Ortaçağ Felsefesi

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:
Salih YILDIZ
“Antik çağın sonlarında din büyük bir güç kazanmış felsefe de bu gelişmenin etkisinden uzak kalmayıp dini bir renk almıştır. Bundan sonra felsefeden yararlanarak dini bir dünya görüşü ortaya koyma denemesi iki kol halinde gelişmiştir:
Yeni Plotonculuk ve Patristik Felsefe.
Yeni Plotonculuk: Yeni plotonculuğun kendisinden sonraki gelişme üzerinde etkisi büyük olmuştur. Zira bu çığır Batı ve Doğu mistisizminin başlıca kaynaklarından biridir.
Rönesans sonrası Ploton Felsefesi daha çok Yeni Plotonculuk şeklinde ele alınmıştır. Yeni Plotonculuğun kurucusu Platinus’tur. Platinus’a göre varlık, maddi değil ruhtur. Cisimler dünyası şayet üzerine ruhsal dünyadan bir parıltı vurursa değer kazanır. Onun evren anlayışı aşamalar dizisi biçimindedir. Bu aşamalar  birbirinin sonucu olarak ardarda dizilir. İnsan ruh ve bedenden meydana gelmiştir. Ruh bedeni bir araç olarak kullanır. Ölümsüz olan ruh çeşitli bedenlerde yaşar ve kaderi bir önceki hayatındaki tutumuna bağlıdır. Eğer ruh, kendisini duygusal yöne kaptırırsa bundan sonraki hayatında hayvan kalıbına yerleşir. Duyular dünyadan uzaklaşıp düşünülen dünyaya yönelirse “Bir”e kavuşur. Zira ona göre varlık hiyerarşisinin en üstünde Bir varken en altta da hiç bir niteliği olmayan ve tam bir karanlık içinde olan madde vardır.

Bu çağda etkili olan Hıristiyan felsefenin ilk dönemine “Patristik Felsefe” adı verilir. Patristik felsefe, Hıristiyan inancına bir öğreti niteliği kazandırmak yolundaki çaba ve denemelerden oluşmuştur. Bu felsefeye sistemli bir bütünlük kazandıran, Hıristiyan inançlarını felsefi bir sistem içine yerleştiren dolayısıyla Hıristiyanlığın dogmalarını felsefe ile temellendiren düşünür Augustinus olmuştur. O, şüpheciliği eleştirerek, mutlak doğruların bulunduğunu ve bunların elde edilebileceğini savunur. Böyle doğruların olması, bunları karşılayan mutlak bir varlığın Tanrı’nın da olması demektir. Bu bakımdan onun tüm düşünceleri Tanrı ve ruh üzerinde toplanır. İnsan doğruları kendi ruhunda ve kutsal ruh üzerine toplanır. İnsan doğruları kendi ruhunda ve kutsal kitapta arayabilir. Nasıl ruhumuz bir ve bedenin her yerinde ise Tanrı da birdir ve her an her yerdedir. Hıristiyan felsefesinin ikinci dönemini oluşturan Skolastik felsefe ise biçimi belirmiş olan Patristik felsefeyi temellendirme ve derleyip toplamak yönündeki çalışmalardan meydana gelmiştir. Tüm skolastik dönemin en büyük düşünürü Thomas’tır. Öğretici öğretisi Katolik kilisesinin bugün de resmi felsefesidir.
Thomas’a göre inanç ve bilgi alanları birbirini kısmen karşılar ama denk değildir. İnançla elde edilen öyle sırlar vardır ki akla aykırı olmamasına rağmen aklın kavrama gücünü aşar. Bilgi insanı Tanrı’yı ve din dogmalarını benimseyip anlaması için sadece ön koşullar sağlar. Bundan sonrası inancın işidir. Skolastik felsefenin yapmak istediği ile yapabildiğinin hesabını çıkarırsak şunu söyleyebiliriz:
Skolastik felsefe inanç ve bilgiyi uzlaştırmak amacıyla işe başlamıştır ancak tasarladığını gerçekleştirememiştir. Yüzyıllar boyu süren uğraşların sonucu, bilgi ve inanç alanlarının birleşmesi değil büsbütün ayrılması olmuştur.”

Not: Programın özeti, deşifre üzerinden hazırlanmıştır.

Hazırlayan: Ayla Kerimoğlu

 

Önceki Yazı

Felsefenin Tarihi Serüveni

Sonraki Yazı

Yeniçağ Felsefesi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir