Kadın Gündemi Tartışmaları: Toplumsal Cinsiyet Rolleri Açısından Türkiye’de Erkeklik İnşası

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Sinay AVŞAR

11-25.01.2019

Kadın ve erkek kimliği, ilk insanın yaratılmasından itibaren üzerinde çokça konuşulan konular arasındadır. Dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren bir cinsiyet kategorisi ile karşılaşırız. Biyolojik cinsiyetimizle birlikte toplumsal cinsiyet ilişikleri bağlamında kimlik kazanır, aile ve sosyal yaşamda kadın ve erkeğe atfedilen toplumsal normları yaşadığımız süreçte içselleştiriliriz. Erkek ve kadın açısından bu normlar farklı şekillerde gerçekleşir. Bugünkü konuşmamda özellikle erkeklik kimliği açısından meseleyi ele alacağım. 2015-2017 yılları arasında erkekliğin sosyalizasyon sürecini konu alan saha çalışmamdan verilere yer vermeye çalışacağım.

 

Öncelikle neden erkeklik? Buna cevap vermek istiyorum. Bugüne değin cinsiyet ve kimlik çalışmaları kadın üzerinden devam etmiştir. Kadın hareketiyle ivme kazanan kadın çalışmaları uzunca süre kadını ve kadının yaşadığı sorunlara odaklanır. Özellikle 2. dalga kadın hareketiyle akademik alanda yer bulan toplumsal cinsiyet çalışmaları, sonrasında erkeklik çalışmalarının gerekliliğini ortaya koyar. 1970’li yıllarda erkeklik (masculinity) değişmez, katı bir yapı olarak ele alınmış, ardından 1980’li yıllarda birden fazla erkeklik (masculinities) imgesinin olduğu görülmüştür. Türkiye’de erkek kimliği gerek akademik gerekse gündelik yaşamda üzerinde en az tartışılan konular arasındadır. Cinsiyet ilişkilerin yarattığı sorunlara bakıldığında 2000’li yıllardan sonra az da olsa akademik alanda çalışmalar öne çıkar.

Erkekliğe atfedilen özellikler, erkekler tarafından nasıl tanımlanıyor ve erkeği nasıl şekillendiriyor, bunu görmek önemli. Tüm dönemlerde erkeklik tarifi aynı mıdır, buna bakmak gerekiyor. Tek ve değişmez özellikler var mı? İdeal erkeğe ait toplumsal beklentiler erkeği nasıl dönüştürüyor? Bu süreçte erkek neler yaşıyor? “Erkek adam dediğin şunu yapmaz, şunu yapar, erkek olmak bunu gerektirir” ile başlayan cümleler erkeği nasıl konumlandırıyor? Tüm bu sorulara cevap aramamız gerekiyor.

Kadın ve erkek kimliği birbirlerine göre tanımlanıyor. Dolayısıyla kadının değişimi eş zamanlı olarak erkeğin de değişimini zorunlu kılıyor. Toplumda yaşanan ayrımcılık, eşitsizlik, şiddet, vb. sorunların dönüşümünden söz edeceksek erkeklik kimliğinin nasıl kazanıldığı ve yeniden nasıl, ne şekilde üretildiğine, bunu sağlayan aşamalara bakmak, çözüme dair katkı sunacaktır. Bu sebeple toplumda ayrıcalıklı görünen tarafı yani erkek kimliğini anlamamız köklü bir bakış açısı geliştirmemiz açısından önemlidir. Anlamak diyorum, çünkü kadını ve erkeği anlama odaklı yaklaşım bizi daha uzlaşmacı, yaşanılır bir hayat biçimine yaklaştırabilir. Erkeği veya kadını dışlayan, ötekileştiren yaklaşımların en belirgin sorunu konunun özcü yaklaşımla ele alınması ve “anlama” odaklı bakıştan yoksun olmasıdır.

Nitekim erkek deneyimini erkeklerin ağzından dinlemeye ihtiyacımız var. Bugün şiddetin, iktidarın, tahakkümün erkek kimliğinin ayrılmaz bir parçası olarak görülmesi ve erkelerin hiyerarşik üstünlükleri bir norm olarak karşımıza çıkıyor. Erkeğin bu süreçte nasıl bir değişim ve dönüşüm yaşadığı göz ardı edilmektedir. Biyolojik olarak farklılıklarımız var. Farklı oluşumuz bir sorun teşkil etmiyor ancak; bu farklılığın diğer cins üzerinde kurduğu tahakküm, güç ilişkisi, yaşam alanını daraltması, şiddette yol açması ve eşitsizliğin temel nedenini oluşturmasını irdeleyebilmeliyiz. Burada ezme ezilen ilişkisinin varlığı ve bir cinsin diğer cins üzerindeki ezici gücü, tahakkümü, gerek toplumsal gerek sosyal ve aile yaşamı açısından çok ciddi sorunlara yol açtığını hep birlikte görüyoruz. Mevcut sorunları analizinde erkeklik çalışmaları önemli bir işleve sahiptir.

Farklı erkeklik deneyimlerinin olduğunu görmek esasında olumlu bir noktaya işaret ediyor. Evet, tek bir erkeklik durumundan bahsedemiyoruz. Tabii değişmez ve her yerde geçerli bir erkeklik yapısı da söz konusu değil. Connell’ın belirttiği değişmez tek evrensel bir erkeklik deneyimi olmadığını görüyoruz. Kabadayı, sert, maço, ağır erkek; uzlaşmacı, paylaşımcı, eşitlikçi bakışa sahip, yeni delikanlı erkek vb. birbirinden farklı erkeklik deneyimlerini saha çalışmamda da gördüm. Örneğin, Trakya veya Karadeniz’deki bir erkeğin erkeklik gösterme biçimi aynı değil. Keza aynı şekilde her erkek için şiddetin bizzat uygulayıcısı olduğunu söyleyemeyiz. Katı, sert, otoriter erkeklik deneyimi de her birey için geçerli değil.

Farklı erkeklik deneyimlerinin olduğunu bilmek şu anlama geliyor; farklı açılardan kadının ve erkeğin zarar gördüğü eril yapı ve bu yapının içinde değişmez kabul edilen unsurların değişebileceğine dair bir umut veriyor.

Diğer taraftan ideal erkeklik olarak bize sunulan hegemonik erkekliğin ve erkeğin yaşadığı krizin çok boyutluluğunu görüyoruz. Toplumsal tahakküm sadece kadınları ezmiyor, erkekleri de eziyor. Elbette kadının gerek özel, gerekse toplumsal hayatta yaşadığı eşitsizlikler ve mağduriyeti çok fazla. Buna karşın meşru kabul edilen erkeklik yapısından erkeklerin de zarar gördüğü gerçeğini görmezden gelemeyiz. Kadını mağdur eden yapı, erkeği de mağdur edebiliyor. Tayfun Atay’ın ifade ettiği gibi erkeklik, en çok erkeği ezmektedir. Gücü, otoriteyi elinde bulunduran erkeğin diğer erkekleri ezdiği üst bir yapıdan bahsediyoruz. Eril yapı sadece kadını kontrol altına almıyor, aynı hegemonya erkeği de kontrol altına alarak ezebiliyor. Hegemonik erkeklik ile bu yapı yeniden yeniye üretilir, inşa edilir. Hegemonik erkeklik inşasını başarıyla tamamlamak, erkeğin hayatı boyunca mücadele verdiği bir alandır. Öyle ki toplumsal yaşamda erkeğin nasıl davranacağı, nasıl hissedeceği, neleri düşünüp düşünmeyeceği, ne giyeceği, ne söyleyeceği vb. tutum ve davranışları içeriyor. Son tahlilde hegemonik erkeklik, bir cinsiyetten ziyade kimlik olarak karşımıza çıkıyor ve kadının da eril bir rol üstelenebileceğini gösteriyor. Toplumda erkekliğin, kendini cinsiyetten ziyade bir iktidar pratiği olarak konumlandırmasını çoğunlukla görmezden geliyoruz. Çalışmama katılan özellikle muhafazakar erkeklerin yaklaşımı düşündürücüydü. Din ve seküler yaşam arasında kendini konumlandıran erkeğin referans aldığı noktalar neler, bunları konuşabilmeliyiz. Muhafazakâr veya dindar olarak kendini konumlandıran erkeğin, insani olan ile ilişkisini konuşabilmeliyiz. Hakikaten yeni erkekliğin tüm boyutlarıyla ele alınması elzem görünüyor.

Bugüne değin erkeklik kimliğini belirgin bir şekilde nesne veya özne olarak irdelemedik. Oysa bugünün medyasında kapitalist sistemde artık erkek bedenin özne oluşuna şahitlik ediyoruz. Üretim ve tüketim piyasası buna aracılık ediyor. Kapitalizm erkeği ve bedenini öne çıkarıyor ve hem zihinsel hem beden imajı üzerinden “yeni bir erkeklik” inşa ediyor. Sonunda ise yeni erkelik dolayısıyla da yeni bir babalık modeli kaçınılmaz oluyor.

Erkeğin değişimi, toplumsal değişmeyle yakından ilintili. Türkiye’de yükselen neoliberal bir erkeklik biçimi var. Bu yapı yeni erkeklik ve kriziyle nasıl bir ilişki içinde bunun dinamiklerine bakmayı kolaylaştıracaktır. Sanayi sonrası aile ilişkileri, ekonomik yükün paylaşımı, tüketim alışkanlıkları, güç algısının değişimi, bireyselleşme ve hazcı yaşamın öncelenmesi gibi unsurlar, erkeklik ve kadınlık algısını değişime uğratır.

Alan çalışmasında öne çıkan geleneksel erkeklik tarifinde “sorumluluk sahibi, koruyan, kollayan, baba olan, güçlü, çalışan, ailesine sahip çıkan, her zaman başarılı, duygularını belli etmeyen, kararlı, hırslı, bağımsız, sert, sürdürülebilir cinsel güce sahip olan” tanımlar öne çıktı. Özellikle güç algısı tüm katılımcı erkekler için erkek kimliğini şekillendiriyor. Aşağıdaki anlatıda açıkça görebilmek mümkün.

Erkeklik ilgili en önemli öne çıkan şey güç tabii ki. Güç kavramı konseptlerden bir tanesi, en başında geliyor hatta. Bu güç bizim için sahip olunması gereken bir değer olmasından ziyade günümüz modern dünyasında üzerinde baskı oluşturan bir çerçeveye dönüştürülmüş durumda. Erkeklikten beklenen bir takım roller hatta şöyle söyleyeyim görüntüler evet görüntüler içerisinde imajlar içerisinde olmadığınız da ciddi bir karmaşa içine girdiğiniz bir baskı atmosferi olarak da tanımlanabilir. Bir taraftan kendiniz erkek olarak hissediyorsunuz hem fiziksel hem de psikolojik olarak ama bir taraftan da o erkekliği toplum içinde doğal yansıma alanları ve rollerinden uzaklaştığınız görüntüler sizin üzerinizde büyük bir baskı oluşturuyor.” (G20: 38 Yaş, Lisansüstü, Nişanlı, Öğretmen)

Peki, erkeği anlamak neden önemli olsun? Kadınların yaşadıkları sorunlara, aile ve çocuk ilişkilerine, baba olmaya bir başka açıdan bakmayı sağlaması açısından önemli. Dolayısıyla erkeklik çalışmaları bu yönüyle bize yeni bir bakış açısı sağlayabilir.

Erkeklik Kimliği Nasıl Kazanılıyor?

Erkeklik çok hassas bir terazide ve sosyal bir süreç içinde gelişimini tamamlıyor. Erkeklik yaşam boyunca ispat, mücadele ve çatışma ile öğreniliyor. Özellikle ilk olarak aile içinde edinilen kodlar, yakın ve sosyal çevre ile belli mekânlarda inşa ediliyor. Bunlar; kahvehane, kışlalar, erkek liseleri, madenler, birahaneler, futbol stadyumu, hipodrom, erkek öğrenci yurtları, taksi durakları vb. gibi erkeğin erk’ini görünür kıldığı ve yeniden ürettiği alanlardır.

Türkiye’de geleneksel yapının devam ediyor olması sebebiyle yaşanılan erkeklik krizinin çok büyük boyutlarda olmadığını söyleyebiliriz. Fakat erkeğin geleneksel olan ve modern hayatın beklentileri karşısındaki savruluşu ciddi bir erkeklik krizine işaret etmektedir. 21. yüzyıl, erkekliğin sırtını yasladığı ataerkil yapının çözüldüğü bir dönemi, bilhassa gerek üretim gerekse aile yaşamı ve kadın üzerindeki iktidarını sorgulatır. Aile reisi, otorite, ekonomik güç algısındaki değişim, işsizlik, babalık rolündeki kaymaları, tüm bunların yol açtığı kriz, erkeğin erkeklik imgesini zayıflatıyor. Dolayısıyla ideal erkek algısını besleyen dayanaklar çözülürken erkeklik krizi de kaçınılmaz oluyor. Konuyla ilgili pek çok neden ve veriyi sunmak mümkün. Alt sınıf ve üst sınıf erkekliğin yaşadığı kriz biçimi değişiyor. Örneğin, alt sınıf erkeklik daha çok ekonomik güce ulaşma, yoksulluk ve getirdiği sosyal dışlanma noktasında kriz yaşıyor. Bu eş zamanlı olarak babanın yıkılışını tetikleyen sosyal bir gerçekliğe işaret eder. Dolayısıyla erkeğin babalık rolü ile erkek olma deneyimi arasındaki yakın ilişkiyi gözler önüne seriyor. Bu bağlamda otoritesi sarsılan erkeğin erk’ini nerede ve nasıl kazanacağı bugünün cevaplaması gereken sorulardan biridir.

Diğer bir kriz nedeni olarak şiddeti görüyoruz. Kadına yönelik şiddet, toplumun kanayan yarası. Bu yönde yapılan tüm politikalara rağmen salgın hastalık gibi varlığını sürdürüyor. Biyolojik yatkınlık, erkekliğin doğal olduğu söylemi geçerlilik kazanıyor. Özellikle son yıllarda kadın cinayetleriyle birlikte, çocuklarını, aile yakınlarını öldüren erkek/babaların varlığına şahit oluyoruz. Tek başına erkeklik rolünden ziyade babalık rolünün nasıl bir evrim geçirdiğini konuşmalıyız. Şiddete giden tüm kanallar disiplinler arası bir bakışla çalışılmalı. Saha çalışmasındaki anlatılar dikkat çekiciydi. Örneğin “Bizim evde şiddet uygulanmaz. Babam, anneme bağırdığı olurdu, iki defa tokat attı, annemi yerdiği olurdu. Bazen kızardı, tokat filan öyle çok büyük değildi. Ben de şiddete karşıyım…” buna benzer pek çok örnek vermek mümkün. Özetle şiddeti tanımlama biçimi ve meşrulaştıran bu yaklaşım şiddete götüren diğer nedenleri görmemizi engellemektedir. Nitekim erkekliği hem üreten hem de tüketen yapılara bakmamız gerek. Erkeğin, erk’ini sorguladığı eleştirel erkeklik gözlüğüne ihtiyacımız var. 

Türkiye’de erkekliğin inşa edildiği süreç

Erkeklik inşa süreci neden önemli? Çünkü bu süreç erkeğe güçlü bir erkeklik vurgusu sunuyor. Kadınsı dünyadan ayrılışla başlayan inşa süreci, sünnet olma, askerlik, çalışma, ilk cinsel deneyim, evlilik, baba olma ve erkek evlat sahibi olma ile devam eder. Esasında her bir inşa süreci bir konuşma konusu olacak kadar geniş bilgi sunuyor. Dolayısıyla öne çıkan bazı hususları paylaşacağım.

Erkeklik kazanım sürecinin ilk aşaması kadınsı dünyadan anneden ayrılış ile başlar. Kız ve erkek çocuk anneden farklı şekillerde ayrılır. Kız çocuk, biyolojik yatkınlıktan dolayı anneyi taklit ederek kadınsı rolleri içselleştirir. Erkek çocuk, güvende hissettiği ana kucağından keskin ve sancılı bir süreçle ayrılır. Chodorow, erkek çocuğun, anneye bağlılık ve anneden ayrılma zorunluluğunda kaldığını ifade eder. Erkek çocuğun baba ile rekabet ederek ve çatışarak kimlik kazanımını, dış dünyaya ve gelecekteki rolüne hazırlanma sürecini temsil eder. Bu çatışma, babanın şefkat ve sevgi alış verişi ile bertaraf edilebilmekte ve sağlıklı bir cinsel kimlik gelişimini kolaylaştırmaktadır.

Türkiye’de erkekliğe geçişin en önemli bedensel aşaması sünnet ile gerçekleşiyor. Dini bir ritüel olmanın ötesinde sünnet, geleneksel anlamlarıyla toplumda yer buluyor. Bakıldığında sünnete yüklenen anlamlar, erkek olmanın içeriğini oluşturuyor. Abartılı yapılan ritüeller ile erkeğin cinsel kimliğine aşırı vurgu, güç ve öncelikli olma duygularını beslemektedir. “Erkek adam ağlamaz” söylemiyle duygularından arındırılmış, duygularını açıkça ifade etmede zorlanma, kendini açıkça ifade eden davranışlardan kaçınma bu dönemde içselleştirilmektedir.

Erkeklik kazanımın diğer bir çıtası askerliktir. Askerlik, erkeğin adam olduğu, olgunlaştığı, hayatı öğrenebileceği, pişmenin, erkek olmanın zorunlu bir göstergesidir. Yeşim Sünbüloğlu’na göre askerlik, bir erkeğin sahip olamayacağı erkekliğine az da olsa sahip olmaya işaret eder. Askerlik bu bağlamda erkekliğe geçişi temsil eder; çalışma ve evlenme basamağına yaklaştırır.

Çalışmak erkek kimliği için dönüştürücü bir güce sahip. Özellikle işsizlik evli ve bekar erkeklerin anlatılarında “yıkım, kriz, ölüm, yalnızlık, değersizlik, evlenememe, yeterince erkek olmama” anlamlarını taşıyor.

Erkeklik inşa sürecinde evlenmek önemli bir erkeklik basamağıdır. Toplumsal cinsiyet rollerinin oluştuğu, aktarıldığı, erkeğin erkeksi, kadının kadınsı rolleri içselleştirdiği, rollerin sınıflandırıldığı bir alan sunması bakımından “aile” önemli bir işleve sahiptir. Çalışmaya katılan bekâr erkekler açısından evlilik; erkeği dağınıklıktan kurtaran, aidiyet, sevgi, baba olma, maddi, manevi, cinsel ihtiyaçların giderilmesi, erkekliğin kanıtlama aracı sunması, bekarlığın getirdiği yük ve yalnızlık vb. sebeplerden dolayı istenen bir durum. Aynı zamanda yüksek sorumluluk, ekonomik kaygılar, bireysel yaşamın çekiciliği, aile içi değişen rol dengeleri gibi etkenler, erkeğin zorlu bir sınanma söylemiyle evlilikten uzaklaşmasına neden oluyor. Bekar erkekler için evlenmeme maddi, duygusal, cinsel açıdan büyük bir kriz olarak erkeğin karşısında durmaktadır.

Aile içi rol dağılımı veya kadının çalışması gibi konularda erkeklerin kendi içlerinde bir çatışma yaşadığını söyleyebilirim. Kadının çalışması hem istenen bir olgu hem de annelik ve çalışma hayatının kadını dönüştüren etkisi açısından istenmiyor. “Ekonomik katkı ve erkeğin yükünü paylaşması bakımından kadın çalışmalı, fakat iş ortamı, annelik ve evle ilgilenmesi sorun oluyor” söylemi üzerinden kolaylıkla onay verilmediği dile getiriliyor. Kadının dışarıda yani kamusal alanla olması erkeği korkutuyor. Çalışmasının gerekliliğini belirten erkekler, konuşmanın seyrinde çalışmanın bir güç alanı oluşturduğu ve bu gücün erkeğin karşısına konmasının erkek kimliğini sıkıntıya soktuğunu ifade ediyor. Erkeğin gücünü paylaşan kadın modeli, erkeğin erk’ini zayıflatıyor. Elbette tek neden bu değil, pek çok nedenin bir araya gelmesi erkeğin erk’ini yeniden sorgulatıyor. Sorgulama bir bakıma avantaj da sunabiliyor erkeğe; toplumsal sorunların çözümüne dair kapı aralaması ve iyileştirilebilir bir noktaya evrilmesi bakımından kıymetli bir çaba olarak görüyorum.

Erkeklik inşa sürecinin son aşaması baba olmak. Babalık rolünü irdelememdeki amaç, hem babalığın erkeklik inşa sürecindeki merkezî rolü hem de babaların erkekliğe ilişkin algılarına daha yakından bakabilmektir. Bunun yanı sıra babalık anlamı ve babalık pratiğinin nasıl icra edildiği, ideal, iyi babalık deneyiminin erkekler açısından nasıl tanımlandığı ve baba olarak erkeğin kendini aile, eş ve çocuk ilişkisinde nasıl konumlandırdığını görebilmek amacını taşıyor. David Thoma, babalar kitabında toplumların tarihinin babalık tarihine bakılarak anlaşılacağını ifade eder. Babalık çok merkezi bir konumdadır. Ancak Türkiye’de babalığın nasıl inşa edildiği, bunun yerel, sınıfsal bağlamları ya da babalığın toplumsal değişimi bugüne değin ne yazık ki göz ardı edildi. Erkeklik çalışmaları buna imkan sağlıyor.

Nitekim 19. yüzyılda kapitalizmin gelişmesi ve modern ulus-devletlerin oluşumu, babalığın, cinsiyet ve sınıf temelinde toplumsal olarak kuruluşunu etkilemiştir. Günümüzde orta sınıf ailelerde erkeğin evin geçimini sağlayan ekonomik aktör olduğu aile modelinin değişimiyle erkekler tek başlarına ailenin geçimini sağlayabilen kimseler olmaktan uzaklaşmaktadırlar.

Görüştüğüm babaların ortak noktası, babalık kavramında bir anlam kayması yaşamalarıdır. Babalar açısından, geleneksel rollere sahip, otoriter, sert ve sorgulanamaz baba rolü nispeten yumuşamış görünse de babalık en azından pratik olmasa da söylemsel anlamda merkezi önemini koruyor. Otoritenin ve ekonomik aktör rolünün zayıflaması, evli erkek açısından krize neden olabilmektedir. Bugün sayıları az da olsa bebeği emzirme dışında diğer ihtiyaçlarını karşılayabilen, bakım rolünü üstlenen babaların varlığını görüyoruz.

Kız ve erkek çocuk için sağlıklı cinsel kimlik kazanımı için baba rolü hayati önem taşıyor. Babanın evde ve çocukların dünyasında etkin olmadığı, sorumluluk alanının dışında durduğu bir durumdan yani babasız bir toplumdan bahsediyoruz. 2. Dünya Savaşı sonrasında babasızlık o toplumun anlaşılır bir gerçekliğiydi. 21. yüzyılda fiziksel bir yoksunluktan ziyade duygusal yoksunluk söz konusu. Nitekim babalık rolü, erkek çocuklar açısından “mesafe” ile açıklanıyor. Diğer taraftan tüm zorluklara rağmen babalık yapma mücadelesi veren erkeklerin varlığı da yadsınamaz. Rehberlik eden, yol gösteren veya ağabeylik yapan, öne çıkan liderlik görünümünün eksikliğinde nasıl bir erkeklik öne çıkıyor ve çıkacak buna birlikte cevap aramalıyız. Dolayısıyla erkeklerin erkekliklerini nasıl ve nereden edineceği ve nasıl bir rol model oluşturacağı ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

Genç nesil erkeklik üzerine üniversite gençleri ile yaptığım saha çalışmasında erkeklerin, aile olma, evlilik ve babalık kavramlarına dair ciddi bir beklenti ve hayallerinin olmadığını gördüm. Gelecek beklentilerinde iyi bir iş, eğitim, hızlı bir meslek kazanımı, kariyer, para ve statü ilk sıralarda yer alıyor. Ancak aile kurma, baba olmaya mesafeli hatta bundan aile yükümlülükleri ve sorumluklarından dolayı korkan bir düşünce biçimi yaygınlık kazanıyor. Öte yandan erkek olmanın doğuştan gelen ayrıcalıkları ve üstünlüklerinin olduğu düşüncesi yaygın. Kimlik açısından nasıl, ne şekilde bir erkeklik biçimi ortaya konulacağı konusunda da kafaları çok karışık.

Kapitalizm ve medyanın cinsiyetçi yapısı, bir taraftan geleneksel erkeklik rollerini istemeyen kadınların varlığını öte yandan gerçek erkeğin nasıl olması gerektiğini belirleyen hegemonyacı bir erkeklik imgesini karşımıza çıkarıyor. Popüler kültür çeşitli kanallardan “öne çıkarılan” erkeklik ve ikincilleştirilen kadın imgesi üzerinden yeni tüketim ağını genişleterek çatışma ortamını besliyor. Esasında bu çatışmanın bir kazananı yok. Kadınların ve erkeklerin oluşturduğu bütüncül yapıya bakmak bu sebeple önemli.

Son olarak cinsiyet üstü bir kimlik kazanabilmek için kadınlık ve erkeklik kimliğinden ziyade “insani” tarafımızı öne çıkarmaya ihtiyacımız var. Kadının ve erkeğin karşısına öteki diğer bir deyişle düşman yaratmadan sadece insani kimliğimizin öncelikli olduğu bir yol bulmak durumundayız.

NOT:

Bu metin,  Sinay Avşar’ın  11 Ocak 2019 tarihinde, Hazar Derneğinde gerçekleştirdiği “Kadın Gündemi Tartışmaları” başlıklı sunumunun tarafımızca yapılan özetidir. Kaynak göstermeden alıntılanması ve yayınlanması yasaktır.

Önceki Yazı

Modern Siyaset Düşüncesinde Kadın ve Sivil Toplum

Sonraki Yazı

Ölüm Sosyolojisi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir