Nuh Tufanı ve Tufanla İlgili Tartışmalar

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:
TUFAN
Bela birdenbire gelmez
* Kuran’da Allah, herhangi bir kavme elçi gönderilmedikçe, o kavmin helak edilmeyeceğini söylemektedir. Helak için, kavmin kendisine uyarıcı korkutucu gelmiş olması ve bu uyarıcının yalanlanmış olması gerekmektedir. Yine, Kur’an’da şöyle denilir: “Senin Rabbin, ‘ana yerleşim merkezlerine’ onlara ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı değildir. Ve Biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz.” (Kasas, 59)
*İlahi azabın başlangıcı olarak Nuh kavmine kırk yıl yağmur yağmamış, hayvanları telef olmuş ve nesilleri de kesilmeye başlamıştı. Nuh (a.s.) da onlara tövbe ederek kendilerini ıslah etmelerini önermişti. (Nuh/10-12)
*”Eğer yüz çeviriyorsanız, zaten ben sizden bir ücret istemedim. Benim ecrim Allah’tan başkasına ait değildir ve bana Müslümanlardan olmam emrolundu.”
Yine de onu yalanladılar, biz de hem onu hem de onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları (yeryüzünde) halifeler kıldık; âyetlerimizi yalanlayanları da (denizde) boğduk. Bak ki uyarılanların (fakat inanmayanların) sonu nasıl oldu!”
(Yunus/72-73)
* “Biz de derhal nehir gibi devamlı akan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. (Her iki) su, takdir edilmiş bir işin olması için birleşmişti.”
(Kamer/11-12)
* Helâk olanlar Hz. Nuh’un tebliğini hiçe sayan ve isyanda direten kavimdir. Bu konudaki ayetler hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek kadar açıktır: “Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları da suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi.” (7/A’râf, 64). “Böylece onu ve onunla birlikte olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Âyetlerimizi yalan sayarak inanmamış olanların da kökünü kuruttuk.” (7/A’râf, 72).
*Taberî’nin Rasulullah (S.A.V.)’e dayandırılan bir rivâyete göre Tûfan, altı ay sürmüştür. Recebin ilk günlerinde başlayan Tûfan, Muharremin onuncu gününde son bulmuş ve gemi Cûdî dağının üzerine oturmuştu.
*Hz. Nuh (a.s.) ve ashabı geminin demirlediği gün oruç tutmuşlardır. (Sevinince ne yaparsınız?)
*Allah’ın Razı Olduğu Kişilere Tufanda Bile bir Sığınak Bahşedilir. 
TARTIŞMALAR
Kur’ân-ı Kerim’deki atıflar ve Tevrat’taki bilgilerden, Hz. Nuh (a.s.) ve kavminin Irak’ta Musul dolaylarında yaşadığı anlaşılmaktadır.
Tufanın Kapladığı Alan
*Kur’ân-ı Kerim’deki atıflar ve Tevrat’taki bilgilerden, Hz. Nuh (a.s.) ve kavminin Irak’ta Musul dolaylarında yaşadığı anlaşılmaktadır. Kur’ân’da, tufanın sâdece Nuh kavmini kaplayıp suda boğarak helak ettiği ifade edilmiş; ancak tufanın yalnızca bu kavmin yaşadığı bölgeyi mi, yoksa bütün yeryüzünü mü kapladığı açıklanmamıştır. Bununla birlikte kapladığı alan açıklanmasa da, Kur’ân-ı Kerim’de verilen bilgilerden, tufanın sâdece Nuh kavmini ilgilendirdiği ve dolayısıyla bölgesel olduğu neticesini çıkarmak mümkündür. Diğer yandan tufanın Dicle ve Fırat havzasını kapladığı şeklindeki bilgiler, arkeolojik kalıntılar ve jeolojik delillerle de te’yid edilmiş bulunmaktadır. Mezopotamya ovasının önemli şehirleri Ur, Uruk, Kiş ve Şuruppak’ta yapılan arkeolojik araştırmalar, Sümer ve Akad’ın korkunç sel felâketine mâruz kaldıklarını ortaya çıkarmıştır. Leonard Woolley, 1927-1929 yılları arasında Ur şehrindeki bir mezarlıkta yaptığı araştırmalarda, büyük bir sel tarafından getirildiği anlaşılan ve mevcut medeniyeti bütünüyle sona erdiren 2,5 metre kalınlığında bir çamur tabakası keşfetmiştir. Erich Schmidt 1920-1930 yılları arasında Güney Mezopotamya’nın tarihi kentlerinden Şuruppak’ ta yaptığı kazılarda bu şehirde milâttan önce 2900-3000 yılları civarında büyük bir sel felâketinin yaşandığı neticesine ulaşmıştır. Tufan izlerini taşıyan bir başka şehir ise, Sümerliler’in Kiş şehridir. Sümer kayıtlarında bu şehir, “Büyük Tufan’dan sonra başa geçen ilk hanedanlığın başkenti” olarak nitelendirilmiştir. Uruk kentinde de, diğerlerinde olduğu gibi, milâttan önce2900-3000 civarına tarihlenen bir sel tabakasına rastlanmıştır. Tevrat’ta ise, bunun zıddına, tufanın bütün yeryüzünü kapladığı bildirilmiştir.
*Daha önce geçtiği gibi Kur’ân-ı Kerim’de, insan ırkının tufandan sonra Hz. Nuh (a.s.) ve beraberindekilerin neslinden devam ettikleri belirtilmiştir. Böyle olunca, tufanın bütün dünyayı kaplamasına gerek kalmamaktadır. Çünkü bu ilâhî azabın muhatabı Nuh kavmi müşrikleridir. Yeryüzünün başka bölgelerinde de insanların bulunduğunu var saydığımız takdirde, diğer kesimlerindeki bu insanların, Nuh kavminin suçu sebebiyle boğulduğunu düşünmek gerekir ki, bunun imkânsızlığı açıktır. Tufandan sonra yeryüzünde gemidekilerin dışında hiç bir insanın kalmadığı hususu kesin olduğuna göre, demek ki, tarihin o döneminde insanlar, yeryüzünün yalnızca bu bölgesinde yaşıyorlardı; daha sonraki asırlarda diğer kıtalara dağıldılar.
Dicle ve Fırat vadisinin halkı, tufandan sonraki dönemlerde, 12 levha üzerine tufan kıssasını yazmışlar ve bu levhalarda, bölge halkının tamamına yakınının boğulduğunu; ancak bir gemi yapıp içine binen, aile fertlerini ve bâzı hayvan ve böcekleri de gemiye alan sâlih bir kişinin, gemidekilerle birlikte kurtulduğunu, artık yeryüzünü onların imar ettiğini belirtmişlerdir. Tarih itibariyle Kitab-ı Mukaddes’ten çok daha eski olan bu kitâbelerdeki bilgiler, Kur’ân’ın verdiği bilgilere uymaktadır.
İnsanların başına gelen felâketler hakkında aktarılan rivayetlerin en yaygın olanı, tufan rivayetleridir. Sümer, Akad, Bâbil, Asur, Yunan, Mısır, Hind ve Çin edebiyatlarında Hz. Nuh’un kıssasına benzer rivayetler mevcuttur. Aynı şekilde, Burma, Malaya, Doğu Hint Adaları, Avustralya, Yeni Gine ve Avrupa ile Amerika’nın bâzı bölgelerinde anlatılmakta olan bâzı rivayetler de bu kıssaya benzemektedir. Bu rivayetlerin çoğunda tufan, Yüce Kudret’in öfkesine sebep teşkil eden bir günaha bağlanmaktadır. Bütün bunlar, o dönemde yerleşik dünyanın Musul ve civarından ibaret olduğunu göstermektedir. Buradan dağılan insanlar, aradan asırların geçmesiyle tufan olayının gerçek hikâyesini unutmuş olsalar da, bu hikâye onların tasavvurlarıyla karışmış olarak nesilden nesile aktarılmış bulunmaktadır.
* Allah’ın Hz. Nuh’a verdiği hayvanları toplama emrindeki hikmet, hayvanların neslini korumaktan çok, Tufan sonrasında kurulacak yeni yaşama gerekli olan hayvanların toplanması olmalıdır. Çünkü Tufan yerel olduğu için hayvanların soylarının tükenmesi söz konusu olamaz. Nasıl olsa Tufan’dan sonra zamanla diğer bölgelerden hayvanlar bu bölgeye göç edip bölgeyi eski canlılığına getireceklerdir. Önemli olan Tufan’dan hemen sonra bölgede kurulacak yaşamdır ve toplanan hayvanlar temelde bu amaçla toplanmış olmalıdırlar.
*Cûdî dağı Güneydoğu Anadolu bölgesinde Türkiye-Irak sınırına 15 km. uzaklıkta, Dicle ırmağının kıyısında bulunan Cizre’nin 32 km. kuzeydoğusunda, Şırnak il merkezine 17 km. mesafededir. Ağrı dağı çok yüksek ve sarp olup insan hayatı için önemli olan su, ağaç, barınacak yerler vb. imkânlardan yoksundur. Bu sebeple geminin oraya inmesi mümkün görünmemektedir. Cûdî dağında ise barınacak birçok mağaranın mevcudiyeti, tepesinin geminin inişine uygun bir yüzey oluşturması ve beslenme imkânlarına sahip bulunması, geminin oraya inmesi için yeterli ipuçları vermektedir.
NUH (a.s.)’DAN SONRA
*Kur’ân-ı Kerim’de ve hadislerde Hz. Nuh (a.s.)’ın tufandan sonraki hayatı ve vefatı hakkında bilgi verilmemiştir.
*Nuh (a.s.)’ın büyük oğlu Sam’dan Araplar ve Farslar,
*Ham’dan Hind, Habeş ve Afrikalılar,
*Yafes’ten Rus, Slav ve Türk soyları, Asyalılar ve Kızılderililer,
*Allah’ın adını zikrettiği peygamberler Adem (a.s.)’ın ve Nuh (a.s.) ile beraber gemide taşınanların soyundan, İbrahim ve İsmail’in neslindendir.(Meryem 19/58) İsrailoğulları da Nuh (a.s.) ile beraber gemide taşınanların soyundandır. (İsra, 3)
* “Andolsun ki. biz, Nuh’u kendi kavmine gönderdik de, o, dokuzyüzelli yıl onların arasında kaldı. Sonunda, onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi. Fakat biz, onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık”
Görüldüğü gibi âyette Hz. Nuh (a.s.)’ın 950 yıl kavmiyle birlikte olduğu belirtilmiş; ancak bu sürenin onun bütün ömrünü veya peygamberlik süresinin tamamını ya da tufana kadar olan safhasını içine aldığına işaret edilmemiştir.
*Hz. Nuh (a.s.)’ın ömrü gibi kavminin ömürlerinin de uzun olduğu kuvvetle muhtemeldir. O asırlarda insanların azlığına karşılık ömürlerinin uzun olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Rasülullah (S.A.V.), bir hadislerinde, insanların ömürlerinin zamanla kısaldığına işaret etmişlerdir. Buharı, Enbiyâ, 1.
*Kabrinin bulunduğu yer hakkında da kesin bilgi yoktur. Ancak bâzı merkezlerde ona ait olduğuna inanılan kabirler mevcuttur: Mescid-i Haram-Belkâ’daki yerleşim merkezlerinden Kerek gibi.
{jcomments on}
Önceki Yazı

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Sema Ramazanoğlu’na seviyesizce sarfedilen sözleri kınıyoruz

Sonraki Yazı

Nuh (a.s.)’ın Tebliğ Metodu

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir