Bir Model Olarak Hz. Peygamber Dönemi ve Piyasa

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Yard. Doç. Dr. Mustafa ÖZEL

“Din başta olmak üzere aşağı doğru inen bir değerler hiyerarşisi vardır. Buna göre; iktisat siyasetin, siyaset hukukun, hukuk ahlakın, ahlak ise dinin bir parçasıdır. Fakat bu hiyerarşiyi Batı tersine çevirmiş ve her şeyini buna göre şekillendirmiştir.

Çalışmalarımdan, “Cahiliye Mekkesi modern bir toplum, Batı ise cahil bir toplumdur” sonucunu çıkardım. Yani benim bakışıma göre Batı’yla Mekke toplumu arasında zihin yapısı bakımından genel hatlarıyla bir farklılık bulunmamaktadır.

Eğer biz Cahiliye Mekkesi’nde neyin düzeltilmiş ve neyin miras olarak bırakılmış olduğunu tespit edersek kendi cahiliyemizi nasıl düzelteceğimiz konusunda kriterlerimizi de belirlemiş oluruz.
Cahiliye, kültürsüz, cahil insanların bulunduğu toplum değildir. İktisadi açıdan düşünecek olursak o toplumun da bankaları, anonim şirketleri, borsaları, ticari merkezleri vardı ve dünya imparatorlukları olan Bizans ve Pers İmparatorlukları’yla ve Habeşistan’la ticaret yapıyorlar, Kızıldeniz’de gemi işletiyorlardı. Bütün bunları yapabilmek için ciddi de bir alt yapıları vardı. Kısacası onların cahiliyesi bugünün modern dünyasında yaşanan cehalet gibiydi.

Mekkeliler, Hz. Peygamber’in dedesi zamanına kadar sadece Harem bölgesinde ticaret yapıyorlardı. Fakat ticaret yapabilmek için borçlanan tüccarın faiz katlandıkça borcunu ödeyememesi, o tüccarın şehri terk etmesine ve bir daha geri dönmemesine sebebiyet vermeye başladı. Hz. Haşim, bunun üzerine küçük sermayeleri bir arada toplayıp şirket kurma önerisini getirdi. Böylelikle “mübadele” adını verdiğimiz sistem oluştu. Ben bu şirketin kök salmasından hareketle iptidai de olsa bir borsa kurulduğu kanaatindeyim, tarihçi ve ilahiyatçı arkadaşlarımız belki bu kanaatimi destekleyecek işaretler bulabilirler. Maalesef biz bu tür araştırmaların çok uzağındayız. İslam Dünyası’nda Cahiliye Mekkesi’yle ilgili araştırma yapan hiçbir özel enstitü ve kurum yok fakat Kudüs’te İsrail’liler tarafından sadece Cahiliye Mekke ve Medinesi’ne yönelik olarak üç tane İngilizce dergi yayınlanmakta. Yahudiler bunu babamızın hayrına yapıyor olamazlar.

Mekke, iklim şartlarından dolayı tarım ve ziraatın yapılamadığı bir şehirdir. Kureyş suresinin tefsine dikkat ettiğimizde “İlaf” tan bahsedildiğini görürüz. O surede ilaf için şükretmeleri istenir. Çünkü onlara bir nimet olan ‘ilaf’ verilmiş, onlar da bu nimet sayesinde aç iken doymuşlardır. Mekke’de aç iken doymak ise sadece ticaret yapmakla mümkündür.

Kureyş’li tüccarlar ticaret alanlarının genişlemesi için kabilelere şöyle bir teklif götürmüşlerdir: “Sizin mallarınız yakın pazarlarda ucuza gidiyor. Biz, gittiğimiz pazarlarda sizin mallarınızı satıp karınızı da sermayenizi de getirelim.” Kabilelerin bu tüccarlara itimadı bulunduğu ve durdukları yerden kazanç sağlayacakları için kabul edip anlaşırlar. Böylece
Yemen’den Şam’a kadar Mekke merkezli bir “dünya ekonomi” oluşmuştur. Ekonomik yapı gelişince Mekkeliler bununla yetinmeyip Taif’e tarım için yatırımlar yapmaya başlamışlar, hatta kendilerine arazi satmak istemeyen Beni Sakif kabilesini de Harem’e almamakla tehdit etmişlerdir. Çünkü oraya, haram aylarda her yerden tüccarlar gelirdi ve alış-verişler olurdu. Harem’e girememeniz bir sene boyunca ürettiğiniz malların elinizde kalması demektir. Yani Beni Sakif kabilesine uygulanan şey bir nevi iktisadi ambargodur.
Bu arada kabile ekonomileri de güçleniyordu. Fakat o kabilelerin ileri gelenleri artık sermayeyi yakın yerlere yatıramıyorlardı ve bu sebeple Mekke’ye göç başladı. Biz bunu Anadolu’dan büyük şehirlere göç olarak 1950-1960’lardan bu yana yaşadık.
Mekke’de olabildiğince tekelci bir iktisadi yapı olduğu için fiyatlar serbest teşekkül etmiyor, ekabir olanlar piyasayı siyasi ve fiziki güçleriyle kendi lehlerine çeviriyorlardı. Bu ise onlarda doğal bir üstünlük duygusu uyandırıyordu.

Yani cahiliye demek, bu insanların körkütük cahil olması demek değildir. Cenab-ı Hakk’ın kendilerine bildirmiş olduğu haberi kabullenmek konusundaki inatları yüzünden biz onlara cahil diyoruz. Daha postmodern bir tabir kullanırsak epistemolojik cehalet, zihni bir cehalet söz konusudur. Mekke döneminde inen çoğu Ayet-i Kerimelerde bu tür yönelişlerin yanlış olduğu, sapkınlık olduğu ve Müslümanların daha sağlam bir zihne, kalbe, imana nasıl sahip olabilecekleri belirtilmektedir.

Yaşanan dönüşümün sosyal ve iktisadi hayata nasıl yansıtılacağı sorunu henüz Mekke döneminde karşımıza çıkmamıştı fakat Medine’ye hicretten sonra durum farklılaştı. Müslümanlar Medine’ye göç ettiklerinde şehri orada bulunan Yahudiler, Hıristiyanlar ve müşriklerle beraberce yönetmek için bir ahitname hazırlamışlardı. Aynı günlerde Efendimiz Medine’deki bütün pazar yerlerini dolaşmış buraların Mü’minler için uygun pazar yeri olamayacağına karar vermişti. Bu kararı iki şekilde anlayabiliriz: Ya “burada cari olan ilkeler, İslamiyet’ e uymaz” ya da “burada köşe başlarını birileri tutmuş, Müslümanlara yer yok”. Bu karardan sonra Müslümanlar Medine Pazarı adını verdiğimiz pazar yerini kurmuşlar ve Peygamber Efendimiz bu pazar yerinde uygulanması için üç tane basit prensip koymuştur. Ben o üç ilkeyi çok önemsiyor ve diyorum ki; tarihin herhangi bir döneminde ve herhangi bir topluluk tarafından bu üç ilkeyi esas olarak uygulayabilen toplum, Müslümanca bir ekonomi geliştirmiş olur. O ilkeler şunlardır:

1-Bu pazarda fiyatları Allah tesbit edecektir: Bir malın ilk aşamasından son aşamasına kadar geçirdiği evreler esnasında hak ettiği bedeli kimsenin tam olarak tayin edebilmesi mümkün değildir. Çünkü fiyat teşekkülünde adaletli olabilmek için sonsuz bilgiye ihtiyaç vardır. Bunu Allah’tan başka kimsenin tayin etmesi mümkün değildir. Eğer bir yerde kimsenin müdahalesi olmadan fiyatlar teşekkül ediyorsa bu, Sünnetullah’ a uygundur. Fakat bu kapitalizm değildir, çünkü kapitalizmin büyük numarası, piyasayı boğan bir sistem olduğu halde kendisini serbest piyasa ekonomisi diye sunmasıdır. Kapitalist sistemdeki müteşebbisler doğal olarak kendi sermayelerini sonsuzca arttırmak isterler ve bu yüzden serbest piyasa karı yerine tekel karını tercih ederler. Çünkü serbest piyasa karı en düşük kar, tekel karı ise en yüksek kardır.

Piyasayı doğal seyrine bıraktığınızda tekelciliğin yaşaması mümkün değildir. Çünkü istatistiki olarak biliyoruz ki cemiyette her zaman daha uyanıklar, daha kabiliyetliler çıkacak ve mevcut tekelci konum aşınacaktır. Eğer böyle olmuyorsa arkada büyük bir gücün desteği var demektir. Bu güç ise devlettir. Demek ki kapitalizm; devlet gücüyle, tekelleşme eğilimindeki ekonomik gücün izdivacıdır, iç içe geçmesidir. Devlet olmadan kapitalizm olmaz, tıpkı Cahiliye Mekkesi’nde olduğu gibi. Sizce Ebu Cehil, siyasi gücü olmadan Mekke Pazarı’nda fiyat oluşumunu etkileyebilir miydi? Avrupa’da da 16-17. y.y.dan itibaren devlet kurma ile şirket kurma, pazar oluşturma, birbirlerini besleyen ve paralel akan süreçler olmuş, bu yüzden de kapitalizm hüküm sürmüştür.

Kapitalizm hakkında, Liberallerle Marksistler arasında 150 yıldır süren fakat yanlış zeminde yapılan bir tartışma var. Liberaller; “Kapitalizm, serbest piyasa düzenidir. Böyle bir sistemde insanların menfaatleri örtüşür ve herkes bundan pay alır” diyorlar iken Marksistler ise; “Rekabet kötü bir şeydir çünkü toplumda, üretim araçlarına sahip olanların yanında zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan güçsüzler, işçiler var. Bundan dolayı toplumdaki rekabet sömürü ile sonuçlanır” diyorlar. Dikkat ederseniz her ikisi de kapitalizmin bir rekabet sistemi olduğu yanlışlığı noktasında uyuşuyorlar. Braudel ise bunlara muhalif olarak; “Tarihi olarak dünyanın hiçbir yerinde kapitalizm bir rekabet düzeni olmamıştır. Tam aksine kapitalistler, fırsat buldukları her noktada piyasayı bastırmaya, boğmaya çalışmışlardır,” demektedir.
Kısacası Hz. Peygamber tarafından Medine Pazarı için öngörülen müdahalesiz doğal seyir ile fiyatlar herkesin razı olacağı hale gelecektir.

2-Bu pazarda vergi alınmayacaktır: Pazara satmak üzere götürdüğünüz mala vergi ödüyorsanız, bu vergiyi satacağınız o mala yansıtmak durumundasınız. Üstelik malınızı satıp satamayacağınız da belli değil. Halbuki bu sistemde vergi ödemeyeceğiniz için malınızı daha ucuza satacaksınız ve verginizi zenginleşince artan servetinizden vereceksiniz. Bu sistemde müteşebbisin teşvik edilmesi ve fiyatların düşük olması sebebiyle iktisadi faaliyetin de önü kesilmemiş olur.

3-Bu pazarda kimsenin belli bir yeri olmayacaktır. Pazar yerinde köşe başları daha kıymetlidir. Siz bir defa şansla bir köşeyi kaparsanız ve sürekli aynı yeri çalıştırırsanız orada bir rant oluşur. Fakat getirilen bu ilkeyle kazanç imkanları sürekli olarak yeniden dönüşebilir ve yeniden hak edilebilir olur.

Hz. Peygamber’ in Medine’deki pazar yerinde uyguladığı bu üç ilke, nerede uygulanırsa uygulansın böyle bir ekonomi, Müslümanca yürütülen bir ekonomi olur.”

Not: Programın özeti, deşifre üzerinden hazırlanmıştır.

Hazırlayan: Dilek Karataş

 

Önceki Yazı

Osmanlı İktisat Sistemi

Sonraki Yazı

İktisadi Gelişmenin Merhaleleri

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir