Katılım Belgesi Töreni ve Suriyeliler

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

7 Haziran 2018

Anlamanın, anlaşılmanın ve neticede anlaşmanın en önemli unsurudur aynı dili konuşmak. Fakat kimileri var ki dilini bilmedikleri bir toplumda yaşadıkları için yıllardır kendilerinden başkaları ile iletişim kuramamakta, ihtiyaç durumunda en basit işlerini bile tek başlarına görememekte: Geçici koruma altında bulunan muhacirlerimiz…

Buraya geldikleri ilk andan itibaren Türkler hiç esirgemedi yardım ellerini onların üzerinden. Kardeş bilip, komşu bilip her türlü ihtiyaçlarında yardıma koştular onlara. Peki ya yeter miydi temel ihtiyaçlarını görmek? Anlamak ve anlaşılmak da unutulmuş bir temel ihtiyaç değil miydi? Belki de ihtiyaç listesinin en başıydı. Dil bilmeyen biri ihtiyaçlarını nasıl dile getirebilirdi? Tüm bunların yanı sıra sadece barınmak, giyinmek, beslenmek yeterli miydi hayatta kalmak için bir insana? Peki ya ardında bırakılan acılar, kayıplar… Nasıl geçerdi yaralar anlatmadan, dinlemeden? Elbette ki geçmezdi. Evini, yurdunu, sevdiklerini, tüm hayatını geride bırakmanın ağırlığı ile beraber içine girilen topluma duyulan yabancılığın gölgesinde elbette ki geçmezdi hayat. Şimdiye dek uzanan yardım ellerine bir yenisi daha eklenmeliydi. Muhacirlere Ensar olunmalıydı. Nice dostluklar kurabilmek için ortak bir paydada buluşulmalıydı: Dil…

Erkekler iş hayatına atılmak zorunda oldukları için çocuklar ise eğitim hayatları vesilesiyle bir şekilde öğreniyorlardı Türkçeyi. Peki ya kadınlar? Ciddi manada kadınların en büyük eksiğiydi Türkçeyi bilmemek. Doktora gittiklerinde yanlarında Türkçe konuşmayı bilen çocuklarının yardımı olmadan derdini anlatamayan, kapı komşuları ile hiçbir şekilde iletişim kuramayan, yarıda kalmış eğitimlerine sırf dil bilmedikleri için devam edemeyen kadınlar… Bir yanda Türkçeyi öğrenmeye ihtiyacı olan kadınlar, diğer yanda ise kadınların eğitimi alanında yıllar yılı faaliyet göstermiş Hazar Derneği… Toplumsal yaralara çare olma ve kadınların eğitimine önem verme gayretinde olan Hazar ailesi anadili Türkçe olmayan bu kadınlarımıza Türkçe öğretmek üzere 2015 yılından beri kapılarını açtı ve bu dönem Eylül 2017 itibariyle başlayan Türkçe derslerimiz Mayıs 2018’e dek devam etti.

Bu süreçte öğrenen yalnızca onlar değildi, biz de bir öğrenciydik onların yanlarında. Paylaşmayı, yardımlaşmayı, kültürlerini, geleneksel yemek ve içeceklerini öğrenen bir öğrenciydik. Sadece öğreten ve öğrenen; ev sahibi ve misafir değil arkadaş, dost olduk. Kimi zaman acılarını kimi zaman sevinçlerini paylaştık. Bu derslerde sadece Türkçe öğretmek ile yetinmeyip günlük hayatı kolaylaştıracak tecrübeleri de aktardık. Çünkü biliyorduk ki klasik bir dil eğitimi de yeterli olmayacaktı buradaki hayatlarını kolaylaştırmaya.

Eğitimlerimiz aile sıcaklığı ortamında verildi, kendilerini buraya ait hissetsinler diye. Yeri geldi dersler en eğlenceli halde işlendi, yeri geldi çaylar eşliğinde sohbetler edildi. Sohbetlerle güçlenen dostluklar Türkçe konuşma pratiği kazandırma adına Genç Hazar eşliğinde konuşma kulüpleri ile devam etti. Belirli temalar etrafında gerçekleşen bu dersler kültürel aktarım için de bulunmaz bir fırsattı.

Katılım sertifikalarını aldıkları gün bizi öğrenme kabiliyetlerine hayran bırakan öğrencilerimiz, konuşmaları ve duygularını ifade etme becerileri ile yüreğimize dokunmayı başardılar. Herkes aynı şeyi söylüyordu: “Bize umut oldunuz, ışık oldunuz, dost ve aile oldunuz…” Hepsinin gözünden okunuyordu Hazar ailesine ve öğretmenlerine olan minnettarlıkları. Türkçe öğrenme zorluğunu Hazar Derneği’nin sıcacık ortamı ve öğretmenlerinin gayretiyle nasıl aştıklarını anlattılar bize. Hazar’ın onlara dil eğitiminin yanısıra Türkiye’de yaşama rehberi gibi pratik bilgileri de verdiğini, dostluğu, huzuru, aidiyet hissini yaşattığını, böylece kendilerini yalnız hissetmediklerini söylediler.

Törende Hazar Tasarım Atölyesi’nin ürünleri olan hediyeler takdim edilirken başarmanın gururu ve heyecanı vardı yüzlerinde. Her türlü tembihe rağmen elleri boş gelmemiş olmaları minnet duygularının ve memnuniyetlerinin açık bir ifadesi gibiydi. Kalplerinin derinliklerinden gelerek yazdıkları mektupları dinlerken gözlerimizden dökülen yaşlara engel olamadık. Daha önce fark etmediğimiz kadar bu derslere ve bizlere derin anlamlar yüklediklerini Hazar’ı ikinci evleri olarak, bizleri ise gerçekten kardeşleri olarak gördüklerini ancak o zaman fark edebilmiştik.  Hazar onların yalnızlık duygularını gideren, yabancı bir diyarda dostluk eli uzatan, zor zamanlarında kol kanat geren, mutluluklarını paylaşan, sıkıntılarında yardımcı olan bir çeşit manevi bir destekti. Bunu da samimi ve güçlü ifadelerle bizlerle şöyle paylaştılar:

 “Emeğiniz için, beraber biriktirdiğimiz hatıralar için çok teşekkür ederiz. Bize huzur veren, bizi kucaklayan, destekleyen Türk Cumhuriyeti ve halkına, bize Türkçeyi öğrenme şansı veren Hazar Derneği’ne teşekkür ederiz.”

“Değerli öğretmenimiz, her şey için çok teşekkür ederiz. Bizlere sadece dil konusunda değil, Türkiyeyi tanıma konusunda da çok yardımcı oldunuz. Bizi hep motive ettiniz, çabanız boşa gitmeyecek.”

“Suriyeli Mülteci olarak Türkiye’ye geldiğimden beri Hazar Derneği’ne gelene kadar çevremde kimse yokmuş gibi hissediyordum. Hazar Derneğiyle birlikte yeni bir hayat, yeni bir umut doğmuş gibi içimde. Gerçek dostları burada buldum, siz de onlardan birisiniz. Gerçekten en güzel günleri Hazar’da sizinle beraber geçirdim. Bizlere Türkçeyi öğretmek adına gayret ettiğiniz için, her zaman destek ve ümit verdiğiniz için size ne kadar teşekkür etsem azdır.”

Suriyeli kadınlarımızın mektuplarında teşekkür ettikleri, şahsına iyi dilekler sıraladığı bir isim var ki bizim de tüm bu emekler adına teşekkür etmemiz gereken kişinin ta kendisi: Türkçe öğretmenimiz Yelda Şahin… Yelda Hanım uzun soluklu bu süreçte sabrını, gayretini, samimiyetini, sıcaklığını, dostane tavrını hiç eksik etmedi öğrencilerinin üzerinden. Kısacası tüm bu emeğin, başarının mimarı oldu. İşte yazılan tüm mektuplar birer kanıtıydı bunların. Öğretmenlerine ve derneğimize ithafen kurdukları cümleler yüzü gülümsetmenin, içimize serptikleri sıcaklığın çok ötesindeydi.

Kurulan dostlukların, kazanılan güvenin ve aradaki o müthiş güçlü bağların bir diğer göstergesi ise derneğimizde onlarla yaptığımız iftarımızdı. Onları iftara misafir etmiş olmamıza rağmen misafir gibi davranmadan hepsinin bize yardım etmesi, iftar sofrasında tuttukları ritimler eşliğinde kendi şarkılarını söylemeleri, gülüşmeleri, sıcak tebessümleri… Hepsi aidiyetin somutlaşmış birer haliydi. Artık onlar bu topluma yabancı değillerdi. Ve öğrendik ki anlamanın, anlaşılmanın, anlaşmanın tek unsuru aynı dili konuşmak değildi. Bir dost gülümsemesi, bir içten kucaklaşma, birlikte eğlenebilmek aynı dili konuşmanın ötesinde çok daha güçlü bir iletişim aracıydı…

Hazırlayan: Büşra DOĞRU

Önceki Yazı

Ortadoğu’nun Dünü Bugünü *

Sonraki Yazı

Küba Tarihi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir