Kölelik ve Efendilik

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Dursun Ali Taşçı

15 Aralık 2009
“Lokman görünüşte bir köle idi. Fakat aslında o nefsinin isteklerinden kurtulmuş bir efendiydi.”
Esas kölelik nefsine mahkum olmaktır. Hürriyet ise nefsin isteklerinden kurtulmaktır.
Bir padişah söz arasında şeyhin birine; ‘Dile benden ne dilersen söyle onu yerine getireyim, seni sevindireyim’ deyince Şeyh; ‘Ey padişah! Bana böyle bir laf söylediğin için utanmıyor musun? Sen bana bağışta bulunacak güçte değilsin. Bak benim iki kölem vardır. Onların ikisi de hor hakir kişiler olmalarına rağmen her ikisi de sana emir vermektedirler. Sen padişahsın fakat o iki kölenin kölesi olmuşsun, haberin yok der. Padişah: O iki köle kimlerdir? Kölelerin bana emir vermeleri şerefsizliktir, aşağılılıktır diyerek kızar. Şeyh de o iki köleden birinin adı öfke, öbürünün adı da şehvettir diye cevap verir.”
Özgür olmak çok zordur. İman, insanı özgür kıldığı için çok kıymetli bir şeydir. İmansızlık da insanı mutlak manada köle yaptığı için istenmeyen bir şeydir. Allah’a kul olduğunuz zaman her şeye ‘La’ diyor ve özgür oluyorsunuz. Muhtaç olmayan varlık yoktur, insan da muhtaçtır. Muhtaç olduğun kadar kölesin ama bir farkla. Muhtaçlıklarını birbirine bağlayıp onları da Allah’a bağlıyorsan sen özgürlüğüne kavuşmuşsun anlamına gelir.
“Hiddetini, şehvetini yenerek dünya padişahlığından feragat eden, uzaklaşarak vazgeçen dervişi sen gerçek padişah bil ki onun nuru ay ve güneş olmaksızın da parlar durur. Hakikatte varlık gösteren kişi, maddi varlığa düşman olan kimsedir ve asıl padişah odur.”
“Lokmanın efendisi görünüşte onun efendisiydi ama gerçekte köle olan oydu. Lokman da köle olduğu halde onun efendisiydi. Bu ters görünen dünyada bu çeşit adamlar pek çoktur. Böyle kişilerin gözünde inci saman çöpünden de bayağıdır.”
Baş olmak, insanları hakikate götüren yolda dikenleri kaldırmaktır. “Yoldan bir taşı, dikeni kaldırmak imanın yetmiş iki şubesinden bir şubedir.” der Peygamber Efendimiz. İnsanın yürüdüğü yolda insana engel olan bir şeyi kaldırmak imandan kabul edilir. Siz gerçek manada güneş olursanız etrafınızda mantar kalmaz. Çiçeklerle hayat yaşarsınız, siz mantarları görünmez kılarsınız. Allah’ın da size dünyada verdiği nimet olur bu. İbrahim’e ateşi göstermedi.
Vatan ruhumu kalıba dökebildiğim yer, ruhumun şekillendiği yerdir. Ruhum bir yerde ızdırap içerisindeyse orasını nasıl kendimden bir parça sayacağım. Aile ve ev de öyledir. Mekânı şereflendiren içindeki insanlardır. Kutsal olan Osmanlı’da toprak değildi, fetih ruhuydu. Aslolan, Allah’ın ismini bir yerlere ulaştırmaktır. Efendi o zaman olunur. İnsanlara hakikati duyurmaktır aslolan.
Neyin kavgasını veriyoruz? Hakikat adına kavgamız varsa o kavga bütün varlığın ötesindedir. Çünkü nefs yoktur orada. Bir nokta da olsa Hakikat, orada hakikat adına büyüyecektir.
“Bazı meslek sahibini elbisesi tanıtır. Bazı insanların adı da yalandan zahid görünüşlü çıkmıştır. Zahidliği aydınlatmak için nur gerekir. Kalp gözü açık olan arif insanın gönlüne yol tutar.”
Beni tanımayan bir insanın beni irşad etmesi mümkün mü? Muallim olması mümkün mü? Başkasının anlatışı ile ben seni tanıyorsam işte orada aldanıyorum. Hakikat ehli, seni karşısına oturtur ve senin iç dünyanı görür. Allah dostlarının yanında gönlünüze, alimin yanında da dilinize dikkat edin derler.
“Gaipleri, gizli şeyleri iyiden iyiye bilen Allah’ın kulları can âleminde gönüllerin casuslarıdır.”
Allah dostları bütün gönüllere girip çıkabilirler ve bilirler. Onun için onları aldatmak mümkün değildir. Onun için Hz. Peygamber’i (s.a.v.) kim aldatabilmiştir.
“Allah’ın has kulunun bakışı bir kimsenin gönlünün içine bir hayal gibi girer. O kimsenin hakiki halinin sırrı onun gözünün önüne apaçık serilir.”
Bunu söyleyen Hz. Mevlana’dır. Ve bunu kendisi yaşayarak söylüyor. Bu mesnevi, onun için önemli bir kitaptır. Ben ilham alarak yazdım diyor. Yaşayarak söylenen sözlerdir bunlar.
“O serçenin küçük parmağında ne kuvvet ve kudret vardır ki doğan kuşunun aklından gizli kalsın.”
Allah’ın sırlarını bilenlere, anlayanlara karşı mahlûkatın sırrı ne olabilir ki?
“Göllerde yürüyüp giden kişi için yeryüzünde yürümenin ne zorluğu vardır.”
“Davud peygamberin elinde demir mum haline gelirse ey insafsız kişi ayrı elde mum ne hale gelir.”
“Lokman köle şeklinde bir efendi idi. Kölelik ona görünüşte bir örtüydü.”
Hepimiz aslında kendi örtülerimiz arkasına saklıyız ama örtüyü bir gün kaldırdıklarında köle kim, efendi kim o zaman ortaya çıkacak. İşte örtümüz kalktığı zaman efendi olalım. Peygamberimiz (s.a.v.) Miraca çıktığı zaman Bilal’in cennetten takunya seslerini duyduğunu söylemiştir. Ve bunu ona söylemiştir. Size böyle bir şey söylense canınız nasıl dayanır buna. Bu nasıl oldu? Bilal ruhunun efendisi oldu. Rabbimiz hepimize nasip etsin.
Mesela bir efendi bir yere kölesiyle giderken kendi kölesine elbisesini giydirir. Giderken kendisi arkasına geçer. Onu önüne geçirir. Kimse bilemesin, tanımasın diye ben de bir köle gibi senin ayakkabılarını alayım der. Sen bana sert davran, bana saygı gösterme. Şimdi senin bana hizmetine beni tanımayanlar arasında hile tohumu saçacağım ve bu yüzden bazı şeyler öğreneceğim. Herkes kendilerini köle sansın diye efendiler böylece köle kılığına girmişlerdir.
“Zaten onların gözleri efendilikten, şöhretlikten, zenginlikten, kudretten düşmüştür. Şimdi onlar ubudiyet (yani kulluk, kölelik) işleri görmeye hazırlanmışlardır. Nefsin isteklerine uyan heva ve heves kulları ise onların aksine kendilerini akıl sahibi, can sahibi göstermişlerdir.”
“Bir mana efendisinde tevazu görülebilir. Bir mana adamı kendini düşkün gösterir fakat duygularına esir olmuş bir köleden başka bir şey meydana gelmez. Şunu iyi bil ki o mana âleminden bu suret âlemine böyle tersine akseden çok şeyler vardır. Nice efendileri efendi gibi gördük de köleliklerini anlayamadık, nice köleleri de köle gibi gördük de efendiliklerini anlayamadık.”
Farkında olmak. İşte iman farkında olmayı gerektiriyor. Feraset budur. Farkında olduğumuz kadar yaşarız. Hakla batılı ayıramayan insan mümin olamaz. Bunun için de Allah ona hem akıl vermiş hem vahiy göndermiştir. Akıl göz ve vahiy de ışıktır. İkisi bir arada olursa anlaşılır. Tek başına birisiyle anlaşılmaz.
“Lokman’ın efendisi bu gizli hali anlamıştı. Çünkü onda bir belirti görmüştü. O Lokman’ı daha evvel azad ederdi. Ama tamamıyla Lokman’ın hoşnutluğunu diliyordu. Azad etse onu sevemeyecek. Çünkü Lokman bu sırrın gizli kalmasını istiyordu. O aslan, yiğit bunu kimsenin bilmemesini dilemekteydi.”
Allah bizi denemek için sıkıntı verdiğinde, acıyı gördüğümüz zaman hemen feveran mı edeceğiz. Acı da senin olman içindir. Bütün duyguları tat ki hayatın ne anlamına geldiğini bilesin.
“Sevgiden ölü dirilir. Padişah kul olur.”
Efendisi de sevgi yüzünden Lokman’a kul oldu. Hakikate kul olmuş oldu.
Özet: Ersel Karataş

{jcomments on}

Önceki Yazı

Hastalık ve Hasta Ziyareti

Sonraki Yazı

Riyazu’s-Salihin Sohbetleri

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir