Küresel Sistemde İnsan Kalmak

Hazırlayan: Yorum yapılmamış Paylaş:
23 Mayıs 2015

Erdoğan ÇALAK

Derneğimizde Erdoğan Çalak ile kitabı üzerinden yapılan söyleşide; küresel sistemin kişiye dayatmaları, ahlakın toplumdaki yeri, kadının çocuk gelişimindeki önemi, değer kavramı, sevginin önemi ve sevgi sayesinde iç dünyamıza yolculuk gibi konulardan bahsettik. Erdoğan Bey’in bilgileri ışığında bahsedilen konular aşağıda özetlenmiştir.
300-400 yıl önce aile kavramının içi bugünden farklı dolduruluyordu. Buna bağlı olarak da kadın-erkek ilişkilerine bakış ve yaşayış da bugünkü gibi değildi. Kadınların kendi içerisinde bir dünyası, erkeklerinse ayrı bir dünyası vardı. Hayatları boyunca bugüne oranla daha az insanla karşılaşma ihtimali olan bu insanların değer algıları da farklıydı.

Günümüz insanı o günlere oranla daha narsist bir kişiliğe sahiptir. Bunun kaynağında ise değer kavramı, başka bir ifadeyle değersizlik hissi yatmaktadır. Mükemmeliyetçilik çabası da bu hissiyatın bir ürünüdür. Peki günümüz insanı neden kendini değersiz hissetmektedir? Erdoğan Çalak bu soruyu 2 temel üzerinden açıklamaktadır:

1.    İnsanın yeterli “annelik” alamaması: Annenin çocuğun hayatını kötü biçimde yönlendirmesi, ihtiyaçlarını ve kendini hayata hazırlama sürecini doğru yönlendirememesi. İnsanoğlu, ihtiyaçlarına duyarlılık gösterildiğinde, görünür olduğunda kendini değerli hisseder.
2.    Kapitalizmin insanları sürekli birbiriyle kıyaslaması, yarıştırması:İnsanın eksikliği ne ise takıldığı nokta da orasıdır ve bunu dünya meselesi görerek büyütür. Kapitalizm de mükemmel insan oluşturma güdüsü aşıladığı için, kişileri eksiklerini kapatma çabasına yönlendirir. Sistem adeta eksik taraflarımızı sorun olarak algılatır. O eksiği kabullenmek yerine doğuştan yaradılışta var olan haset duygusunu körükleyerek bize sunar.
Bir annenin doğumdan sonra bebeğini bakıcıya bırakıp çalışması, kapitalizmin olmazsa olmazlarındandır. Çünkü ekonomik sistem, erkeğe göre daha ucuz olan kadın işgücüne ihtiyaç duyar ve sistem bunu ‘kadının çalışma hayatındaolmazsa olmaz yeri’ olarak önümüze koyar. Halbuki bebeğin ilk 3 yaşını annesi ile geçirmesi hayati önem taşır. Bebeklik dönemindeki anne eksikliği, kendi dengesini kurma sorununa ve hatta akıl hastalıklarına yol açar.

İnsanlar tek başlarına mutlu olamazlar, dünya ile ahenk içinde olabilmeleri ve bir etki oluşturabilmeleri için kendinden başka kişilere ve ortamlara ihtiyaç duyarlar. Doğu toplumlarında çoğulculuk anlayışı yaygındır. Kişi kendinden vazgeçer ve kendini kutsal gördüğü kuruma adar. Örneğin; ailesi için kendisini feda eder. Ancak bu sefer de kendinden beklenenleri, istenenleri yaptığı için sevgi sistemi oluşturamaz, çünkü her yaptığını sevemez. Değer algısı da bununla paraleldir. Kişi, kendi hakikatini kaybetmeden, inkâr etmeden hayatını anlamlandırmalıdır. Bu da ancak sevgiyle mümkündür. Hayatını anlamlandıran kişi kendini sever, çevresini ve dünyayı sever çünkü değer görür. Kişinin sevgi duygusuyla verici olması arasında da paralel bir ilişki vardır. Başka bir ifadeyle seven kişi, almanın yanında sevdiklerine vermek de ister ve böylelikle materyalist bakış açısından uzaklaşır. Materyalist Yaklaşım, kişiyi elde ettiği her şeyden sonra doyumsuz kılar ve bir süre sonra kişinin aldıkları ile verdikleri arasında denge oluşmadığında kişi çıkmaza girer.

Ahlak, dinden ayrı bir olgu olmakla beraber dinle paralel yürütüldüğünde etkinleşir. Ancak bizim toplumumuzdaki gibi korku ahlakı değil sevgi ahlakının etkinleştirilmesi, yerleştirilmesi gerekir. Sevgi ahlakı hep mağdurdan, zayıftan, güçsüzden yanadır. Dindarlığın, kişinin ahlaki denetiminde bir farklılık oluşturmadığı görülmüştür. Bizim dindar bir toplum olmamız bizi ahlaklı hale getirmemektedir. Ahlak farklı bir sistemdir. Mesela Batı ülkelerinde ahlaki anlayış yerleşmiş olup; saygı, anlayış, selam gibi kavramların toplumlarca içselleştirildiği görülmektedir. Ancak dindar toplumlardaki bu yanlışı oluşturan İslamiyet veya diğer dinler değildir; kişilerdir.

Bugünün ekonomik düzeni,‘satmak’ üzerine kuruludur. Üretimi makinalar üzerinden yaparak, satmak, pazarlamak en temel ticari davranıştır. Dolayısıyla bu sistem insanlara, bu davranışa aracılık eden oyuncular olarak bakar ve işinde en başarılı olanı en doğruymuş gibi algılatır. Halbuki doğruluk, adalet ve insanlık, ekonomik başarıyla ölçülmez. Sevgi ahlakı, ailede oturtulunca kişiler doğru, adil, dengeli bireylere dönüşür. Birey, kendini büyük bir bütünlüğün parçası olarak gördükçe anlamlaşır. Mutlu, sağlıklı bir evlilik ve doğru bireylerin yetiştirilmesi için birtakım formüller oluşturmak gerekirse;
•    Kadının kadın olmaktan memnuniyet duyması gerekir.
•    Evliliğin ruhsal yatırımın yapıldığı, bir sevgi-aşk evliliği olması gerekir ki; çocuklar sevgi içinde büyüyerek karakter gelişimlerini doğru tamamlasınlar.
•    Hırs ve hasetten arınmış bireyler olmak gerekir. Aile kurumu son yıllarda ortaklığa dönmüş durumdadır. Çünkü kazanma hırsı olan bireyler aslında aile oluşturamaz ve aile içinde böyle hisleri olan bireyler aile temellerini çökertir.
•    Anne-çocuk arasındaki sevgi aşırıya kaçmamalıdır. Bu sevgi narsist bir sevgiye dönüştüğünde, anne çocuğu bir projeye dönüştürür ve karşılıklı olarak birbirlerinden ayrılmaları zorlaşır.

Dünya, herkesten üstün olmaya bizi yönlendirmektedir. İnsanlar gün geçtikçe birbirini sevemez hale gelmekte, iyi olmak güçsüzlükmüş gibi algılanmakta, dostluklar ve arkadaşlıklar da anlamsız ve gereksiz gibi gözükmektedir. Bu problemlerin çözümünde sevgisizlik, empatisizlik, ahlaki olmayan tutumlar yatmaktadır. Ahlaklı yaşamanın ilk adımı; israf etmemek, tüketmemek ve yok etmemektir. Gerek muhafazakâr kesimde gerekse diğer kesimlerde zenginleşme, başkalarına karşı üstünlük derdi taşıma ve paylaşamama gibi olumsuz sonuçlar doğuruyor.

Psikanaliz ve tasavvufun konusu olan insanda bugün –çıkarları tarafından yönetildiği için- sevgi eksikliği var. Sevgi, bir anlamda nefsi geri çekmektir; başka bir deyişle sevgi, sevdiğinin iyiliği için kendini geri plana çekmektir. {jcomments on}

Hazırlayan: Merve Kalsın
Önceki Yazı

SERİ PROGRAM: Osmanlı 18. Yüzyılında Sosyal Yaşam

Sonraki Yazı

Niyet-2

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir