Fas Raporu

Hazırlayan: 1 Yorum Paylaş:

 IŞIK VE GÖLGENİN ÜLKESİ EL-MAĞRİB//FAS (BATI)     

Bu rapor bursiyerlerimizden olan Esra Özenç tarafından hazırlanmıştır.                                     

Yaklaşık dört ay boyunca havasını soluduğum büyülü bir yaşam… Üniversitenin değişim programı vasıtasıyla ve Hazar Derneğinin desteğiyle Fas’tayım. Fas, farklı coğrafyalarda farklı isimlerle anılan bir ülkedir. Arapça da El-Mağrib (Batıdaki yer) olarak geçerken, Türkler Fas’ta yer alan Fes şehrinden hareketle buraya Fas der. Avrupalılar ise burayı Morocco olarak isimlendirir.

Burası, Atlas Okyanusu ve Sahra Çölünün rüzgârlarının birbirine karıştığı bir Akdeniz ülkesidir. Afrika’nın kuzeybatısında yer alır. Afrika Kıtasında yer almasına rağmen, Afrika Birliğine üye olmayan tek Afrika ülkesidir. Kuzeyinde bulunan İspanyayla arasını Cebel-i Tarık Boğazı ayırmıştır. Unutulmaz filmlere konu olan Kazablanka ve Sahra Çölü burada yer almaktadır.

Bir turizm şehri olan Rabat ülkenin başkentidir. Ülke nüfusunun çoğunu Araplar ve Berberiler oluşturmaktadır. Fransız sömürgesi etkisiyle resmi dilleri Arapça olmasına rağmen, devlet dairelerinde Fransızca kullanılmaktadır. Para birimi Türk lirasının iki katı olan Fas dirhemidir. Zaman burada Türkiye’den iki saat daha geride olduğundan saate baktığınızda Türkiye’deki zamanı da hesaplama ihtiyacı hissediyorsunuz.

Buraya vize almadan girebilmek mümkün… Gittiğim bir müzede gördüğüm ve insanların konuşmalarından gözlemlediğim kadarıyla, zaman geçmesine rağmen çoğu şey burada eskiden olduğu gibi yaşatılmaya devam ediyor. Örneğin; akşamları adeta kızıl bir şöleni andıran Marakeş şehri gündüzleri sakinken, güneşin kızıllığını hissettirmesiyle birlikte sokaklar dolup taşmaya başlıyor. Dışarı çıkmaya niyetlendiğinizde müthiş bir kalabalığın ve koşuşturmacanın içinde kendinizi buluveriyorsunuz. Bu şehir, akşamları nefes almaya başlıyor.

Fas geleneğini bütünüyle özetleyen yapısıyla, Marakeş her gezgine anlamlı fotoğraflar sunması açısından önemli bir şehir. Bir yanda yılan oynatıcılar diğer yanda omuzlarında maymunlarla dolaşanlar, geleneksel kıyafetleriyle fotoğraf çektirmek için gezinen amcalar, ellerimize desenli kına yapmak için bize seslenen teyzeler… Okuldaki arkadaşlardan, burada büyünün yaygın olduğunu ve kına yakarken büyü yapabilen kadınların olduğunu duyunca, insan ister istemez onları görünce yolunu değiştirmeden edemiyor.

Sonra Marakeş meydanında, çarşı şeklinde kurulmuş yerlerde iştahlı iştahlı salyangoz çorbalarını kaşıklayan insanları gördüğünüzde hayrete de düşmemelisiniz. Çünkü bu insanlar Maliki Mezhebine müntesip ve deniz ürünlerine düşkünler. Maliki Mezhebinden olduklarından onların yemeleri caiz ve öyle ki salyangoz çorbası milli yemekleri olmuş durumda ve bu çorbayı ‘Babbuuş’ diye isimlendirmişler.

Fas mutfağında, hemen hemen her yemekte et kullanılıyor. Haşlanmış yumurtayı akşam yemeklerinde meze olarak kullanmayı seviyorlar. Hamur işi oldukça yaygın… Deniz ürünlerine de yemeklerinde yer veriyorlar. Kuskus, pastilla, harira ülkenin meşhur tatlarından. Tropikal meyveler yetişebildiğinden buzlu meyve suları gerçekten tadılmalı… Deniz kıyısına yakın kurulmuş çarşılarına, ülkenin her yerinde “Kesbah”(eski çarşı) deniyor. Buralarda da kamış suyunu o anda size hazırlanışını göstererek sunan satıcılara ve patlamış mısır satıcılarına rastlayabiliyorsunuz.

En çok tüketilen içecekleri çay ve kahvedir. Yalnız, çay anlayışları bizden çok daha farklı… Naneli ve çok şekerli kullanmak işin adabından sayılıyor. Servis edilirken de çaydanlık bardakla mesafeli şekilde yukarıdan boşaltılmalı ki çay köpüklü olsun.

Fas’ın tarihine baktığımızda, pek çok Afrika ülkesi gibi kaçınılmaz son, onun da kaderine yazılmış. Sömürge ülkesi…1912 yılında Fas, İspanya ve Fransa arasında paylaşılarak sömürge haline getirilmiş. Ülkede dolaşırken bu sömürge faaliyeti kendini hissettiriyor. Bir yere bakıyorsunuz, Avrupai bir hayat yaşanırken diğer taraf 60 yıl öncesi fakirlik sükûnetiyle yaşam mücadelesini vermeye devam ediyor. İnsanlar Fransızcayı ana dilleri kadar iyi biliyor ve Fransızca okullarda seçmeli ders olarak okutuluyor.

Ülke Fransız sömürgesi etkisinde olmasına rağmen, burada insanlar Fransa’nın onları sömürge altında tuttuğuna değil onları zamanında kurtarıp ilerlettiğine inanıyor. Fransa onlar için düşman değil, dost. Fransa rüzgârı burada kendini bu kadar hissettirmesine rağmen, insanların çoğunluğu Müslüman ve ülkede İslamiyet ruhu gökyüzüyle buluşan cami minareleri ve ezan sesleriyle diri kalmayı sürdürüyor. Kuran hayatlarının merkezinde diyebilirim.

Yollarda şoförlere bir yoldaş gibi… Tanıştığım çoğu taksici, radyosundan Kuran’ı eksik etmiyordu ya da kendisi mırıldanıyordu. Bu ülkenizden kilometrelerce uzakta olan birine güvenmek için yetip de artıyordu bile. Okulda da çoğu arkadaşımız hafızdı. Evet, bu ülkeye Arapça eğitimi için gittim ama halk fasih Arapça konuşmuyordu. Fransızca ve Arapça karışımı olan ve yalnızca kendilerinin anladıkları, halk dilinde “Derice” dedikleri dönüşmüş bambaşka bir dil konuşuyorlar. Biz konuşmak istediğimizde fasih Arapçayla bize cevap veriyorlardı ama bıyık altından gülebildiklerini görebiliyorduk.

Birçok tarihi medreseyi de burada görmek mümkün. Eğitimleri güçlü bir yapıya sahip. Evimizde misafir ettiğimiz bir ailenin söylediğine göre, eğitimde insanların çoğu dini alanlar dışındaki bölümlere yöneltiliyormuş.

Çok uzun yıllar farklı kültürlerin bir arada yaşadığı Fas’ta Yahudi kültürününse çok özel bir yeri var. Öyle ki çoğu yerde Yahudi mahalleleri vardı. Burada her şehir farklı açıdan sizi kendine çekmeyi başarıyor. Bir kere onlar da sanki bu ayrımı gözetmiş gibi, her şehirde ticari taksiler farklı renge boyanmış. Mesela; başkent Rabat koyu maviyi kullanırken, evlerinin çoğunun beyaz olmasından dolayı “Dar’ul Beyda” olarak anılan Fas’ın en kalabalık şehrinde kırmızı renk kullanılıyor. Sürekli idari bir koşuşturmacanın peşinde olan Rabat, maviliğiyle dünyaya nam salmış merdivenlerinde, siyah kedileri uyuklar halde kadrajınıza almanızla sizi gülümseten Şafşavın… (O kadar da mavi olmadığını gitme niyeti olanlara söylemeliyim.)

Büyülü kızıllığıyla geleneğin can bulduğu Marrakeş… Deri üretiminin merkezi ve taş, bakır ve cam işçiliğinin kalbi olan Fes. Belgesellerden tanıklık ettiğimiz, keçilerin ağaçlarına yuva yaptığı ve argan yağı üretiminin merkezi olan Agadir. Her kapısının önünde resim çektirmeye doyamayacağınız bambaşka bir dokunuş buralar…

Güvenlik açısından bir önyargıyla gitmeme rağmen, insanları hep bir yardım isteğiyle bize yaklaşırken buldum. İnsanlar gayet misafirperverdi ve simalarımızı da burada Türk dizilerinin yaygın izlenmesinden dolayı hemen çıkartabiliyorlardı.

Büyüleyici şehirleri, mimarisi, uçsuz bucaksız kumsalları ve çölleri, kendini gepgeniş hissettiren tüm yakınlığıyla, kocaman bir gökyüzüyle, masal gibi bir ülke olan Fas gidilip görülmesi gereken ayrı bir güzellik. Kuzey Afrika’ya uzanan altın kervanlarında iz süren ünlü seyyah ve âlim İbn-i Batuta’nın diyarına yolunuz düşmesi temennisiyle…

Bursiyer Esra Özenç

 

Önceki Yazı

Endişeli Muhafazakârlar Çağı

Sonraki Yazı

Kürt Kadın Hareketi: Üçüncü Dalga Kadın Hareketine Türkiye’den Bir Örnek

Bunlar da ilginizi çekebilir

1 Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir