Schrödinger’in Kedisi

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Alev ALATLI

 

“Tarih boyunca insanoğlu yaşadığı dünyada neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor ve bunu yaparken de aklını kullanıyor. Bu anlama süreci devam ederken, insan beyni onluk sistemi buluyor ve üzerinde çalıştıkça matematiğin bu dünyaya cevap verdiğini görüyor. Bu arada fiziğin, insan buluşu olan matematikle uyuştuğu görülüyor. Bunun doğruluğunu gösteren iki örnek vermek istiyorum. Maxwell, matematikten yola çıkarak ışığın bir elektromanyetizm türü olduğunu bulmuş ve fizikçiler de bunu deneyler yaparak doğrulamışlardır. Einstein da matematik yoluyla enerji-kütle denklemini bulmuş bunu da nükleer bomba kanıtlamıştır. İnsan kafasının fiziki dünyayı matematikle açıklayabilmesi çok ilginçtir. Hesap yapıyorsunuz ve doğru çıkıyor. İnsan ne kadar çok matematik öğreniyorsa kainatı o kadar iyi anlıyor.

Bu  düşünce hareketinin Kitabi dinlerden önce Eski Yunan’da Aristo, Eflatun gibi filozoflarda başladığını görüyoruz. Semavi dinlerle birlikte duraksamaya geçen bu süreç Galileo, Newton gibi düşünürler vasıtasıyla tekrar canlandı. Özellikle Newton’la birlikte neden-sonuç ilişkisi üzerine hipotezler geliştirildi. Bu çalışmalarının temelini Aristo’ya  dayandırdılar. Oradan itibaren geri alarak sağladıkları bilgi birikimi ile Sanayi Devrimi oldu. Bütün bu oluşum ve değişimlerin temelinde kendi içinde bir varsayımlar sistemi olan matematik yatar.

Matematiğin bir numaralı varsayımı 2×2= 4 eder, 5 etmez. Ettiğinde matematik olmaktan çıkar. fizik dünyayı da etkileyen bu bakışa göre bir şey ya siyah ya da beyazdır. İkisi arasındaki renkleri kabul etmez. Aydınlanma çağının bütüncü düşüncesinin uygulayıcıları Sosyal Darwinciler, devrimleri ya da değişmeleri belli bir yere değil tüm dünyaya uygulamaya kalktılar. Bu da matematiksel bakışın yansıması olan siyah/beyaz anlayışıdır. Newton’un Aristo’dan tevarüs ederek temellendirdiği “bir şey ya siyahtır ya da beyaz” anlayışı fizik dünyadaki her şeye bulaştı. Mesela Türk müziğinde notalar arasında Batı müziğinde olmayan farklı sesler vardır. Batılılar o aradaki sesleri duyamaz çünkü kulakları kabalaşmıştır. Mimaride de böyledir. Bu anlayış Batılıların insanları da küçük atomlar, makine parçacıkları v.s. gibi görmeye başlamalarına sebep olmuştur. Hukukta da benzer yaklaşımlar vardır. Modern hukukta kişi ‘ben artık davamdan vazgeçtim’ dese de vazgeçmek mümkün olamıyor. İşte bu matematiksel anlayışın ürünüdür. Fakat son zamanlarda iki kişi arasındaki problemlerin çözümünde  hakeme danışma metodu tekrar gündeme gelmeye başladı. Burada kişilerin o anki ruh halini baz alarak belki uzlaşmaları sağlanabilir. Newton fiziği sadece müziği, mimariyi değil dinleri de etkiledi. Aradaki tonlar kayboldu ve biz bunun sıkıntısını yaşıyoruz. Siyah-beyaz düşünce ağırlık kazandıkça İslamın çeşitli versiyonları, radikal İslam, fundamentalist İslam şeklinde ifade edildi. Bu da “bir şey ya siyahtır ya da beyaz” düşüncesinin yansımasıdır.

Bugün dünyayı etkileyen bu ya siyah ya beyaz anlayışı, meselelerin ancak bir kısmını çözmekte faydalı oluyor. Fakat işin facia olan tarafı çözemediği meseleleri reddetmesidir. Bu kafa yapısı, Bush, Hitler, Stalin gibi diktatörler ortaya çıkarır. Her ne kadar şark diktatörlüğü deyip bize çamur atmaya kalksalar da öyle zannedildiği gibi diktatörler doğudan çıkmaz. Bizim ülkemizde her zaman padişahlara “böbürlenme sultanım senden büyük Allah var” denmiştir. İcabında üç yeniçeriyle de sultanlar alaşağı edilebilmiştir. Batıda böyle olmuyor, kişi hükümranlıkta ısrar etmekle kalmıyor bir de ilahi otoriteye göz dikiyor. İşin en kötü tarafı kendisi de bunun doğruluğuna inanıyor.

“Kainatta belirsizlik diye bir şey yoktur. Bu kainatı oluşturan parçacıklar fizik kurallarına göre hareket ederler. Tüm olaylar, neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde gelişir” gibi kuralların oluşmasına zemin hazırlayan klasik fizik anlayışı, 1920’lerden itibaren Kuantum fiziği üzerinde yapılan çalışmalar sonucu sarsılmaya başlıyor. Çünkü Klasik Fizik, doğrusal sistemleri çözüyor halbuki gerçek dünyada doğrusal sistem yok! “Şöyle yaparsak bu sonucu alırız” diye kesin bir şey söyleyemiyoruz; çünkü gerçek dünya doğrusal değil. Gerçek dünya kırçıl, gerçek dünya puslu, gerçek dünya saçaklı.

Heisenberg yaptığı deneylerle, “Nedensellik kurallarının neler olduğunu keşfedersek bizi kâinatın nasıl işlediğini öğrenmekten alıkoyacak hiçbir şey yoktur.” diyen Newton’un yanıldığını, kuantum mekaniğinde bazı şeylerin bilinemez olduğunu matematiksel olarak kanıtlıyor.

Eski Yunan, Demokritus, kâinatı atomlara ve boşluğa indirgedi. Eflâtun, dünyayı doğrular ve üçgenlerle doldurdu. Aristo oturdu, siyah-beyaz mantığın kanunlarını yazdı. O gün bugün, matematikçiler ve bilim adamları, aslen puslu/kırçıl/saçaklı olan evreni tarif etmek için, siyah-beyaz kanunları kullanırlar.

Yeni fizik’in önde gelen iki açılımından birisi Kaos Paradigması, diğeri Fuzzy, yani puslu veya saçaklı mantıktır. Kaos paradigması, Klasik Fizik’in, “şunu şöyle etkilersen bu sonucu alırsın” şeklindeki nedensellik ilişkilerinin işlemediği durumlarla ortaya çıkar. Hava ve denizdeki dalgalanmalar, depremler, borsadaki iniş-çıkışlar, vb. Toplum mühendisliğine soyunmuş olanların, Yeni Dünya Düzeni uygulamalarından istedikleri sonucu alamamaları bu kaos paradigmasının bir sonucu olsa gerek.

Fuzzy ise olguların veya verilerin puslu, saçaklı olduğunu gösteriyor. Birçok şey Klasik Fizik’in çizdiği sınırlar içerisinde tezahür etmeyebilir. Hatta, “hiçbir şey kesin değildir; ama her şey mümkündür.” Buna göre kainattaki olaylar, Aristo mantığının siyah/beyaz kesinliğiyle değil ancak “hem-hem de” şeklinde ifade edilebilir.

Yeni Dünya Düzeni’nin hedefi İngilizce konuşan tek bir dünya toplumu yaratmaktı ve bu Türkiye’de de çeşitli versiyonlarıyla uygulamaya konuldu. Kapitalistleştirme çabaları kapsamında uygulanan kalkınma programları, İMF programları yine siyah/beyazdır. Biz Türkler ne kadar yozlaşmış olsak da hala birbirimize kolayca kıyacak insanlar değiliz. Mesela yandaki komşunun elektrik çaldığını bilsek dahi kıyamaz ihbar edemeyiz. Yani bizden Batılı anlamda kapitalist çıkması çok zor. Fakat evrensel medya aracılığıyla dayatılan küresel değerler büyük bir ustalıkla yayılıyor. Ekonomik alanda olduğu gibi giyim kuşam, edebiyat, müzik gibi birçok alanda insanlara anlamadan ve incitmeden dayattırıldığı için karşı koymak daha bir zor hale geliyor.

1920’lerden itibaren üzerinde çalışılan Kuantum Fiziğinin içerdiği saçaklı mantık, kainattaki olayların hem-hem de mantığıyla açıklanması gibi yaklaşımlar Doğu kültüründe zaten olan şeylerdir. Buda’nın Konfüçyüs’ün öğretilerinde bunları görebiliriz. Bu anlamda İslam tasavvufu da bütünün üzerine kuruludur ve Klasik Fizik’le açıklanamayan şeyleri de içerir. Dolayısıyla zaten bizim köklerimizde var olan bu unsurlar aradığımız çözümleri bize verecektir. Fakat biz İslamın ahlaki temellerini göz ardı ettiğimiz sürece hiçbir meselemizi halledemeyiz. Bu ülkede eğer Müslüman olduğu halde bir öğrenci kopya çekebiliyorsa, Müslüman bir patron işçisinin hakkının üzerine yatabiliyorsa, namaz kılan bir zabıta rüşvet alabiliyorsa kendimizi sorgulamalıyız. Türkiye’de İslamın ahlaki zemini çekilmiş durumdadır. Sadece cinsellik alanında çekilmemiştir fakat zaten bu en kolayıdır.

Nasrettin hocayı biz komik buluruz. Halbuki arkasındaki koca felsefeyi fikir dünyamızın kısırlığı sebebiyle göremiyoruz. Onun bütüncü yaklaşımları bana kalırsa tasavvuftan dolayıdır. Bu zamana kadar Allah bilir şeklinde yaklaşım sergileyenlere artık bilim camiası ilgisiz kalamayacak. Her bilinmezlik her belirsizlik hemen reddedilemeyecek.

Batının matematikte olsun fizikte olsun en büyük beyinleri sanki bizim sufi tayfasıyla beraberdir. Fakat gelin görün ki Türkiye kendi sufi tayfasının farkında bile değildir. Mevlana’yı da ilk keşfeden Batılılar oldu, sonra biz arkalarından takılıp gitmeye başladık.

Bugün siyah/beyaz mantığına dünyanın çeşitli yerlerinden  karşı koymalar başlamıştır. Vatikan’ın ya siyah ya da beyaz mantığına dayanamadıkları için Batıda sayısız mezhep türedi. Türkiye’de de çeşitli arayışlar başlamıştır fakat ne garabettir ki ülkemizde siyah ve beyaz dışındaki tonlara ihtiyaç duyup Prisma, Reiki, Yoga gibi türedi oluşumlara yönelenleri sıkça duymaya başladık. Aklı başında olduğunu düşündüğümüz gençlerimizi de kaybediyoruz. Bana kalırsa o insanlar yığınlarla para verip bu oluşumlara katılıyorlarsa bu onların züppeliğinden değildir. Sizi temin ederim arayış içinde ve onun cevabını bizde bulamıyor. Çünkü camiler herkesin gönül huzuru içinde gidebileceği yerler olmaktan çıktı. Kucaklayıcı olamıyoruz, ruha değil görüntüye takılıp kalmışız. Halbuki İslamiyet varken Prismalar, Reikiler kimsenin haddine düşmezdi ve bu din pekala emniyet sübabı olabilirdi. Fakat biz bu değerin farkına varıp ifade edemedik. İşte aydınlarımızın ve İslam ulemasının sınıfta kaldığı nokta burasıdır.

Bir yanda derin dünya, diğer yanda cehaletimiz ve bir türlü toparlayamadığımız, değerini de bilemediğimiz dinimiz.

Sembolü “Schrödinger’in Kedisi”olan Yeni Fizik, bambaşka bir dünya ve kainat görüşüne işaret ediyor. Yeni fizik, ya da kuantum fiziği, bize doğrunun tek olmadığını, dünya ve kainatın Aristo’nun ve onu izleyenlerin önerdikleri gibi siyah-beyaz olmadığını kanıtladı. Yeni fizik bütüncül yani holistic yani tevhididir. Bu bağlamda, tasavvufun ve tasavvufun babası Buda’nın peşinden gider, Aristo’nun değil. Schrödinger’in kedisi, aynı zamanda ölü ve aynı zamanda diri olmak gibi bir kuantum realitesini temsil eder. Kuantum fiziği gelecek yüzyıldan itibaren insanın kendisine, kendi bedenine, topluma, kainatı oluşturan canlı cansız tüm varlıklara hatta canlılık ve ölülük durumlarına bakışını radikal bir biçimde değiştirecek.  Romandaki onarımcılar, 2020’lerin Türkiyesinin bu devrimden kaçınılmaz olarak etkileneceğini ve onlar bu etkilenmenin mutluluk verici bir etkilenme olacağını söylüyorlar. Ama sizi uyarmalıyım, bu bir roman. Siyaset bilimi kitabı değil. O nedenle de diyorum ki; “Parmağıma değil, gösterdiğine bakın.”

Not: Programın özeti, deşifre üzerinden hazırlanmıştır.

Hazırlayan: Ayla Kerimoğlu-Dilek Karataş

 

 

Önceki Yazı

Modernliğin Eleştirisi, Postmodern Durum, Postmodern Etik

Sonraki Yazı

Evrenin Yaratılışı,Big Bang

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir