Gözde Özkurteller
14 Kasım 2019 Perşembe
Son zamanlarda, “aileyi yıkan kanun” olarak sıkça tartışmaların odağında olan İstanbul Sözleşmesi olarak bildiğimizKadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi ile 6284 sayılı kanun olarak andığımız Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu tüm ayrıntılarıyla Av. Gözde Özkurteller’den dinledik.
İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan ve 14 Mart 2012 tarihinde onaylanan “Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Sözleşme” uluslararası hukukta kadına karşı şiddet ve aile içi şiddet konusunda yaptırım gücü olan ilk sözleşme niteliği taşıyor.
İlk defa bağlayıcı ve kadına yönelik şiddetin insan hakları ihlali olduğunun vurgulandığı bu sözleşmede, ayrıca bağımsız bir denetim mekanizması kurulmasına ilişkin düzenlenme yapılmıştır. Sözleşme’de, şiddetin kadın erkek eşitsizliğinin bir sonucu olduğu vurgulanmıştır. Türkiye, imzaya açılma töreninde 13 ülkenin imzaladığı Sözleşme’ye imza koyan ve onaylayan ilk ülke olmuştur.
Sözleşme’nin, kadına yönelik şiddete ve aile içi şiddete son verilmiş bir Avrupa oluşturmak amacıyla düzenlendiği önemle vurgulanmıştır. Sözleşme’de kadına karşı şiddetle mücadele için kapsamlı bir hukuki çerçeve oluşturmak üzere önleme (prevention), koruma (protection), kovuşturma (prosecution) ve mağdur destek mekanizmaları oluşturma politikaları (policy) konularına yer verilmiştir.
Sözleşme özel olarak kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti hedef alan ilk Avrupa sözleşmesi olma niteliğini taşır. Önsözünde, Sözleşmenin hedefinin kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetten arınmış bir Avrupa meydana getirmek olduğu belirtilmektedir. Bu, kadınlarla erkekler arasında hukuki ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesi ve kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacaktır denilmektedir.
Sözleşmenin “Temel haklar, eşitlik ve ayrım gözetmeme” başlıklı 4. maddesi ile Sözleşme hükümlerinin cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka görüşe sahip olma, ulusal veya sosyal menşe, bir ulusal azınlıkla bağ, mülkiyet, doğum, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, yaş, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen ya da mülteci olma durumu veya başka statüler temelinde herhangi bir ayrımcılık olmaksızın taraflarca uygulanması güvence altına alınmıştır.
Kadınlara yönelik şiddet, bir insan hakları ihlali ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olarak anlaşılmaktadır ve ister kamusal ister özel alanda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar veya ıstırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemler ile tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir.
Aile içi şiddet, aile içerisinde veya hanede veya mağdur faille aynı evi paylaşsa da paylaşmasa da eski veya şimdiki eşler veya partnerler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemi anlamına gelir.
Toplumsal cinsiyet, kadınlar ve erkekler için toplum tarafından uygun görülen ve sosyal olarak inşa edilen roller, davranışlar, eylemler ve nitelikler anlamına gelir. Kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, kadına kadın olmasından dolayı uygulanan ve kadınları orantısız biçimde etkileyen şiddet anlamına gelir.
İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli özelliği, biyolojik veya hukuki, ailevi bağ olup olmadığına bakılmaksızın ev içi şiddetin (örneğin eski veya mevcut eşler, evlilik dışı partnerler, birlikte ikamet edilen aile fertleri, akrabalar veya birlikte ikamet edilen başkaları tarafından yöneltilen şiddetin) ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin standartlar öngören ve Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk belge olmasıdır.
- Kadınlar ve erkekler arasında hukuki ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına yönelik şiddeti önlemede anahtar bir unsur olduğunu benimseyen Sözleşme, kadınlara yönelik ayrımcılığı da yasaklamaktadır (m.4).
- Sözleşme, yalnızca barış dönemlerindeki değil, silahlı çatışma dönemlerindeki ve silahlı çatışma sonrasında devam eden şiddeti de yasaklamaktadır (m.2/2).
- Sözleşme,“toplumsal cinsiyete dayalı” ayrımcılık ve şiddeti temel almıştır ve toplumsal cinsiyeti tanımlayan ilk uluslararası belgedir.
- Sözleşme’de, ekonomik zarar veya ekonomik ızdırap da kadına yönelik şiddet biçimlerinden biri (ekonomik şiddet) olarak tanımlanmıştır (m.3/a; 3/b).
- Sözleşme, yalnızca Sözleşme’ye taraf devletlerin vatandaşı olan kadınlar için değil, sığınmacı ve hukuki durumu ne olursa olsun göçmen kadınlar için de koruma sağlamaktadır (m.59, 60, 61).
- Sözleşme, şiddet mağdurlarına eşit koruma sağlanmasını öngörmekte ve mağdurlar arasında her türlü ayrımcılığı yasaklamaktadır (m.4/3).
- Sözleşme, erkeklere ve çocuklara yönelik ev içi şiddetten de söz etmekte (Önsöz par.15, 16) ve şiddet mağduru kız ve erkek çocuklara ilişkin özel düzenlemelere yer vermektedir.
- İstanbul Sözleşmesi ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, İstanbul Sözleşmesi hükümleri esas alınır. Anayasa’nın 11.maddesi uyarınca, İstanbul Sözleşmesi hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
- Oldukça ayrıntılı düzenlemeler içeren ve 81 maddeden oluşan Sözleşme’de; kadınların şiddetten uzak yaşama hakkı, ayrımcılık yasağı, toplumsal cinsiyete duyarlı ve bütüncül politikalar kabul etme ve uygulama yükümlülüğü, uzmanların eğitimi, mağdurlara anladıkları dilde ve zamanında bilgi verme yükümlülüğü, bireysel ve toplu şikâyetleri güvence altına alma, sığınaklar, telefonla yardım hattı, cinsel suç mağdurlarına ve çocuk tanıklara yönelik destek programları, zorla evlendirme, ısrarlı takip, kadınların genital sakatlanması (kadın sünneti ), suçların sözde “namus” adına işlenen cinayetler gibi kabul edilemez gerekçeleri, arabuluculuk vb. alternatif uyuşmazlık çözümlerinin kadına yönelik şiddet vakalarında uygulanması yasağı, acil durumlarda uzaklaştırma kararı verilmesi, adli yardım gibi konularla beraber pek çok konu da ele alınmaktadır.
6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu
Türkiye’de de 1998- 2012 yılları arasında 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlükte kalmıştır. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, 8 Mart 2012 tarihinde kabul edilmiş ve 20 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun beş bölüm, 25 madde ve bir geçici maddeden oluşmaktadır.
Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
6284 Sayılı Kanun Kapsamındaki Haklar
- Sığınak talebi (Şönim , Cumhuriyet Savcılığı, en yakın karakol, Kaymakamlık valilik, Aile Mahkemeleri)
- Geçici koruma(Şönim , Cumhuriyet Savcılığı, en yakın karakol, Kaymakamlık valilik, Aile Mahkemeleri)
- Şiddet uygulayanın evden uzaklaşması ve şiddet görene yaklaşmaması talebi, (Şönim , Cumhuriyet Savcılığı, en yakın karakol, Aile Mahkemeleri)
- Şiddet uygulayanın kitle iletişim araçlarından şiddet göreni rahatsız etmemesi talebi, (Şönim , Cumhuriyet Savcılığı, en yakın karakol, Aile Mahkemeleri)
- Adresin gizlenmesi talebi (Şönim , Cumhuriyet Savcılığı, en yakın karakol, Aile Mahkemeleri)
- Kimlik ve diğer bilgilerin değiştirilmesi talebi (Aile Mahkemeleri)
- Şiddet uygulayanın silahını polise teslim etmesini isteme talebi (Şönim , Cumhuriyet Savcılığı, en yakın karakol, Aile Mahkemeleri)
- Geçici velayet ve tedbir nafakası talebi (Aile Mahkemesi)
- Geçici maddi yardım talebi (kaymakamlık, Şönim, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü, Aile mahkemeleri)
- Aile konutu şerhi talebi (tapu müdürlüğü, aile mahkemeleri)
- Herhangi bir sağlık sigortasından yararlanılmıyorsa genel sağlık sigortasından yararlanma (koruma kararı geçerli olduğu sürece yararlanılabilecektir) (sgk)
Neden 6284 Sayılı Kanuna İhtiyaç duyuldu?
Ülkemizde de aile içi şiddete ve kadına karşı şiddete çözüm bulmak amacıyla uluslararası alandaki düzenlemelere paralel olarak bir takım özel kanuni düzenlemeler yapılmıştır. İlk olarak, aile yaşamı içerisinde ortaya çıkan ve “aile içi şiddet” olarak nitelendirilen aile bireylerinin birbirlerine karşı uyguladıkları şiddet olaylarının çözümü konusunda 14/01/1998 tarih ve 4320 sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” çıkarılmıştır. Aile içi şiddet kavramının ilk kez kullanıldığı bu kanunda, aile yaşamı içinde yaşanan insan onuru ile bağdaşmayacak derecede kötü muamelelerin ve şiddetin önlenmesi amacıyla Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen genel tedbirlerden ayrı bir takım özel tedbirler öngörülmüştür.
Medeni Kanun (Kanun no 4721, 8/12/2001) (TMK) kişilerin, aile, miras, eşya ve borç ilişkileri gibi medeni haklarını düzenler. Medeni Kanun, kadın hareketinin de yürüttüğü etkili mücadele sonucu ayrımcılık içeren maddeleri ayıklanarak 2002 yılında tümden değiştirilmiştir. Kadınları çok yakından ilgilendiren, Aile Hukuku bölümünde çok ciddi değişiklikler yapılmıştır. Aile, kadın ve erkek arasında eşitlik temeline dayalı bir ortaklık olarak tanımlanmış, “karı” ve “koca” kavramları yerini “eşler” kavramına bırakmıştır.
6284 sayılı Kanun’da düzenlenen koruyucu ve önleyici tedbirler, geçici hukuki koruma tedbiri niteliğindedir. Ancak, 6284 sayılı Kanun’da düzenlenen ve geçici hukuki koruma niteliğindeki tedbirler, HMK ve TMK’da düzenlenen geçici hukuki koruma niteliğindeki tedbirlerinden farklı özelliklere sahiptir. Öncelikle amaç yönünden farklılık vardır. 6284 sayılı Kanun’da öngörülen geçici hukuki koruma tedbirlerinin amacı aile içinde aile bireylerine ve aile dışında kadınlara ve çocuklara karşı şiddeti önlemek olduğu halde HMK ve TMK’da düzenlenen geçici hukuki koruma tedbirlerinin böyle bir amacı yoktur.
TMK’nın 161-163 maddelerinde düzenlenen geçici hukuki koruma tedbirleri genel anlamda aile birliğini korunmasını,HMK’nın 389 ve devamı maddelerinde düzenlenen geçici hukuki koruma tedbirleri ise, dava konusu hak ve alacağın korunmasını amaçlamaktadır.
6284 sayılı Kanun’da düzenlenen geçici hukuki koruma tedbiri kararlarının, itiraz kanun yoluna tabi olması temyiz kanun yoluna tabi olmaması, bu tedbirleri diğer kanunlarda düzenlenen geçici hukuki koruma tedbirlerinden ayırandiğer bir husustur.
6284 sayılı Kanuna göre şiddet ve şiddet tehlikesinin varlığı halinde herkes tarafından geçici hukuki koruma tedbiri alınması talep edilebilirken, diğer geçici hukuki koruma tedbirleri sadece hak sahibi tarafından talep edilebilirdi.
Ayrıca, 6284 sayılı Kanun’da yer alan tedbirlere niteliğine göre hâkim, mülki amir ve istisnai hallerde kolluk amiri tarafından hükmedilebilirken diğer kanunlarda yer alan geçici hukuki koruma tedbirlerine sadece hâkim tarafından hükmedilebilirdi. 6284 sayılı Kanun’da düzenlenen ve geçici hukuki koruma niteliğinde olan tedbir kararları kısa sürelidir. Sürekli sonuç doğuran nihai nitelikte kararlar değildir. Hâkimin, mülki amirin veya kolluk amirinin takdiri ile belirlenen sürede geçerlidir (m.8). Alınan tedbir kararları hızlı ve basit bir incelemeyle alınır. Tedbir kararları zorlayıcı ve bağlayıcıdır. Özellikle önleyici nitelikteki tedbirin şiddet uygulayan tarafından ihlali zorlama hapsi yaptırımına bağlanmıştır.