılıklara nasıl bakıldığı idi. Bundan kastımız mesela; Alevi, Kürt ya da bir Hristiyan’la komşu, akraba ya da herhangi bir ticari şirkette birlikte olmayı insanların nasıl karşıladığını anlamak.
İkincisi de radikalleşmeyi ölçtük; Bununla ilgili 4-5 tane parametre var. Bunlardan biri tekfircilik meselesi; Yani tekfircilik var mı, varsa ne boyutta. Mesela; Dini görevlerini yerine getirmeyen bir kimse tekfir ediliyor mu? Ya da tarikata mensup olmak veya mevlit okutmak şirk olarak görülüyor ve tekfir ediyor mu? Radikalleşmeyle ilgili ölçtüğümüz bir diğer en önemli mesele şiddete doğru bir eğilim var mı, yok mu?
Bunları yaparken kişilerin sosyal ekonomik durumlarına ve eğitimlerine de baktık. Sonunda tüm bu parametreleri bir araya getirerek bir radikalleşme ölçeği geliştirdik ve Türkiye’nin radikalleşme profilini çıkarmış olduk. Bu profil bize, Türkiye’nin en ince kılcal damarlarına kadar nerede, ne olduğunu, hangi etnik, hangi mezhepsel kimlikler olduğunu ve bu kimliğin hangi siyasi partilere nasıl dağıldığını da gösteriyor.
I. Bölüm: Halk ile Yapılan Anket
Anketimiz ışığında Türkiye’nin genel etnik kökenine baktığımızda daha önceki yapılan anketlerle hemen hemen aynı sonuca varıyoruz. Sadece Kürt ve Zaza oranı 1-2 puan artmış görünüyor. 2016 Türkiye’sinde insanların %75’i kendisini Türk olarak nitelendiriyor, %19’da Kürt ve Zaza’mız var.
İtikad ve İnançlar Radikalleşme Üzerinde Etkili mi?
Türkiye’nin %58’i itikatta hangi mezhepten olduğunu bilmiyor
Mezheplere gelince Türkiye’nin ameli mezhepsel dağılımı şöyle: %70 kendisini Hanefi olarak görüyor, %14 Şafii olduğunu söylüyor, Alevi oranı ise %5 olarak tespit edilmiş durumda. Biz soruyu kendinizi hangi mezhepten görüyorsunuz diye sorduk. Alevilik mezhep midir sorusu, ayrı bir tartışma konusudur. Bu çalışmada kendini Aleviyim diye tanımlayan %5 oranında vatandaşımız olduğunu görüyoruz. Selefi denen bir sınıfımız çıkmış ortaya, daha önce var mıydı, bilmiyoruz. Ama ankete göre % 1,2 de kendini Selefi olarak görüyor. Bu tür anketlerin yüzde bir, bir buçuk yanılma payı olur, o yüzden biz bunu devredışı bırakıyoruz ama yine de bu dikkate alınması gereken bir husustur.
Şimdi itikadi mezheplere geçelim. Türkiye’nin bilinen bir şablonu vardır, bu şablona göre Türkiye Sünnidir. Sünniliğin ise iki tane güçlü damarı var; Hanefilik ve Maturidilik. Hatırlarsınız belki, uzunca süredir El Cezire’de yazdığım yazılarda Türkiye’nin Sünni merkezi boştur diyordum. Çünkü Türkiye’de kendini Hanefi ve Maturidi olarak tanımlayanların bir çoğu Hanefiliği ve Maturudiliği bilmiyor.
Türkiye’nin %58’i itikatta hangi mezhepten olduğunu bilmiyor. Kendisinin Maturidi olduğunu söyleyenlerin oranı %15. Bunlar da Maturidiliğin ne demek olduğunu bilmiyor. Eşari diyenler %8. Yine Selefi diyenleri görüyoruz ama işin ilginç yanı olması gerektiği gibi bunlar itikatta da Selefi olduklarını söylüyorlar. Yani daha bilinçliler.
Bu mezhep verilerine etnisite üzerinden baktığımızda ilginç bir şeyle karşılaştık. Mesela, Türklerin %80’i Hanefi ama Kürtler genelde Şafiidir. Halbuki bu veriler bize Kürtlerin içinde %32 Hanefi olduğunu söylüyor. Bunların daha çok kent merkezinde oturan Kürtler olduğunu söyleyebiliriz. Şafii olanların şehirde yaşaması biraz zor olduğundan şehre göç eden Kürtler Hanifileşmiş olabilirler.
Yine %5 olan Alevilik, oranını burada da koruyor. Bu anlamda Türkiye’de Alevilik en katı kimliklerden birisi olmuştur. Hem bir mezhep, hem de bir siyasal kimlik, hem de bir inanç kimliği haline dönüşmüştür. İtikada geçtiğimiz zaman Türklerin %17’si Maturidi olduğunu söylüyor. Türkleri Maturidi diye biliyoruz ama yok öyle bir hikaye. Ve yine aynı şeyi görüyoruz Kürtlerin %8’i Maturidi olmuş bu da çok ilginç, bu iki şekilde olabilir:
1-Bilmiyorlar ondan Maturidiyim diyorlar ama onların %8 olması biraz fazla. Bunlara bakıyoruz okumuş, şehirli, Kürt Maturidiliği tercih ediyor.
2-Başka bir açıdan asimile olmuş olabilirler, bizim gördüğümüz olgu bu.
Dindarlar mı, yoksa dini bilgisi az olanlar mı mezhep bilgisine daha çok sahip?
Araştırmaya baktığımızda din hayatımda çok önemli diyenin de, dinin benim hayatımda önemi yok diyenin de mezhep bilgisi yok. Hanefi olduğunu söyleyenlerin %59’u itikatta hangi mezhepte olduğunu bilmiyor. Hanefi olanların yalnızca %21’i Maturidi olduğunu hatırlıyor. İlginç olan Hanefi olanların %8’i, Eşari olduğunu söylüyor. Hanefi olanların itikatta Eşari olması, tarihte hiç görülmemiştir. Fakat Türkiye’de %8 gibi bayağı geniş bir kitlesi var. Bunlar Kürtler olabilir.Kürtler Hanefi ama itikatta Eşari olabiliyor.
Şafii olanların %53’ü fikrim yok derken, %3’ü de Maturidi, %19’u Eşariyim diyor. Ama kendini %5 olarak Aleviyim diye tanımlayan kişilere, itikatta nesiniz diye sorduğumuzda, %84’ü Aleviyim diyor. Alevilik o açıdan itikadi bir kimliğe de dönüşmüş durumda.
Kendilerini Selefi olarak tanımlayan %1.2’lik dilimde olanların kim olduğuna da baktık. Onların büyük bir çoğunluğunun Türk kökenli olmadığını gördük. Daha çok Doğu ve Güneydoğuda yaşayan, Arap kökenli vatandaşlarımız. Hatay, Mardin, Siirt, Diyarbakır, Adıyaman gibi şehirlerden geçen bir hat üzerinde yoğunlaşmışlar ve kendilerini Selefi olarak kabul ediyorlar. Kısacası, mezhep konusunda halkın büyük bir çoğunluğunun kafası çok karışık.
Peki Müslümanın bir Mezhebe bağlı olması şart mıdır diye sorduk.
Halkın %52’si bu şart değil, mezhep olmasa da olur diyor. Bunların parti aidiyetlerine baktığımızda şart diyenlerin çoğunluğu AK Partililer oluşturuyor. CHP’li seçmen öyle çok mezhebi bir bağlılık duymuyor. İlginç olan HDP’li olanların CHP’ye ve MHP’ye göre daha fazla aidiyet hissetmesidir. HDP’nin seküler, Marksist, Leninist bir parti olarak bilinmesine rağmen tabanı ideolojisinden çok fazla etkilenmemiş görünüyor.
Dindar olmayan bir kişi ahlaklı olabilir mi diye de sorduk.
Halkın %71’i evet dedi. Bu çok ilginç bir rakam.
Tekfircilik açısından sorduğumuz sorulardan biri, namaz gibi dini görevlerini yerine getirmeyenleri aşağıdakilerden hangisi ile tanımlıyorsunuz, oldu. Yalnızca dini görevlerini yerine getirmeyen birisidir şıkkını işaretleyen %51, günahkar olarak gören %36, bu rakamları toplarsak Türkiye’nin %87’sinin gayet ılımlı olduğunu görebiliyoruz.
Ama veriler, Şii’ye bakışımızın büyük ölçüde negatif olduğunu gösteriyor. Sizce Şiiliğin İslam’daki yeri nedir sorusuna, İslam’da yeri var diyen sadece %11, Şiilik batıldır diyen %17, şirktir diyen %15’lik bir kesim var.
Dindarlığın Türkiye’deki bölgesel dağılımına baktığımızda rahatlıkla şunu söyleyebilirsiniz: Türkiye toplumu dindar bir toplum, yani din benim hayatımda önemlidir diyenlerin oranı yüksek. Doğu, Batı ya da Türk-Kürt fark etmiyor. Türkiye toplumunun büyük çoğunluğu açısından din önemli bir fenomen. İster görevlerini yerine getirsin, ister getirmesin, kişiler kendilerini dindar diye tanımlıyor.
Mesela başörtüsü takar mısınız ya da Ramazan ayında oruç tutar mısınız veya gündelik namaz kılar mısınız diye sorduk. 2011’de bu meyanda yapılan çalışmalarla 2016 da yaptığımız çalışmaları kıyasladığımızda oranlarda orucun haricinde bir düşüş göremedik. Türkiye’de dindarlık artıyor diyen genel kanının aksine 2011 ve 2016 verilerini kıyasladığımız da gördük ki, 4-5 sene içinde dindarlık hemen hemen yerinde saymış. Tabi burada içerik konuşmuyoruz, dindarlık şekilsel ve biçimsel olarak aynı. Bu dindarlık bizi tatmin eder etmez o başka bir mesele.
Yaptığımız araştırma verilerini bilgisayardaki bir program ile analize tabi tuttuk. Bütün bilgileri bir programla kümeledik. Buna göre büyük kümeyi oluşturan veriler göre Türkiye halkı;
-Cumhuriyetin temel değerlerini içselleştirmiş,
– Farklılıklara karşı hoşgörülü,
-Ötekinin yaşam alanına saygılı,
-Büyük oranda Hanifi, ama Hanifiliği bilmiyor,
-Lâik – Hanefi – Sünni – Müslüman Türk, bunlar çıkıyor karşımıza.
%84’ü Demokratik bir ülkede yaşamaktan memnun, %77 ‘si, laik bir ülkede yaşamaktan memnun. Bu soruların çapraz sorgulamasında deneklerin partililik oranlarına baktığımızda Türkiye geneli ile yakın sonuçlar çıktı karşımıza.
Hukuk sisteminin Şeriat kurallarına göre olmasını ister misiniz sorusuna, Türkiye’nin %66 sı hayır, %22’si evet diyor. Elinizde imkan olsa, hırsızlık yapanın elini keser misiniz sorusuna %65’i hayır, %27’si evet diyor.
Radikalleşme ölçütlerimizden biri olan, İslam’ın gereklerini yerine getirmeyenlere öğüt mü verirsin, yoksa gerekirse zora başvurur musun diye sorduk. Bu kademeli olarak sorduğumuz bir soru, %64’ü öğüt veririm diyor. İmkanım olsaydı Müslümanlara zorla dinin emirlerini uygulatırdım diyenler %16’da kaldı. %78 bunu kabul etmiyor. Bu cevaplar toplumun merkezinin ılımlı ve hoşgörülü olduğunu gösteriyor.
Türk Halkı Dini Kimden Öğreniyor
Gazeteci, yazar, alim, aklınıza kim geliyorsa dini öğrendiğiniz 3 kişiyi yazın dedik. Burada Diyanet İşleri Başkanları ya da ilahiyat hocalarımızın maalesef adı pek geçmiyor. Katılımcıların %40.3’ü dini bilgiyi ailemden öğreniyorum diyor. İkinci sırada medya var. Medyada kimden öğreniyorsun sorusunda, Nihat Hatipoğlu %19.5 ile açık ara önde çıkıyor. Cübbeli %4 çıkmış. İlginç bir şekilde Mevlana %3.2 çıkmış. Listede Sait Nursi de Fethullah Gülen de var. Ülkenin doğusuna gittiğiniz zaman ismini ilk defa duyduğumuz isimler de çıkıyor karşınıza. Dolayısıyla halkın dindarlığında mektep ve okuldan ziyade etkili olanın medya olduğunu görüyorsunuz.
Radikallik ve Dindarlık
Şimdi gelelim radikalliğe… İŞID üzerinden radikallik ölçmek çok sorunlu ve problemli olmasına rağmen genelde Türkiye’de radikalleşme denildiği zaman hep DAİŞ yada İŞİD üzerinden radikalliği tartışıyoruz. Bu anket bize gösterdi ki bu çok yanlış bir metodoloji. Türkiye’de radikallik başka bir şey, DAİŞ ya da İŞİD sempatizanı olmak başka bir şey. Biliyorsunuz Batılılar da gelip Türkiye’de radikallik ölçümleri yapıyorlar; Türkiye’nin %8’inin İŞID’a sempatisi var deyip gidiyorlar. Bu adamlar doğru mu yapıyorlar bunu da test edelim dedik ve ilginç sonuçlara vardık.
Önce yapılanları söyleyeyim, en meşhuru Amerika’da çok yapılan PİV anketi. Türkiye’ye gelmiş, ölçmüşler. Irak’ta bulunan İslam militanları hakkındaki görüşünüz nedir diye sormuşlar. Türkiye’de %8’i olumlu buluyorum demiş. Buna göre, Türkiye’de %8 İŞID sempatizanı var, ama bu sonuç yanlış. IŞID’ın cihad yaptığını düşünmek, İSID sempatizanı olmak ya da radikal olmak demek değildir.
Biz de çalışmamızda, “İŞID’ın cihat yaptığını düşünüyor musunuz? İŞID’ın eylemlerinin Türkiye için tehlikeli olduğunu düşünüyor musunuz?” Diye iki soru sorduk.
İŞID’in cihat yaptığını düşünenlerin oranı %8 bu doğru. İŞID’in Türkiye’ye tehdit olmadığını düşünenler %10, %85 değil. Diğer anket ile uyuşuyor ama PİV, bu %8’in kim olduğunu söylemiyor. Oysa biz araştırmamızda bu %8’in kim olduğuna baktık. Bu %8’in, %68’i laik bir ülkede yaşamaktan memnun, %77’si demokratik bir ülkede yaşamaktan memnun. Bunun %24’ü CHP seçmeni ve sadece %30’u Şeriat isteyen kesimi oluşturuyor.
İnsanların kafası karışık gibi dursa da aslında öyle değil. İŞID konusunda herkesin kafasında başka şeyler var, o yüzden cevaplar farklı anlaşılıyor. Mesela milliyetçi ise İŞID, PKK ile savaştığı için iyi diyor. CHP’li ise zaten cihadın kendisine iyi bakmadığı için evet diyor. Demek ki cihat dediğiniz şey ve İŞID’in yaptığı eylem herkes açısından başka bir anlam ifade ediyor ve siz onların toplamını buluyorsunuz. Bunları çıkardığınız zaman %3.5 ile 4 İŞID’e karşı bir sempatizandan söz edebiliriz. O zaman demek ki PİV’ in anketi yanlış, Türkiye’de %8 falan İŞID sempatizanı yok ayrıca İŞID üzerinden radikallik ölçmek de hatalı.
Radikallik Ölçeği
Dini radikallik Türkiye’de çok yaygın değil. En uç radikallerin oranı %3,7. Peki biz Radikalleri nasıl ölçtük: Radikallik ölçeğine önce dindarlığı koyduk; Radikalliği dindarlık üzerinden ölçeceğimiz için din benim hayatımda önemli değil diyeni bu ölçekte dışarıda bıraktık.
İkinci olarak, tekfirciliği koyduk: Mesela, namaz kılmayanı tekfir eden ya da herhangi bir şekilde şirki kullanarak mesela türbeye, mevlide şirk diyenleri aldık.
Üçüncüsü olarak, eylemde şiddete meyilli olanları aldık; Yani kesinlikle öğüt vermem, elini keserim diyecek ya da dinin emirlerini zorla uygulatırım diyecek.
Bir diğer önemli husus ötekine bakışına bakıştı; Yani Alevi, Kürt, Gayri Müslüm’e bakışında dışlayıcı olanları aldık.
İşte biz bütün bu parametreleri bir araya getirip buna radikallik ölçeği dedik ve yine aynı yöntemi, temel bileşenler analizini kullandık. Sonra bilgisayara, bize radikallik konusundaki kümeyi göster dedik.
Dindarlığın kümesi içinde oruç tutmak, namaz kılmak, Müslümana öğüt vermek var. Türkiye’deki merkezi dindarlıkta dikkat edin, şiddet yok. İlginç bir şey rasyonalite var, toplumumuzun büyük bir kısmı İslam akıl dini diyor. Yine geleneksel olarak da Mevlit okutur, Mevlidine de karıştırmaz.
Tarikatlaşma bunun içerisinde yok. Tarikatları, dini kimden öğreniyorsunuz sorusuyla ölçtük. Oradan baktığımız zaman Türkiye’nin sosyal ölçeğinde tarikatlar çok büyük yer tutmuyor. Sadece şunu rahatlıkla söyleyebilirim; güçlerinden çok fazla sesleri çıkıyor.
Toplumumuzda kitabi dindarlık yok
Anketimize göre Türkiye’nin dindarlık haritası şöyle; Çok dindar ve dindar kategorilerini birleştirdiğimiz zaman %75 ediyor. Bu %75 dindarlık açıcında merkezi ifade ediyor; muhafazakar dindar bir toplumuz ama geleneksel bir dindarlık bu. Bizim anladığımız anlamda İslamcı değil, radikal değil, laik bir dindarlık; Demokrat ve laik değerlerle barışık… %75’in içinde çok dindar olarak kendini tanımlayan %32.9 var ama bunlarda kendilerini demokrat olarak tanımlıyor.
Bunu nereden çıkarıyoruz: Çünkü, demokratik, bir ülkede yaşamaktan memnun musunuz sorumuza çok dindarım diyenle, kesinlikle dindar değilim diyen arasında fark yok gibi. İşte o yüzden diyorum ki dindar olan da demokrat, dinsiz olan da demokrat. Demokrasi yerleşmiş ülkemizde. O yüzden demokrasi şirktir diyen, toplumda marjinal kalıyor.
Tekfirin farklı boyutlarını ölçmek için 4-5 soru sorduk. Tekfircilik açısından ilginç; Mesela çok dindar olanlardan, namaz kılmayan birine kafir diyenlerin oranı %5, bu da bize ne kadar sağlıklı olduğunu gösteriyor. Şiilere bakış katılımcılar arasında oldukça olumsuz, dindarlarda bu olumsuzlama daha da fazla. İran gibi görüyoruz, İran Şiiliği, İran milliyetçiliği, Türkiye’de çok irite olmuş vaziyette.
Deneklerin şirki kullanıp kullanmadıklarını da ölçmeye çalıştık.
Mesela, halk nazar boncuğunu şirk olarak görmüyor, ben nazar boncuğu takarım diyor. Mevlitte de durum aynı. Mevlit çok benimsenmiş, siz istediğiniz kadar mevlit yok deyin, bidat deyin. Halk bunu kabul etmiyor.
Şimdi, %3.7 oranında olan Radikal kümesine bakalım.
Bunlar Şeriat istiyor, laiklikten memnun değiller. Namaz gibi ibadetleri yerine getirmeyen günahkarların tekfir edilmesini doğru buluyorlar. Gerekirse kanunları ihlal ederim, elimde imkan olsa dinin emirlerini zorla uygulatırdım, hırsızlık yapanın elini keserdim diyorlar. Dolayısıyla eylemlerinde zorlama ve cebir var.
Bizim burada bulduğumuz radikallik, dini radikalliktir, örgütteki radikallik değil. Bunu lütfen ayıralım, biz şu örgüte katılan elemanı bulmuyoruz. Bunu bulmak imkansızdır, onlar zaten ankete de katılmazlar.
Radikalleşme süreci şu aşamaları içerir:
1. Siyasal radikalleşme ile başlar
2. İdeolojik radikalleşmeye kayar
3. Eylem de radikalleşmeye geçer
4. En sonda örgütte radikalleşme, yani artık kişi bir örgütün üyesidir, militanıdır.
Bu aşamalara göre konuşacak olursak Türkiye’de ideolojik, itikadi radikalleşmenin var olduğunu söyleyebilirim. Yani ikinci aşama bir radikallikten söz ediyoruz demektir. Bu adamlar fikren radikaller, üçüncü, dördüncü aşamaya geçerler mi, bunu ben bilemem. Ancak buradan üçüncü ve dördüncü aşamaya geçme potansiyeli yüksektir zira kimse sıfırdan yukarıya sıçrayamaz. Bildiğimiz şey, radikalleşmenin öncelikle ideolojik radikalleşmeyle başladığıdır.
Batı’da 800 kişilik DAİŞ’e katılan örneklemlerle çalışanlar olduğunu biliyoruz. Türkiye’de daha 30 tane örneklem yok elimizde. Devletin elinde böyle bir veri bankası var mı, onu da bilmiyoruz. Türkiye’deki radikalleşme oranı %3.6, bu İkinci aşama yani İdeolojik, itikadi radikalleşme aşaması. Örgüte gitmeyi kafasına koymuş adama, eylemde radikalleşme diyoruz. Örneğin bir insan hicret etmekten söz ediyorsa, hicret etmeyi isteme; fikri aşamadır. Hicret edeceğim; eylem aşamasıdır. Gidip cihat ediyorum; örgüt aşamasıdır. Cihada gideni artık bulamıyoruz, çünkü o örgütte. Ama gidiyorum diyeni, yolda bulabiliyorsunuz ya da sınırda yakalayabiliyorsunuz. Yapılan çalışmalar, gitmem gerekir aşamasında kişileri geri çevirmenin mümkün olduğunu gösteriyor. Örgüte girmiş olanları artık PKK’da da görürsünüz. Hani diyoruz ya, dağa çıkmış gelsin siyaset yapsın, yapmıyor adam. Neden dağda adam öldürmeyi artık içselleştirmiş, varoluşsal bir şey haline gelmiş. Bu insanı topluma kazandırmanız çok zor, çok uzun bir rehabilitasyon süreci gerektiriyor. Dolayısıyla şöyle diyelim; Türkiye’de %8 radikalleşme eğilimimiz var, %3.6 da radikalleşmemiz var. %1,5 yanılma payını hesap ederek baktığımızda bu rakam %2 ila % 5 arasındadır. Bunlar örgüte gider mi bilemem, ancak bu %3.6’nın takip edilmesi lazımdır.
Peki bu radikaller kimler?
Radikallik çemberine girenler; Selefi, Şafii, Zaza, okuryazar değil, doğulu, çok daha dindar, daha az okumuş, esnaf. Radikallerin büyük bir çoğunluğu kamuda çalışmıyor, genelde serbest meslek sahibi. Türkiye’de bir yerde radikali arayacaksınız devlet memurunda aramayacaksınız çünkü devlet memuru radikal olmuyor. Serbest meslek sahiplerinde ve kadınlarda radikalleşme daha fazla. O yüzden kadınlara daha fazla dikkat edilmeli. Neden? Çünkü kadınlar daha dindar ve daha fazla izole bir hayat yaşıyorlar. Doğuya gittikçe radikallik artıyor, eğitim düzeyi arttıkça azalıyor. Kadınlara yönelik merdiven altı kuran kursları çok fazla ve oralarda kadınlar daha fazla radikalleşiyor. Kadın radikalleşmesinde de etnik köken belirleyici.
Suriye’de Fırat Kalkanı operasyonu ile temizlediğimiz bölgelerde DAİŞ yetiştiren Kürşat Merkezleri var. Bunların Genç Muvahhide isimli siteleri var, telegram, twitter hesapları var. Türkiye’de gayet rahat propaganda yapan bu kurumların en çok işlediği konular; Kadın ve cihat. Buradan DAİŞ ve El-Kaide’ye çok fazla kadın militan katılıyor. Bizler ülkemizden kaç kişinin buraya gittiğini ölçemiyoruz. Devlet yapıyor belki ama biz akademisyenler olarak ölçemiyoruz. Bu bilgiler genelde gizli yürütülüyor, net bilgiler yok bu yüzden üzerinde de çalışamıyoruz. Türkiye’de bunları çalışabilecek bir koordinasyon mekanizması da yok.
Eğitim ve yerleşim durumuna göre radikalleşme
Eğitim durumuna göre de radikalleşme farklılaşabiliyor. İlkokul altı radikalleşme daha fazla, okuryazar olmadığı zaman daha da katılaşıyor ve radikalleşiyor. Radikalleşme sadece bir kır sorunu değil, aynı zamanda kent sorunu. O yüzden radikalleşmeyi sadece kırda aramak da yanlış. Aslında kentlerimiz, kent olamamış. Bizde kentlerde radikallik artıyor. Bu da ilginç bir sonuç.
Bölgesel farklılıklar var. Türkiye genelinde %3.6 olan radikallik oranı Doğu Anadolu’ya gittiğiniz zaman 3 katına çıkıp, %9.4 oluyor. Buradan Kürtlerin arasında daha fazla radikalleşmenin olduğunu görüyoruz.
Gelir düzeyinin 2000-3000 civarında olanların da Radikal olduğunu görebiliyoruz. Nedenine baktığımızda gelir seviyesi kötü olmasa bile, “Kendimi ayrımcılığa uğramış hissediyorum diyor. Bunu Batı’da da çatışmalarda görebiliyoruz. Toplumdan ayrılmış hissediyor, en temel sebebi ise haksızlığa uğramış olma duygusu.
Radikallerin oy verme davranışlarına baktığımızda HDP’ye verilen oy oranı %15.1. Bu oran CHP’den de MHP’den de çok yüksek. AK Parti’de, hem aldığı oy oranının yüksekliği, hem de içindeki dindar kesim nedeniyle zaten yüksek. O yüzden HDP’yi Ak Parti ile değil, MHP ya da CHP ile kıyaslamak lazım. Normalde HDP’lilerden daha seküler bir davranış beklenirdi.
Radikalleşmeyle Mezhepsel dinsel kimlikler arasında bir ilişki var mı?
Hanefiler, Maturidiler ya da Şafiiler daha mı az radikal diye baktık ancak arada hiçbir ilişki yok. Çünkü halk zaten mezhebi kimliğinin çok da farkında değil, halk için zaten mezhep yok.
2. Bölüm
İlahiyat Fakültesi Öğrencileri Anketi
Anketin ikinci bölümünde 1941 İlahiyat öğrencisiyle görüştük. 20 ilahiyat fakültesinde gerçekleştirdiğimiz bu anket çalışmamızda köklü üniversiteleri, en azından 10-15 yıl geçmişi olan üniversiteleri tercih ettik. Türkiye’nin genelini yansıtacak şekilde bütün bölgelerden üniversitelerde çalıştık. İlahiyat fakültelerinde çok fazla kadın var ama biz eşit cinsiyet çalışmak istediğimiz için biraz zorluk yaşadık. Üniversiteye giriş ve çıkışlardaki farkı görmek istediğimizden her sınıftan öğrencileri çalışmaya dahil ettik.
İnanç ve itikadi mezhepler
Beklendiği gibi ilahiyat öğrencilerinde mezhep bilgisi daha fazla. İlahiyat öğrencileri mezhebiniz nedir sorusuna, %86.6’sı Hanefi’yiz dediler. Bu oran halktan daha yüksek. Şafiyim diyenler %9.3.
İtikatta mezhebiniz nedir diye sorduk %67.2’si Maturidi çıktı. Bu oran halkın çok çok üstünde, halkta bu oran %15’ti hatırlayın. Eşari olanlar %7.9, yani Eşari olan çok az. Fikrim yok diyenler %2.2 . Diğer şıkkını işaretleyenler de var. Bunlar %11.1. Bunun içinde Selefi var, Şii var, çok az da olsa Alevi de var.
İlahiyat Öğrencileri Dini Paralel İlahiyatçılardan Öğreniyor
İlahiyat fakülteleri öğrencilerinin dini kimden öğreniyor sorusuna verdikleri cevapları çok ilginç: Hocalarından değil, paralel ilahiyatçılardan öğreniyorlar; mesela %7 oranında Nurettin Yıldız çıktı ki bu halkta yoktu. Nihat Hatipoğlu %8, Said Nursi %6, güzel olan Ebu Hanife’nin de %5 oranında çıkmasıydı. Biz bu anketi darbeden önce yaptığımız için %5’de FETÖ çıktı. Said Nursi ya da FETÖ diyenlerin yani nur geleneğine sahip olan öğrenci dağılımı bütün öğrencilerin içinde %12.
İŞID meselesine ilahiyat fakültesi öğrencileri halktan daha fazla duyarlı.
-Hukuk sisteminin Şeriat kurallarına göre olmasını ister misiniz sorusuna halk %22.5 ile evet derken, bu oran ilahiyatta % 61.3 oldu.
-Demokratik bir ülkede yaşamaktan memnun musunuz sorusuna halk %84.3, ile evet derken, ilahiyat öğrencilerinin % 74.7’si evet demiş.
-Laik bir ülkede yaşamaktan memnun musunuz sorusuna halk %76.7’si evet derken, ilahiyat öğrencilerinin %40.6’sı onay vermiş.
-İslam’ı yaşamak için bazı kanunları ihlal edebilirim şıkkı halktan %39.9 oranında onay alırken, ilahiyat öğrencilerinden % 60.9 onay almış.
-İŞID eylemlerinin cihat olduğuna katılır mısınız sorusuna halk %8.1 oranında katılırken, ilahiyat öğrencileri %6.6 oranında katılırım demiş.
-İŞID’ın Türkiye için tehdit olduğunu kabul eder misiniz sorusu halkın %84.8’inden onay alırken, ilahiyat öğrencileri %85.1 evet diyerek halktan bir puan öne geçmiş.
Radikalleşmeye geldiğimiz zaman biraz önce yaptığımız tekniği yine burada kullandık. Bilgisayar analiz sistemi ile verilerin ortak kümelerini alıyoruz, ortaya şu çıkıyor: Öğrencilerin ortaklaştıkları şeyler; Din hayatımda önemli, oruç tutarım, namaz kılarım, İslam’ın emirlerini yerine getirme de Müslümanlara öğüt veririm. İlahiyat fakültesinden dindarlık kümesine göre; Çok dindar olarak kendini tanımlayanlar %84, bakın bu oran halktan çok çok yüksek. Dindar olanlar %12.9. Yani toplama baktığımız zaman ilahiyat fakültesi öğrencileri % 90 oranında dindarlar.
Öğrencilerde Radikallik Ölçeği I
Radikalliğe baktığımızda halkta tek küme karşımıza çıkarken, İlahiyat Fakültesi’nde iki ayrı küme çıkıyor. Buradaki kümelenme farkı din eğitiminden kaynaklanıyor. Çünkü öğrenciler kitabi bilgiye sahipler. Şimdi birinci kümeye dikkat edin!
Bu kümede olanlar Şeriat istiyor ve Laiklikten memnun değil ama Mezhebin en doğrusu benim yaşadığım değildir diyor. Burada bir tolerans var. Bu, ilahiyat öğrencisinin bilgisinden kaynaklanıyor. Peki dindar olmayan biri ahlaklı olabilir mi sorusuna İlahiyat öğrencileri negatif cevap veriyor. Dolayısıyla bu grup, ahlaklı olmak için mutlaka dindar olmak gerekir demiş oluyor. Bu soruda radikallik kümesinin içine giriyor. Radikallik ölçeğine göre İlahiyat öğrencilerinin sadece %3’ü radikal görünüyor.
Radikallik Ölçeği II
İkinci radikallik ölçeğinde İlahiyat fakültelerinde IŞID’e olan sempatiyi ölçtük % 1.5 çıktı. Öğrenciler İŞID’ın Türkiye için bir tehdit olduğunu düşünmüyor. “Elimde imkan olsaydı dinin emirlerini zorla uygulatırım” diyor. Şiddete meyil var, “hırsızın elini keserim” diyor, o da önemli. Biraz önceki ilahiyat radikalleşmesinde şiddet eğilimi yoktu. O yüzden ilahiyattaki radikalleşme daha çok ideolojik radikalleşme şeklinde. İlahiyat fakültelerinden İŞID’çı çıkmaz, ama radikal çıkabilir. İkisi farklı şey, çünkü örgüte katılım yok ama örgüte motivasyon sağlayabilir. Yani kendisi gitmez ama başkasını gönderir, etkiler. Zaten ilahiyat fakültesi hocalarından bu nutku çekenlerin hiç birisi de Suriye’ye gitmiyor, ahlaki zemin hazırlıyor .
Biraz önceki gösterdiğim radikalleşme tablosunda Türkiye halkı merkezde tutunmuş radikalleşme marjinalleşmişti. İlahiyat tablosuna baktığımızda ise halktaki marjinalliği görmüyoruz ama burada da İlahiyata has bir durumla karşı karşıyayız. İlahiyatlar ve halkın bu anlayış farklılığı nereye doğru gidecek, tekrar ölçmek lazım.
İlahiyat Fakültelerinde Mezhep ve İtikadi Bilinç
Şimdi, ilahiyat fakültesi öğrencisinin mezhep bilgisine ve bunun radikalleşmeyle ilişkisine bakalım. Çok ilginç, buradaki sonuçlar da halktan farklı çıktı. İlahiyat fakültesi öğrencisinde mezhep, öğrenci üzerinde bir etki yaratmış ama halkta bunu göremiyoruz. Kendilerini Eşari veya Maturidi diye tanımlayan öğrencilerde radikallik oranı %3.7’de kaldı. Bu kategoride olanlarda daha az İŞID vb. örgütlere sempati var. Ayrıca Alevilere karşı daha az dışlayıcılar. Mesela; “Alevi komşu ister misiniz” sorusuna, evet olabilir diyor. “Alevi gelin ister misiniz” diyoruz, “evet olabilir” diyor. Ama mezhep belirtmeyenler, “hayır istemem” diyor.
Kürtlere bakış da aynı; “Kürt gelin istiyor musunuz” dediğimiz zaman, evet Türkler, Kürt gelini istiyor. Kürtler, ise daha az Türk gelin istiyor, burada radikalleşme daha fazla.
“Bir Müslüman mühendisin, kilise inşaatında çalışması sizce uygun mudur” diye sorduk, İlahiyat öğrencisi, “evet olabilir” diyor. Bu konuda halka göre daha duyarlı ve tutarlı. İşte bilginin fonksiyonunu burada görüyorsunuz. Bilgi ideolojik radikalleşme de tutarlılık oluşturuyor. Halktaki gibi çok tutarsız bir yere dağılmıyor.
Öğrencilere halktan farklı olarak, Hanefiler için olmazsa olmaz temel ilkeleri de sorduk.
– Farz namazında imamın arkasından Fatiha okunur mu?
– İtikadda ve inançta mezhebiniz nedir?
– Nikah akdinde kadın irade beyanında bulunur mu?
– Cuma namazının kılınması için devlet başkanının izni şart mıdır?
Ameli mezheplerle ilgili sorularımızın dördüne doğru cevap veren İlahiyat Öğrencisi %18,7, üçüne doğru cevap veren % 35.0. Dolayısıyla diğerleri ilk üçten daha azını biliyor. Yani ilahiyat öğrencilerinin %50’si bu temel bilgilerden yoksun.
Aynı öğrencilere itikada dair de şunları sorduk:
– Ehli Kıble kimlerden oluşur?
– Ehli kıble tekfir edilir mi?
– İman artar mı, eksilir mi?
– Ehli sünnet bir mezhep midir?
– Büyük günah işleyen bir din görevlisinin arkasında namaz kılar mısınız?
Bu soruların 5’ine doğru cevap veren öğrenci sayısı % 3.6, dördüne cevap veren %16.3.
Yani itikadî mezheplerde durum daha da vahim. Mesela; Ehli kıble tekfir edilebilir mi diye sorduğumuzda öğrencilerin %22’si evet diyor. Yine ehlisünnet bir mezhep midir diye sormuşuz, %56’sı evet demiş, ortada bir ehlisünnet söylentisi var ya…
Şimdi daha da vahimi, “Ebu Hanife ye ait bir eser okudunuz mu diye soruyoruz”, %68’i okumamış, “Maturidi’nin her hangi bir eserini okudunuz mu” diye sorduk, %81’i okumamış,
“İbni Teymiye ye ait bir eser okudunuz mu” dedik, %87’si okumamış. Ancak, kendini selefi diye tanımlayanların büyük bir kısmı “evet okuduk” diyor, o yüzden onlar daha bilinçliler. O yüzden ilahiyat fakültelerine Sünnilik ve Ehli sünnet açısından baktığımız zaman büyük bir krizle karşı karşıya olduğumuz görülüyor. Ama en azından ilahiyat fakültelerinde okuyanlardan Mâturidî veya Eş’ari diyenlerin radikalleşmeye eğiliminin daha az olduğunu görüyoruz. O zaman şöyle bir soru geliyor aklımıza; Doğru, düzgün bir şekilde eğitim verebilirsek, radikalleşmenin önüne geçebilir miyiz?
İşte bu anket çalışması bu iki olgu arasında bir bağ olduğunu gösteriyor.
Not: Bu metin Prof. Dr. Hilmi Demir Hocamızın dernekte yaptığı sunumun tarafımızca çıkarılmış özetidir.