Minhacü’l-Arifin (Arifler Yolu)

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:
Prof. Dr. Recep Şentürk
İmam Gazali’nin bu kitabı, ‘Minhacü’l Arifin’ adını taşıyor. Minhac ;yol, yöntem, metot manasına geliyor. ‘Ariflerin Yolu’ olarak Türkçeye çevirebileceğimiz bu eser, okuyanlara çok şey kazandırmıştır.
Hem giriş mahiyetinde olması hem de daha iyi açıklayabilmek için öncelikle ‘arif ve irfan’ üzerine birer tanımlama yapalım. Alim, ilim sahibi ise arif, irfan sahibi yani ilmi içselleştirerek yaşayan olarak özetlenebilir. İrfan, ilimle karşılaştırıldığında daha üst seviyeden bir bilgi türüdür.
Taşköprülüzade Ahmet Efendi, Mevzuat-ı Ulum ( bilginin konuları-ilimler ansiklopedisi) adlı eserinde bilgiyi; ilim ve marifet olmak üzere ikiye ayırıyor. Bu eserde İlim olarak, akıl yoluyla ve deney metoduyla elde edilen bilgileri kastediyor. Buna, fıkıh, fizik, kimya, astronomi gibi dallar örnektir. Diğer bilgi türü olan marifetten kastettiği ise, nefsin terbiyesi yoluyla elde edilen ve keşf yoluyla ulaşılan bilgilerdir.
Gazali’de ise çok katmanlı ve çok mertebeli ilim anlayışı görmekteyiz. Bir tarafta ilim mertebesi, diğer tarafta irfan mertebesi. Gazali irfanı anlatırken ilmi (akli bilgiyi, deneye dayalı bilgiyi) dışlamıyor, fakat kendi mertebesi ve yeri içerisinde değerlendiriyor. Okuduklarımız bize, ideal olanın hem ilim hem de irfan sahibi olmak olduğunu gösteriyor. Çok gerilere değil Osmanlı’ya gittiğimizde; Osmanlı alimleri hem ilim hem de irfan sahibidirler. İlmi bir medreseden okuyarak, irfanı da belli bir tarikata girip orada seyr-i süluk yaparak elde ediyorlardı. Yetişme bakımından da eser verme bakımından da böyleydi. Mesela Gazali bir yandan mantık kitabı yazmış (mi’yarü’l ilim) diğer taraftan da keşfe dayalı olarak Mişkatü’l Envar gibi bir eser ortaya koymuştur. Yani aynı kişi hem ilme dayalı hem de irfana dayalı eserler verebilirken aynı zamanda her bir mertebeyi de yaşayabiliyordu.
Bilgi kuramı (epistemoloji) bugün farklılaşmış, anlam katmanları unutulmuş ve bir şey ifade etmez olmuştur. Bu sebeple çok mertebeli ilim anlayışını ve her ilmi kendi mertebesi içerisinde değerlendirmek gerektiğini anlamakta zorluk çekiyoruz.
Minhacü’l Arifin adlı eserde İmam Gazali, arif olmak isteyenlerin takip etmesi gereken yola dair ölçüler veriyor. Ariflerde bulunan özellikleri, onların ihlas ve muhabbetle ibadetlerini nasıl yaptıklarını anlatıyor.
Bu eserin önemli konularından biri ‘Müridliğin Temelleri’ dir. İnsan, fıtratı itibarıyla en fazla Allah Teala’ya vasıl olmak ve O’nun rızasını kazanmak ister. Bunun için mürid olmak yani irade etmek gerekir. “Mürid olan murad olur” diye bir ifade vardır. Allah Teala’yı ve rızasını isteyen, O’na vasıl olmak isteyen kişi murad olur yani Allah da o kişinin kendisine vasıl olmasını ister. Bir Hadis-i Kudsi’de; “Kim Bana vasıl olmayı/Benimle buluşmayı murad ederse, Ben de ona vasıl olmayı/ onunla buluşmayı murad ederim.”
Biraz daha üst seviyeden tahlil yaparsak; istenen de O’dur, sana isteme özelliğini veren de O’dur. Bu kainat sarayının sahibi Allah Teala’dır. Bu sarayda yapılacak en akıllıca iş, bu saraydaki nimetlerden istifade etmeden önce sarayın sahibiyle dostluk kurmak ve böylece O’nun cennette hazırlamış olduğu daha güzel saraylara ulaşmak olmalıdır. Bizden bu noktada irademizi göstermemiz ve mürid olmamız istenir.
Müridlikte motive edici unsurlar:
Mürid olan kişiyi harekete geçirebilme konusunda şu üç esas önemlidir: Allah korkusu (havf), Allah’dan ümit (reca) ve Allah’a muhabbet (şevk). Bunlar insanı irade ve motive etme konusunda en çok teşvik eden unsurlardır. Mesela öğrenci  ya zayıf alma korkusuyla, ya meslek sahibi olma isteğiyle ya da dersi sevdiği için çalışır. Allah rızasını kazanmayı arzu eden için ilk etapta bu üç şey çok önemlidir. Fakat sonunda öyle bir nokta gelir ki artık ne cehennem korkusu ne de cennet ümidi bir önem taşımaz. Muhabbetten başka bir şey yoktur.
Diğer taraftan; Allah korkusu ilmin, ümit yakıni imanın, muhabbet ise marifetullahın neticesidir. Kulda Allah korkusu bulunduğunun alameti, günahlardan kaçınmasıdır. Ümit bulunduğunun delili, Cenab-ı Hakk’ın rahmetini talep etmektir. Allah sevgisinin alameti de kulun, Allah Teala’yı her şeye tercih etmesidir. Hz. Ömer’den rivayet edilen meşhur bir hadisten anlıyoruz ki kişi Allah Teala’yı ve Peygamberimizi her şeyden daha fazla sevmiyorsa o iman nakıs imandır.
Kendisinde yakin bilgi oluşan insan artık kendinden şüphe eder, Allah Teala’den şüphe etmez. Hatta bazı kimseler marifette öyle ileri bir dereceye varırlar ki Allah’tan başka her şey gönüllerinden silinir, diğer varlıkları fani, gölge, geçici varlıklar olarak görmeye başlarlar. Çünkü marifete eren/arif olan insan şunu anlar ki; gerçek varlık Allah Teala’dır. Ebedi olan O’dur, bütün varlık O’nun eseridir.
İnsan öyle yaratılmıştır ki güzel olan şeyi tanıdığında hemen sever. Özünde, cevherinde, hakikatinde güzel olan Allah Teala’dır. Dolayısıyla Allah Teala’yı tanıyan insan, tabii olarak, fıtri olarak O’na muhabbet duyar. Bu dünyada güzel gördüğümüz şeyler ise müzeyyendir yani Allah güzel kılmıştır.
Kalbin Halleri:
İmam Gazali, Minhacül Arifin adlı eserde kalbin hallerine yer vererek kendimizi tanıma konusunda bize yol gösterici olmuştur. Kalbin; yükselme, açılma, alçalma ve duraklama olmak üzere dört hali vardır. Kalbin yükselme hali; Allah’ı zikretmekle, Kalbin açılma hali; Allah’ın takdirine rıza göstermekle, Kalbin alçalma hali; Allah dışındaki şeylerle meşgul olmakla, kalbin duraklama hali; Allah’dan gafil olmakla gerçekleşir.

Üç şey kulun kalbinin yükselmekte olduğunun alametidir:

1.Allah Teala’nın emirlerine muvafakat etmek, 2. Muhalefet etmemek, 3. Kulda ibadet etme şevkinin her zaman olması.
Üç şey kulun kalbinin açıldığının alametidir:
1.Yalnızca Allah Teala’ya tevekkül etmek, 2. Doğruluk üzere olmak, 3. Yakıni bir imanla inanmak.
Üç şey kulun kalbinin alçalmada olduğunun alametidir:
1.Kendini ve yaptıklarını beğenmek, 2. Kibirlenmek, 3. Dünyaya karşı aşırı hırslı olmak.
Üç şey kulun kalbinin duraksamada olduğunun alametidir:
1.Yapılan ibadetten ve taatten tad almamak, 2. Günahın acılığını hissedememek, 3. Helal ile haramı ayırt edememek, karıştırmak.
Allah’ın yardımı, inayeti ve tevfikiyle muradlarımız tamam olsun, Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Programın özeti, deşifre üzerinden hazırlanmıştır.

Hazırlayan: Nurdan Şubaşı
Önceki Yazı

İbn-i Haldun’un Tasavvufa Bakışı

Sonraki Yazı

Türk Sinemasında Dini İmgeler

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir