Kur’an’ı Anlamada Samimiyet ve Mesaja Odaklanmanın Önemi*

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Prof. Dr. Hasan Elik

14 Aralık 2016

Kur’an’ı amacı istikametinde anlamanın gereklerinden biri, belki de birincisi, samimi, duyarlı bir yürektir. Peygamberimizin bir duası vardır; “Ürpermeyen kalpten, fayda vermeyen ilimden sana sığınırım” (bkz. Müslim, zikir, 73). Bu, nebevî duadan da anlaşılacağı üzere din, duyarlı bir yürek üzerine kurulur. Bu duyarlılık kaybedilirse hiçbir bilginin, hatta kutsal kitap bilgisinin dahi önemi kalmaz. Yunus Emre’nin ifadesiyle “Yüzdört kitabı yutmuş olsan ne fayda!” Önce rahmete kişinin kalbini açması gerekir ki orada bir şeyler yetişsin. Maalesef işin bu yönü hiç gündemimizde yoktur. Sanıyoruz ki dine dair dışarıdan vereceğimiz bilgiler kişiyi dindar kılacak. Halbuki önce kişinin samimi, yüreğinin duyarlı olması lazım. Önce o kalbi bulmak lazım. Bütün peygamberlerin dikkat çektiği nokta budur. Zira yanlışı düzeltecek olan, doğru insandır. İnsanın kendisi yanlış ise onu düzeltecek hiçbir bilgi yoktur. Kuran’ı Kerim buna fıtrat diyor. Aslında insan bu değerlerle doğar. Daha sonra dış etkilerle bozulur. Nitekim insan, çocukken temizdir, terbiye edilmeye ihtiyacı yoktur. Zira terbiyeli doğar. Ona kötü örnek olmayalım yeter. Ailesinde hiç yalana tanık olmamış çocuk yalanı bilir mi, yalan söyler mi? Bilakis yalanı ilk duyduğunda yadırgar! O halde sorun dışarının etkisiyle kirletilmiş yürekten kaynaklanıyor. Çaresi içe dönüştür. Öyleyse dinî eğitimin; soyut, teorik, ezber bilgiler üzerine değil, insanlık değerleri, fıtrî değerler üzerine yükselmesi lazım.

Kur’an, bizden din adına ne istiyor? Kur’an’ın üzerinde durduğu Din; düzgün hayattır, istikamettir, ameldir, söz düellosu değil. Din; vermektir, almak değil; din üzerinden şöhrete ulaşmak, maddi-manevi kazanç sağlamak değil. Din; üstünlük taslamak değil, tevâzûdur. Kur’an, bu değerlere sahip olan insanları müjdeler. O’nu bayrak yaparak mücadele ve tartışmayla egosunu tatmin etmek isteyenleri değil. Kur’an; başkasını adam etmek için değil, insanın kendisini terbiye etmek /geliştirmek için okunur. Şimdi Müslüman ülkelerde ve gayrimüslim toplumlarda dinden bahseden binlerce, milyonlarca insan, onu yaymaya, öğretmeye çalışan kurumlar, cemiyetler, fakülteler, üniversiteler var. Ama ne kadar etkili, faydalı, durum ortada! Din maalesef profesyonel bir meslek oldu. Din sanatkârlığı başladı. Halbuki merhum Nurettin TOPÇU; “dininizde sanatkâr olmayın, sanatınızda dindar olun” demişti.

Kur’an, lafzına odaklanarak değil, mesajına yoğunlaşılarak anlaşılır

Kur’an’ı anlamak için muhatapta olması gereken özelliklerle ilgili görüşlerimizi kısaca ifade ettikten sonra şimdi de Kur’an anlayışımızla ilgili görüşlerimizi konuşalım. Kur’an çevirilerimizin temel sorunu, kelimelerinin lûgat anlamı içine sıkışıp kalarak Kur’an’ın mesajını ortaya koyamamaktır. Türkiye’de 300 civarında meal var. Birçoğu ehil insanlar tarafından yazılmıştır ama sorun hala çözülemiyor. Artık Kur’an okuyucusu da tatmin olmuyor. Kur’an’ı anlamakla ilgili birçok etkinlik yapılmakta, birçok bilimsel akademik platformlarda “Kur’an’ı anlama sorunu” şeklinde başlıklar görülmektedir. Demek ki bugün ortada Kur’an’ı anlama diye bir sorun, herkesin kabul ettiği bir husustur. Gerçi son yıllarda az da olsa mesaj/ anlam odaklı çalışmalar dikkat çekmektedir. Bunun derinleşmesi ve yaygınlaşması lazım.

Şimdi Kur’an’ın lafzî çevirilerinin sebep olduğu yanlışlara 1-2 örnek verelim. Mesela, Kuran’ın ehl-i Kitap ve diğer din mensuplarına yaklaşımına bakalım. Bu konuyla ilgili ayetler, nüzul döneminde ne söylüyordu, bugün biz ne anlıyoruz? Mâide Sûresi 51. ayeti merhum Elmalılı Hamdi Yazır’ın mealinden okuyalım: “Ey iman edenler! Yahudiler ile Hıristiyanları yar tutmayın; onlar ancak birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden her kim onlara yardakçılık ederse, kesinlikle onlardan sayılır. Allah ise haksızlık edenleri doğru yola çıkarmaz.”

Kur’an’ı böyle çevirilerden okuyan bir insan, dünya nüfusunun çok önemli bir miktarı hakkında peşinen, tecrübe etmeden olumsuz düşünmekte ve bunun Kur’an’ın emri olduğunu düşünmekte, öyle inanmakta, aynı zamanda İslam’ın “barış dini, sulh dini” vb. söylemlerde bulunmakta yani bir kafa karışıklığı yaşamaktadır.

Bu çeviriler, acaba Kur’an’ın ruhuna, ana mesajına uygun mudur? Bunu anlamak için Kur’an’ın mümtehine suresi 8. ve 9. ayetlerine bakalım: “Başka bir inanca mensup olup da size din konusunda baskı yapmayan, sizi inancınızdan dolayı yurdunuzdan çıkmak zorunda bırakmayan ve sizinle savaşmayan kimselere iyilik etmeniz, onlarla güzel ilişkiler kurmanız elbette Allah tarafından yasaklanmış değildir. Kaldı ki, Allah insanlara âdil ve iyi davranan kullarını sever. O’nun size yasakladığı şey, size din konusunda baskı yapan, sizinle savaşan, sizi inancınızdan dolayı yurdunuzdan çıkmak zorunda bırakan ya da böyle yapanlara destek verenlerle dostluk kurmanızdır. Şunu bilin ki, böyle düşmanları dost edinen ve müminlere ihanet edenler, tevhidin düşmanı olan zalimlerdir. (bkz. Hasan ELİK – Muhammed COŞKUN, İndirildiği Dönemin Işığında Kur’an Tefsiri – Tevhit Mesajı, M.Ü.İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları) İlahî buyruk olan bir kitapta birbirine bu kadar zıtlık arz eden ayetler yer alır mı? Bu, izah edilebilir mi? Şüphesiz bu, lafzî çeviri yaklaşımının yol açtığı bir durumdur.

Şimdi ayetlerin sadece lafzını değil, arka planını, nüzul vasatını dikkate alan sözünü ettiğimiz tefsirimizden Maide 51. Ayetin manasını aktaralım: “ey elçimiz Muhammed’e iman edenler! Sakın Muhammed’e ve mü’minlere ihanet edip de düşmanınız olan Medine Yahudileri ve Hristyanları ile ittifak yapmayınız! Unutmayınız ki Onlar size karşı birlik halindedirler. İçinizden kim Muhammed’e ve mü’minlere ihanet edip de onlarla ittifak kurarsa, artık onlardan biri sayılır. Allah bu tür davranışta bulunanları muvaffak kılmaz.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Kur’an, Müslümanların başka din mensuplarıyla ilişki biçimini dinlerine göre değil, adalet esasına göre düzenlemektedir. Diğer din mensuplarıyla ilişkilerde onların Müslümanlara davranışlarına bakar, onlara zarar veriyorlar mı, düşmanlık ediyorlar mı, meseleyi bu noktadan değerlendirir. İslam ne başkasına zarar vermeyi, ne de başkasının zararına uğramayı kabul eder. Zarar vermeyene zarar verilmez, düşman olmayan diğer din mensuplarına düşmanlık etmek Kur’an’ın emri değildir. Kur’an; “düşmanlık ancak saldırganlaradır” demektedir.(Bakara 2/193)

Yapılan yanlışlıklardan birisi de “insan” lafzının geçtiği ayetlere genelleyici mana vermektir. Nitekim tüm insanları aşağılayıcı şekilde çevrilen birçok ayet söz konusudur ki bu çok büyük bir yanlıştır. Örneğin; Asr sûresi 2. Ayeti: “insanoğlu zarardadır” şeklinde bütün insanları kapsayacak şekilde tefsir ediliyor. Halbuki burada kastedilenler Mekke müşrikleridir, bütün insanlar değil. Bir başka örnek; “İnsanoğlu zalimdir, cahildir” şeklinde çevrilen Ahzâb sûresinin 72. ayetidir. Keza bu ayette kastedilenler Mekke müşrikleri ve Medineli münafıklardır. “İnsanoğlu, Rabbine karşı nankördür” şeklinde bütün insanları kapsayacak bir ifadeyle çevrilen Âdiyât sûresi 6 ayetin ilk muhatapları da müşriklerdir. (bkz. Taberî Tefsiri) Ancak örnek verdiğimiz ayetlerin ilk muhatapları belirli kişiler olmakla beraber hüküm /mesaj, onlarla sınırlı olmayıp benzer davranış sergileyen herkes için geçerlidir. Tekrar vurgulayalım ki, buradaki hitap genel olarak bütün insanları değil, kötülükleri sabit olmuş kişileri ve benzer fiilleri işleyenleri içine alır. İyiyi-kötüyü ayırt etmeden bütün insanları zalim, cahil, nankör şeklinde nitelemenin ve tüm insanların hüsranda/zararda olduğunu ilan etmenin aklî ve vicdanî bir dayanağı yoktur. Burada şunu hatırlatalım ki; Kur’an’ın, nüzul sonrası mü’minlerine mesajını anlayabilmek için ayetlerin nüzul dönemindeki ilk muhataplarını belirlemek lazımdır.

Özeti hazırlayan: Zeynep Karataş– Şule Elik Gevrek

*Prof. Dr. Hasan ELİK’in 14/12/2016 tarihinde Hazar Derneğindeki Tefsir dersinin özetidir.

Önceki Yazı

Kadınlarla ilgili Bazı Ayetleri Nasıl Anlamalıyız?*

Sonraki Yazı

Kur’an’ın Aslı İtibariyle Hitap Oluşunu Dikkate Almamanın Manaya Etkisi*

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir