İkinci Müderrislik Dönemi ve Sonrası

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:

Gazzâlî Zilkade 499’da (Temmuz 1106) Nîşâbur’a döndü ve buradaki Nizâmiye Medresesi’nde tekrar öğretim görevine başladı. Kendisi, “O zaman mevki kazandıran ilmi öğretiyordum…; şimdi ise mevki terkettiren ilme çağırıyorum” şeklindeki ifadesinden bu ikinci hocalık döneminde yazdığı anlaşılan el-Munkız’da,  İslâm ümmetinin manevî hastalıklara müptelâ olduğu ve helake doğru gittiği bir dönemde uzlete devam etmesinin doğru olup olmadığı hususunda nefis muhasebesi yaptığını, ancak toplumsal ve siyasî şartların “halkı hakka davet etmeye” elverişli olmadığı kanaatine vararak gözden ırak yaşamaya devam etmek isterken sultanın ısrarlı daveti üzerine onu reddetmenin nezaketsizlik olacağını düşünerek “kalp ve müşahede erbabından bir grup zevat ile de istişare edip” uzleti terketme ve zaviyeden çıkma yönünde görüş birliğine vardıktan sonra yeniden ilim öğretmeye koyulduğunu belirtir.

Çağdaşı Abdülgâfır, Gazzâlî’yi Nîşâbur Nizâmiye Medresesi’ne dönmeye ikna eden sultanın, dönemin Selçuklu hükümdarı Sencer’in veziri ve Nizâmülmülk’ün oğlu Fahrülmülk olduğunu bildirir.  M. Watt’ın, İslâm toplumunun her asrın başında bir müceddide sahip olacağını bildiren bir hadisin de Gazzâlî’nin V. (XI.) asrın son yılında vuku bulan bu dönüşüne tesir edebileceği şeklindeki kanaati  mâkul görülebilir. Nitekim Gazzâlî el-Munkız’da imalı bir üslupla bu hadise atıfta bulunmaktadır.
Gazzâlî’nin bu ikinci öğretim döneminin birincisi kadar zevkli ve hareketli geçmediği anlaşılmaktadır. Nitekim yeni bir sükûnet hayatının özlemini duyarak muhtemelen sağlığının da hocalık faaliyetlerini zorlaştıracak ölçüde bozulmaya yüz tutması sebebiyle,  üç yılı aşkın bir süreden beri ifa ettiği resmî görevini bir defa daha bırakıp Tûs’a döndü (503/1109). Bu arada telif çalışmalarını da devam ettirmiş olup Gâyetü’l-gavr, el-Müstasfâ min ‘ilmi’l-usûl, el-İmlâ’ ‘alâ işkâlâti’l-İhyâ, ed-Dürretü’l-fâhire, İlcâmü’l-‘avâm ‘an ‘ilmi’l-kelâm, Minhâcü’l-‘âbidîn gibi eserler bu yılların ürünüdür. Tûs’a döndükten sonra evinin yanına fukaha için bir medrese, sûfiyye için de bir dergâh (hankah) yaptıran Gazzâlî ömrünün son demlerini ders okutmak, gönül ehlinin sohbetlerine katılmak ve eser yazmakla geçirdi . Ayrıca o zamana kadar yeterince birikim sahibi olmadığını belirttiği  hadis ilmiyle de meşgul olan Gazzâlî 14 Cemâziyelâhir 505 (18 Aralık 1111) tarihinde vefat etti. Tûs’ta ünlü şair Firdevsî’nin mezarının yakınına defnedildi. Günümüzde burada bulunan yapı halk arasında Hârûniyye adıyla anılmakta ve bunun bahçesinde yer alan bir kabir Gazzâlî’nin mezarı olarak gösterilmektedir. Ancak bütün çini ve alçı tezyinatı harap olmakla birlikte tuğla’dan âbidevî bir eser halinde ayakta duran yapının Yâkût el-Hamevî ve İbn Battûta gibi müelliflerce ziyaret edilen Gazzâlî’nin türbesi olması kuvvetle muhtemeldir. Yapının Sultan Sencer’in Merv’deki türbesiyle aynı planda olması ve Selçuklu mimari özelliklerini taşıması da bunu desteklemektedir.
ESERLERİ
Gazzâlî’nin en çok eser veren müslüman ilim ve fikir adamlarından olduğu bilinmektedir. Zebîdî’nin İhyâu ‘ulûmi’d-dîn’e yazdığı İthâfü’s-sâde adlı şerhte (I, 27) kaydettiği bir bilgiye göre Gazzâlî’nin yazdığı eserler bütün ömrüne bölününce her gününe dört cüz (yaklaşık kırk sayfa) düştüğü tesbit edilmiştir.
Gazzâlî’nin ileri düzeyde öğrenim görmeye başladığı ilk alan fıkıh olup ilk kalem ürünlerinin de bu alanda olduğu bilinmektedir. Mantık ve usul ilmini ortaya koyan eserlerinin yanı sıra Kelam ve Felsefe dünyasına eserleriyle önemli katkılar sunmuştur.Tasavvufa ve ahlaka dair eserleri de diğerleri gibi günümüze katkı sağlamaya devam etmektedir.
İLMÎ ve FİKRÎ BAŞARI
Gazzâlî, kendi döneminde revaçta olan dinî ve aklî ilimlerin tamamında ileri düzeyde birikim sahibi olmuş ve İslâm kültür tarihinde derin izler bırakmış müstesna ilim ve fikir adamlarından biri hatta birçok araştırmacıya göre birincisidir. Bu alanlarda çok sayıda ilmî ve fikrî eserler ortaya koymuş; nihayet bütün bu başarılarıyla gerek İslâm ilim tarihinde gerekse erken dönemlerden itibaren Batı dünyasında bitmeyen bir ilgiye mazhar olmuş; eserleri ve fikirleri her dönemde inceleme, araştırma ve tartışma konusu olmayı günümüze kadar sürdürmüştür.
{jcomments on}
Önceki Yazı

Fıkıhtaki Yeri ve Katkıları

Sonraki Yazı

Hayatı, İlk Müderrislik Dönemi ve İnziva Dönemi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir